Göğüs kafesinin genişlediğini, kaburgalarının bir kemençenin telleri gibi birbirlerinden ayrıldığını hissetti. Bill endişeyle Rose'yi sırtından yere bıraktı. Tüyleri diken diken olmuştu. Panikle Rose'yi kollarının arasına aldı. Bill:"Ulu tanrım! Rose, gözüne bir şey mi ilişti , ne oldu? ah, bebeğim sakin ol lütfen..!" Rose kollarını nazikçe aşağı çekti, gözlerini saklıyordu, kalp ritimleri;düzensiz atıyor, parmakları karıncalanıyordu, ayaklarının etrafında rüzgarlar esiyordu. Konuşmayı çabaladı;birkaç Saniyede dili çözüldü ve kekeleyerek:"Ka...ka...kaçalım...hemen...Bill...uzaklaşalım hadi!" Bill ise, kıpırdanmadan durdu, bu durumu endişeyle algılamaya çalışıyordu. Bill etrafta ne olduğunu görmek için başını kaldırdı, çalılıklar ın yedi metre kadar uzakta onlara dosdoğru yaklaşan bir şey vardı. Bill merakla süzdü, ansızın taş kesildi. "Ah olamaz, bu da ne böyle, bu bir canlanmış ceset mi?" içinden mırıldandı, iyice odaklanınca nefesi kesildi;ceset bükülüp kıvranarak sağ tarafından çalılıkların arasından iyice yaklaşıyordu. Ceset korkunçtu;bedeninde bıçak, makas ve kim bilir ne işe yarayan insanın içini ürperten baya keskin kesici aletler üstünde gördü. Bill soğukkanlı olmaya calışsada istemsizce birkaç adım geri çekildi, boğazı düğümlendi ve bir daha yemek yiyip yiyemeceğini merak etti. Rose ise şuurunu kaybetmiş gibi etrafına boş gözlerle bakıyor ve hızla soluk alıp veriyordu, sürekli paniklemekten yorulmuştu. "Kaçalım... hadi, ne duruyorsun... hala peşimizden geliyor..!" Bill ona dönerek, kafası karışmış gibi korku içinde:"Bu...bu...çok garip..!"diye söylendi. Sonra içinden çünkü bunlar bir tesadüf olamaz, bir şeyler dönüyor bu uçsuz bucaksız ormanda, çevreyi karanlık bir bulut gibi saran daha tehlikeli bir vaka başlarına gelecek gibi, korkuyor ve hissediyordu. Kendinden önce özellikle, Rose'ye bir zarar gelmesinden korkuyordu. Bill o şeyin iyice yaklaştığını görünce gerildi ve hızla buz gibi uyuşmuş nabız sesi nerdeyse duyulacak olan Rose'nin sağ elinden tutup, sürüklercesine uzaklaşıp, kaçmaya başladılar , Bill daha hızlıydı. O tuhaf şeyin daha fazla kendilerine yaklaşmasına ramak kalmadan ve fırsat vermeden önlerine çıkan bir çukurdan atladılar. Rose:"Biraz daha çabuk olalım! "Diye bağırdı. Gittikçe yaklaşıyordu, o akıl almaz şey, Bir canavar gibi sesler çıkarıyordu. Bill, içinden daha hızlı daha hızlı hadi Bill! Diye düşündü. Düzensiz alış verişleri;al, bırak;al, bırak. Zar zor kaciyorlardı. O şey canavar gibi homurdanıyor, hala acayip sesler çıkarmaya devam ediyordu, kafatası dönüp boş gözlerle onlara doğru bakıyordu. Dişleri onları ısırmak istiyormuş gibi takırdadı. Bill ve Rose, el ele, kaçıyorlar bir ayağını diğerinin ardından atmaya zorlanıyorlardı. Onların kavrayamadıkları başka bir şeyde o şey kanlı, çürük dudaklarıyla anlaşılmaz bir şeyler mırıldanıyordu. Bill ile Rose kaçmaya devam ederken;üzeri yosun kaplı bir çınar ağaca karşılaştılar. Yola devrilmişti. Çınar ağacının üstünden geçerlerken müthiş bir şimşek çaktı ve onun ışığında her taraf aydınlandı. Rose omuz üstünden başını arkaya çevirip bakmaya tennezül edince yerdeki bir çukura girmemek için tökezledi. Bill uzanıp Rose'nin sağ kolunu sımsıkı kavradı, soluk soluğa kalmışlardı, ter içindeydiler. Eğer Bill Rose'nin kolundan hemen kavrayıp çekmeseydi az daha yarım metre derinliğinde yağmur suyundan, içinde birikmiş olan çukura tökezlenip yüzü koyun yuvarlanacaktı, bereket versin ki Bill onu tutup yuvarlanmasını engelledi. Bill bu sefer arkasına bakıp daha fazla yaklaşıp yaklaşmadığını anlamak için baktı ama o tuhaf şeyin arkalarında olmadığını gördü. Şaşkınlık içinde ve bi nebze olsa da içi ferahlandı. Tamamen emin olmak için tekrar baktı, gerçekten hiçbir şey gözüne çarpmadı.