10:''Anne...''

174 19 6
                                    

MEDYADAKİ ŞARKIYLA OKUYUN. SİZİ SEVİYORUM.

Sarıldığım sert şeyin bir yastık olmadığının farkındaydım. Bir bedendi. İlk önce Gece olduğunu düşündüm. Ama erkek parfümü kokuyordu. Acaba Özgür mü yığılıp kalmıştı üzerimde? En iyi anlamanın yolu gözlerimi açmaktı. Sakince gözlerimi araladım. Mert, kollarını belime dolamış mışıl mışıl uyuyordu. Benim de ondan aşağı kalır yanım yoktu. Resmen ahtapot gibi sarmıştım onu. Başıma giren şiddetli ağrı ile yüzümü buruşturdum. Dün geceden bana kalan bir hediyeydi sanırım bu bana. Aman ne güzel bir hediye!

Mert'e kısık gözlerle bakıp derin bir nefes aldım. Acaba saçlarını okşasam uyanır mıydı? Denemekten zarar gelmezdi değil mi? Yavaşça elimi kaldırıp saçlarına dokundum. Yine yumuşacıktı. Kendi kendime şekil vererek kıkırdadım. Çok komik görünüyordu. Kaşlarını çattığını görünce elimi hemen çekip gözlerimi kapattım.

''Ne istiyorsun, Lara?'' dedi sertçe. Ses çıkarmadan durdum. Hatta gerçekten uyuduğumu düşünsün diye daha sıkı sarıldım ona. Bu işime gelmişti.

''Sana diyorum,'' dedi bu sefer. Ama yine de sustum. ''Keşke hep böyle olsan.'' dediğinde nefesimi tuttum. Neden bahsediyordu?

''Sessiz, sakin, laf dinleyen ve,'' dedikten sonra dudaklarıma dokunduğunu hissettim. İster istemez irkildim. ''Ve gülümseyen bir Lara olsan.''

Gözlerimi açmadan mırıldandım. 

''Ben zaten öyleyim.''

''Hani sen uyuyordun?''

''Uyuyorum demedim ki!''

''Uyumuyorum da demedin ama!''

Öfkeyle kaşlarımı çattım. ''Benimle laf dalaşına girmemeni öneririm!''

''Neden? Kaybedeceğinden mi korkuyorsun?'' dedi tek kaşını kaldırarak.

''Günaydın, çifte kumrular! Yine sabah sabah neşe saçıyorsunuz bakıyorum?!'' dedi Özgür dalga geçerek ve odaya girdi.

''Aynen! Ne kadar harika bir sabah değil mi?'' dedi Gece ve aniden Özgür'e dönerek mırıldandı. 

''Özgür bugün ayın kaçı?''

''Bir şubat... Neden?''

Gece kafası ile Mert'i gösterdi. ''Onun... Annesi-''

''Kesin!'' dedi Mert. Anlamayarak kaşlarımı çattım.

''Ben çıkayım isterseniz, özelse,'' deyip ayaklandım. Mert bileğimden tutup durdurdu. 

''Hayır, sen kal. Ben gidiyorum zaten.''

O odadan çıkarken arkasından birkaç dakika baktım. Birşey vardı. Bugün neydi ki? Ne önemi vardı? Ayağa kalkıp kapıdan tam çıkacakken Özgür beni durdurdu.

''Gitme... Yalnız kalsın.'' deyince kafamdaki soruları bir bir sıraladım.

''Neden? Ne var bugün? Neden böyle üzgün?  Hem durgun da... Kötü birşey mi? Allah aşkına cevap verin!''

Gece, Özgür'e bakarak başını salladı. Özgür de beni çekerek salondaki bir koltuğa oturtup anlatmaya başladı. Mert çoktan gitmişti.

''Bak... Aslında sana anlatmak ne kadar doğru bilmiyorum ama yine de anlatacağım. Mert ile biz birlikte büyüdük. Aynı yetimhanede... Benden bir yaş büyüktür Mert. En küçüğümüz de Gece. Üçümüz tam bir çeteydik. Fakat Mert her toplandığımızda sessiz sessiz bir köşede otururdu.  Normalde yeri göğü sesiyle inleten çocuk birkaç gün bu kadar sakin davranınca biz de işkillendik.  Sorduk cevap vermedi. Biz de bunun hakkında görevliler konuşurken dinledik.  Evet, yanlış birşeydi. Ama küçüktük ne yapalım,'' dedikten sonra başını eğip yutkundu. 

''Gece ile duyduklarımız... Kötüydü. Çok kötü. Mert'in babası Mehmet denen o adam karısını yani Mert'in annesi Peri teyzeyi hep dövüyormuş. Hep içermiş zaten. Mert'e vurmuş çoğu kez.  Küçücük çocuktuk ne yapacağız biz de? Sustuk. Daha sonraki gün bir haber geldi. Peri teyze ölmüştü. Mehmet'i de hapse atmışlardı. Mert bu yüzden yetiştirme yurdunda büyümüştü. Bugün de... Peri teyzenin ölüm yıl dönümü.'' diye sözlerini tamamladığında hıçkırıklarımı serbest bıraktım.

Mert'in yaşadıkları... Oysaki yüzündeki gülümseme öyle içtendi ki. Ona şuan kocaman sarılmak istiyordum.

''Nerede? Nereye gitti?'' dedim hızla yağa kalkarken. Öözgür gözlerinde biriken yaşları silerken Gece'de burnunu çekti.

''Cebeci Asri mezarlığında,'' dedi Özgür. Üzerime kapşonlu ceketimi geçirip ağlayarak yola çıktım. Kar hala erimemişti. Üstelik daha çok yağıyordu. Bata çıka ilerledim. Uzunca bir yol kat etmem gerekiyordu. Yeri geldi düştüm, yeri geldi koştum ve sonunda mezarlığa vardım. Kapısına geldiğimde buğulan gözlerimi hemen sildim. Yavaş adımlarla etrafa bakarak Mert'i görmeye çalıştım.

''Gelmeyecektim... Buraya gelmeyecektim, anne. Ama yapamadım. Seni yalnız bırakamadım.''

Mert'in sesini duyduğumda hemen vücudumu o yöne çevirdim. Mert bir mezarın başında dizlerinin üzerine çökmnüş oturuyordu. Mezar taşını üstünde ''Peri Ateş'' yazıyordu.

''Kimseye boyum eğmedim bu güne kadar. Kimse yıkamadı beni. Ama senin yokluğun... Anne!'' derken elimi dudaklarıma bastırdım. Yoksa çığlık atarak ağlayacaktım.

''Bir kız var... Senden sonra hayatımda ilk defa bir kız var. Gece benim kardeşim... O başka. Bu kız,  bu kız hem beni delirtiyor hem de aklımı yerine getiriyor. Adı da... Adı Lara,'' deyince dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Beni anlatıyordu annesine.

''O çok başka. Onu sevmiyorum sanırım. Ya da öyle sanıyorum. Öyle inatçı ki. Burnundan kıl aldırmıyor. Senin anlattığın gençliğin gibi. Senin hakkında bildiğim birkaç şey gibi.'' dedi ve sustu. Başını bana çevirdiğinde ona çok yaklaşmıştım. Beni görünce yüzünde mimik oynamadı. Yanına diz çöktüm ve boynuna sarıldım. Hava buz gibiydi. Titriyordu. Üstünde ceketi yoktu.

''Birşey söyleme,'' dedi titreyerek ve devam etti. ''Sadece sarıl.''

Olabildiğince sıkı sarıldım.  Sanki hiç bırakmayacakmış gibi.

''Benim çürük kalasım aslında güçlü bir adammış öyle mi?'' dedim hıçkırarak. 

Hafifçe geri çekildi. Yüzümü avucuna alıp mırıldandı. ''Demek senin güçlü adamın...''

Gülümsedim. ''Öyle.''

''Bana ilgin olduğunu biliyordum,'' deyip beni mezardan tarafa çevirdi.

''Gördün mü, anne? Benim çatlak kızım bu işte... Yıllar sonra bu denli güldüren.''

Elini sıkıca kavradım ve yutkunarak sanki annesi karşımdaymış gibi konuştum.

''Oğlunuz bana emanet... Onu hiç olmadığı kadar mutlu edeceğim.  Söz veriyorum.''

-BÖLÜM SONU-

YORUMLARINIZI BEKLİYORUM!

İNSTAGRAM:miray.karakaya

SARHOŞ ALEVLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin