cold

3.5K 256 24
                                    

Sudan çıktığımızda Atlas tüm enerjisini ve alaycılığını kaybetmişti. Nedenini sormak istesem bile sormadım. Çünkü umurumda olmayacaktı. Zaten o da bana yanıt vermezdi.

Telefonuma baktım. Aslında acele edersem hala Diamond'a mesaj atabilir ve bir şeyler içebilirdik. Bu yüzden çantamdan eşyalarımı aceleyle çıkarmaya çabaladım.

"Shawn," diye mırıldandı Atlas.

"Hmm?" Hala çantamda fazladan bir boxer ararken Atlas'ı dinliyordum. Bunun hakkında yine bahsetmeyecekti. Yine pişman görünüyordu. Ya da mutsuz. Benimle öpüştükten sonra bu kadar mutsuz olacaksa neden bunu yapmaya devam ediyordu anlayamıyordum. Ama eğer o bunu yapabiliyorsa ben de yapabilirdim.

Cevap vermeyince ona döndüm. Giyinmek bir yana kurulanmıyordu bile. Güneş batmak üzereydi. Yağmur her an bastırabilirdi ve Atlas ısınmak için sadece kollarını birbirine sarmış uzun saçlarından damlalar akarken dudaklarını dişliyordu.

"Giyecek hiçbir şeyim yok." Çenesiyle ıslanmış gömleğini ve tuzlu suyla ıslanamayacak kadar değerli bir kumaştan olduğunu anlayacağım eteğini gösterdi.

"Eh, bunu aptalca bir iş yapmadan önce düşünecektin. Sonrasını düşünmeden sürekli kafana eseni yapmaktan vazgeçmen gerekiyor."

Bana yine bağıracağını ya da alay edeceğini veya çenemi kapamı söyleyeceğini düşündüm.

Ama sadece başını salladı. "Doğru," dedi pişman olmuş bir sesle.

Ve o an pişmanlığının sebebinin ben olmasından mı yoksa insani duygularımın kabarmasından mı bilmiyordum ama çantamda kuma bulanmamış yumuşak, kuru ve kalın kapüşonlumu ona uzattım.

"İleride duş var," dedim. "Acele et."

Ve yine hiçbir şey söylemeden başını sallayıp uzattığımı alıp gitti. Delinin teki. Diğer taraftaki duşlara yürüyüp hızlı bir duşu da ben aldım. Sonunda kabinli duş bulmanın verdiği o güven dolu hissin tarifi imkansızdı.

Eşofman altımla kuma attığım diğer kapüşonlumu sirkeleyip giydim. Kuru ve sıcak hislerin verdiği mayışmayla Atlas'ı arabasının önünde buldum.

Saçlarını lastikle toplayıp, verdiğim kapüşonlu ile daha rahat etmiş görünüyordu. Ancak elbette hala donuyor olmalıydı.

Yol boyunca sessizdik. Radyoyu açmayı teklif ettiğimde omuz silkti. Sessizliğe gömülüp, böylesine birden uysallaşması beni korkutuyordu. Bir şey olacakmış gibi bir his veriyordu. Sanki... patlamaya hazır bir bombaymış gibi.

"Evinin oradan yürüyebilirim," dedim. "Bırakmana gerek yok. Oldukça yakın bloklarda oturuyoruz."

"Ah, pekala."

Komşu sayıldığımızı söylüyordum ancak Atlas'ın yaşadığı ev adeta benimkinin iki katıydı. Bahçeleri ayrı, evlerinin dışı ayrı, çeşmeleri ayrı, havuzları ayrı mimarlar tarafından dizayn edilmişti eminim.

Arabandan çıkıp evi süzerken hiçbir ışığın yanmadığını fark ettim.

"Evde yalnız mı olacaksın?"

Başını salladı. Çantamın kayışına asılırken kararsızsa yanağımın içini ısırdım. Bunu söylemeyecektim. Bunu söylemeyecektim. Aptallık etme Shawn. Sakın kendini olmayan şeyler için kaptırma.

"İçeri girip... bilirsin. Ah, şey... sen uyuyana kadar bir süre... kalmamı ister misin?"

Kafasını sonunda bana çevirdi. Soru işareti daha da büyümüş görünüyordu. Hakaret edip, siktirip gitmemi söylemesini bekledim. Ya da kim olduğumu sandığımı düşündüğümü sormasını. Belki kahkaha da atabilirdi?

flying in the atlas // mendesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin