Bundan sonraki anısı ise, annesinin emriyle bulaşıkları yıkamaya başlamışken, kapı çalınmıştı. Bunun Bill olduğunu tahmin ettmişti. Çünkü Bill'in kapı çalınışı çok naifti.
Salonda koşar adımlarla kapıya yönelmişti. Rose heyecanla kapıyı açınca, gerçekten de tahmin ettiği gibi karşısında Bill belirmişti.
O gün hava çok soğuk olduğundan, Bill'in yanakları al al olmuş ve üstündekiler yağmurdan ıslanmıştı.
Bill"merhaba! İçeri girebilir miyim? Sevgili..."
Bill, daha henüz laflarken, Rose, hınzırca onu içeri çekip, kapıyı kapatmıştı. Sonra da annesinin mutfaktan kendisine seslenmesiyle, Rose Bulaşıkları yıkayıp geleceğini söylemişti. Bill'de yardım edeceğini diretmişti. Rose'nin annesi, Bill'in gelmesinden pek hoşnut olmasa da"Bulaşıkları yıkayabilirsin" deyip, izin vermişti.
Rose tezgahdaki bulaşıkları gösterip, kısa bakışlar atarak
"Kirli tabakları al yıkayalım."
Bill başıyla tastikleyip, bir tabağı alıp, Rose'ye götürüyor ve bir diğeri için alıp, geri gelmişti.
"Hayır, bu böyle sonsuza kadar sürer. Hepsini üst üste koy böyle." Bill dediğini yapıp, ivedilikle tabakları topluyor, bıçak ve çatalları çekip şakırtıyla en üstekinin üstüne koyuyordu.
Rose"lavaboyu suyla doldur, deterjan ekle."
Keyifle bulaşıkları beraber yıkıyorlar ve deterjandan oluşan gökkuşağının renklerini andıran minik minik boluncukları görünce patlatıp, gülüşmüşlerdi, bu şekilde eğlenmişlerdi.
Rose tabakları tek tek fırçayla temizliyor"bunu musluğun altında durula, rafa yerleştir." Bill'in bulaşıkları iyi durulaması için ona gösterip"şöyle anladın mı?"
-"sanırım anladım."
"Hızlan biraz yoksa bütün gün burada kalırsın." muzipçe.
"Hızlanıyorum, küçük hanım."deyip kahkahalar atıyordu.
Rose bıçaklara başlarken aceleyle, soluğu kesilmişti birden, eline bakıyordu, sol elini sımsıkı tuttuğu bıçaktan ince kırmızı bir çizgi kan damlamıştı.
Bill yerinden sıçrayıp, elinden tutarak"ah! Hayır, olamaz.." ardından panikle mutfak dolabından bir deste peçete alıp, Rose'nin sol elinin kanadığı baş parmağına bastırmıştı. Bill canı acıyormuş gibi ve üzülerek"acıyor mu?"
Rose o güzel simasına derin bir gülümseme yayıp"sadece ufak bir sıyrık, pek acımıyor, bu kadar büyütmeninlüzumu yok, Bill."
Ardından Rose aklına yeni gelmişti gibi" üzerine biraz antiseptik süreceğim geçer."
Bill"tuhaf elini kestiğinde, orada öylece durup elinden akan kana baktın ve gözyaşı, tepki yok.!"
"Önemli değil" deyip sırıtmıştı.
Rose geçmişteki Bill'e beraber olan anılarına o kadar dalmıştı ki oturduğu yerden silkilendi, tekrar kaldığı odaya göz gezdirdi. Çok sıkıcıydı. Burada birkaç gününü nasıl geçireceğini bilemiyordu.
Duvarla büyük ölçüde uzamış uzamış canavar gibi üstüne üstüne yürüyormuşcasına gerindi. O anda hizmetçi kız odanın kapısının girişinde bir gölge gibi belirdi. elinde bir kova dolusu yakıtla geldi ve ne zaman yeni gelen kişiyi görünce, gözlerini Rose'nin üstünde toplardı, onun gözleri bir dürbün gibiydi.
Rose hizmetçi kızın rutin bakışlarını üzerinde yakaladı, kendiside aynı karşılığı verdi. Sinirlenmişti.
Hizmetçi kız Rose'nin kendisine aynı muameleyi yaptığını görünce, hayattan pes edip, yaşamına son veren bir insan gibi eriyip bitti kudurdu öfkeden ve başını önüne çevirdi. Şömineyi yakıt yerleştirip, yaktı.
İçinde yavaş yavaş yanan odunların, etkileyici taş şömine odayı ısıtmıştı.
Epey vakit geçince halan yanan şöminenin eşliğinde yatakta mışıl mışıl uyuyan Rose ağır bir uyku içindeyken, hizmetçi kız onu uyandırmak için, yuksek sesle
"Bayan Rose, uyanın, efendim geldi. Sizi mutfakta bekliyor." dedi fiyasko bir tarzda.Rose'nin göz kapakları hafiflenmiş gözlerini açtı. Hizmetçi kız ses tonu desibel gibi yankı yapmıştı. Ve hala inatla devam ediyordu. Rose rahatsızlanmış toparlanıp, doğruldu. Üstündeki taş ağırlığında, yamalı yorganı üstünden fırlattı. Hizmetçi kız geriye sıçradı.
Rose ona bağırarak"tamam bee, bu kadar gürültüyapmanın ne gereği var, bi rahat bırakmadın, çık hemen, seni küçük şeytan, derhan!" deyip öfkeyle yerinden kalktı.
Hizmetçi kız çıkmıştı yine yalnız kaldı, böyle kişileri görünce kan beynine nüfuz ederdi.
Açlıktan midesi kazınıyordu, kaç saat uyumuş olabilirdi, merakla gözleri pencereye odaklandı, guneş batmıştı, dışarısı sakindi kimseler oratalıkta yoktu. Hava kararmaya başlamıştı.
Gözlerini ovuşturdu. Vücudunu gererek rahatlamaya çalıştı.başı da dönüyordu. Düşmemek için duvara tutundu. Yatağının ustündeki siyah hırkasını alıp, üzerine geçirdi, açılmış saçlarını topladı ve kapıya yöneldi.
Kapıyı açacakken, Charlie ve yabancı birinin sesini duydu.