2."Duman."

401 29 6
                                    

"İnsandan mahrum bir cehennem karanlığında, nasıl da bulduk bir birimizi..."

(Ahmet Arif)

Bölüm Şarkısı: Güntaç Özdemir-Benimle Yan

Sanırım hayatımdaki en rahat uykuyu bu gece uyumuştum. Belki altımda buz gibi bir beton vardı, üzerimde ne bir yorgan ne de bir çarşaf... Yanımda tanımadığım bir adamlar, yıkık bir viranede geçmişti gecem. İstemeyerek de olsa araladım gözlerimi... Elimi yanıma attığımda boşlukla karşılaştım. Derin bir iç çekip başımı o yöne çevirdim. Yoktu. Gitmişti. Gözlerimi tavana diktim ve mırıldandım.

''Ne bekliyordun? Seni mi bekleyecekti? Hiç tanımadığı bir kızı başına bela mı edecekti? Yalnızsın kızım sen!''

Zor da olsa kalktım yerden. Vücudum uyuşmuştu. Hareket edemiyordum neredeyse...

Hangi ara kenara attığımı bilmediğim çantamı omzuma attım. Tam viraneden çıkarken kapıda elinde sigarası, dalgın dalgın oturan Mert ile karşılaştım. İçimden kahkaha atarak gülmek geldi o an. O buradaydı. Gitmemişti. Demek ki beni yalnız bırakmaya gönlü el vermemişti. 

''Sen gitmedin mi?''

Elindeki sigarasından derin bir nefes çekip dumanını dışarıya üfledi. Sigara içişini sanki olağanüstü bir olaymış gibi izlerken ben de denemek istedim ama burnuma dolan iğrenç dumanı yüzünden bu fikirden hemen vazgeçtim. 

''Gitmemem seni de yanımda götüreceğim anlamına gelmiyor,'' deyip susturdu beni.

Suratımı düşürüp yanındaki taşa oturdum.

''Nereye gideceksin?''

''Yol beni nereye götürürse...''

Yüzümü buruşturdum ve havalı bir şekilde saçlarımı geriye ittim.

''Bu cool hallerin bana sökmez!''

Tek kaşını kaldırıp yarım ağız gülümsedi. Bana yavaşça döndüğünde suratımdaki ukala tavır soldu ve yerini korkuya bıraktı. Elindeki sigarayı kaldırıp dudaklarının arasına koydu. Sigaradan bir nefes daha çektiğinde o anı başa sarıp tekrar tekrar izlemek istedim. 

''Çek şu sigaranı gözümün önünden!'' deyip hemen ayağa kalktım.

''Her neyse... Benim de yolum uzun. Kalkıyordum zaten,'' derken hala gülüyordu.

''Neye gülüyorsun be!'' deyip yerimden kalktım. Durmuyordu. Ben de peşinden koştum.

''Alooo! Kime diyorum ben?''

İyice tepem atınca tişörtünden tuttum ama sanırım biraz hızlı çekmiştim.

''O pençelerini içeri sok, Lara!''

İsmimi söylemesi hoşuma gitmişti. Gülümsedim.

''Sen kendine şuradan bir taksi çevirip evine dön. Bende evime gideceğim.''

''Senin evin mi var?'' deyiverdim birden.

Şaşkınlıkla yüzüme baktı ve yine gülümsedi. O gülünce affalıyordum. Ama bu onun suçuydu. Bir anda gözüme ışık tutulmuş gibi oluyordu.

''Evet, var. Hatta biliyor musun? Benim de bir hayatım var.''

O omzuma çarpıp geçip gidince kafamdaki tilkiler iş başındaydı. Arkasından gidecektim. Adım adım nereye gittiyse takip ettim. Bu adam onca yolu nasıl yürüyordu? Bacaklarımı hissetmeyene kadar peşinden gittim. Nefeslenmek için bir duvara yaslandım ve arkasından baktım. Yoktu! Ara sokakların birine girmiştik ve bir anda kaybolmuştu. Dişlerimi sıkıp çocuk gibi tepinmeye başladım. Nereye gitmişti bu? Korkarak terkedilmiş gibi duran evlere baktım. Biraz yürüdüm ve en tenha sokağa doğru bir adım attım. Günün ilk ışıklarıydı. Kimse yoktu. Zaten buraya kimsenin uğramadığı da belliydi.

Önüme çıkan bir grup ile yolumu değiştirdim. Genç bir gruptu ve beş kişilerdi. Hızla arkamı dönüp adımlarımı hızlandırdım. Bir de bunlara çatmıştık.

''Güzelim nereye ya? Konuşsaydık bir!''

Geriye doğru koşarken bağırdım.

''Yürüyün gidin lan!''

''Ya bir dur,'' deyip biri koluma yapıştı. Hırsla geri eçktim ama çok güçlüydü.

''Hadi be güzelim. Naz yapma, zaten geceden kalmayım.''

Yanındaki saçları hafif dağılmış esmer çocuk, kolumu tutan çocuğun beni bırakmasını sağladı.

''Bırak lan kızı! Eşkıya mıyız biz?''

''Sen karışma, Özgür!''

''Hakan attırma lan tepemi!'' deyip Hakan denen çocuğu itti.

''Ne oluyor lan burada?'' diye bağıran tanıdık sesi duyduğumda derin bir nefes aldım. Bu Mert'ti.

''Abi! Neredesin sen?'' diye Mert'e doğru yürüdü Özgür. Anlamayarak ikisine baktım. Bunlar birbirini tanıyor muydu?

''Olaylar vardı dün gece. Boşverin,'' deyip başını bana çevirdi.

''Sen ne yapıyorsun burada?''

Hafifçe öksürerek etrafıma baktım. Gerçekten benim burada ne işim vardı? Belamı mı arıyordum?

''Şey, geziyordum.'' dedim en aptalca kaçış yöntemini seçerek.

''Bu ıssız sokakta?''

Oflayarak kaşlarımı kaldırdım.

''Sana ne? İstediğim yerde gezerim.''

''Beni takip ediyordun, değil mi?'' dedi sırıtarak. Tabi canım tabi dercesine güldüm.

''Seni ne takip edeceğim? Ben sadece...''

Başımı eğdim pes ederek. Yalan söylemekten yorulmuştum. Ailem beni istemiyordu. Belki Mert'te öyle... Sanırım ben kimsenin hayatına girebilecek bir kız değildim. Sevilmekten aciz biriydim. Omuzlarımı düşürdüm.

''Pes ediyorum. Evet, seni takip ettim. Çünkü şu koca İstanbul'da çalabilecek bir kapım bile yok. Kimse yok! Hiç kimse! Arkadaşım bile... Sende haklısın. Beni ailem bile istemezken sen neden isteyesin, yanında tutasın ki? Boşver... Bakarım ben başımın çaresine.'' deyip arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Ağlamak istemiyordum. Güçlüydüm. En azından bunu hissettirmek istiyordum. Birkaç adım sonra arkamdan biri seslendi.

''Seni yanımda götürürüm ama o pençelerini içeride tutacaksın!''

Yanağımdan bir damla yaşın süzüldüğü sırada bir anda yüzümde kocaman bir gülümseme belirdi.

''Kabul ederim ama sende inatçı nemrut bir ihtiyar gibi davranmayacaksın!''

Ona doğru yürüdüm. Elini bana uzattı.

''Anlaştık, küçük aslan!''

Sırıtarak uzattığı eli sıktım.

''Anlaştık, Mert Ateş!''

Özgür'de gülerek araya girdi.

''Mert, eğer tanıdığım Mert ise şu küçük aslandan çok pençe yiyecek!''

Ardından Mert sertçe ona baktı ama sonra o da dayanamayarak gülmeye başladı.

Anlıyordum ki benim bu adamlarla işim vardı...

-BÖLÜM SONU-

İNSTAGRAM:miray.karakaya

SARHOŞ ALEVLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin