Bölüm 2: Acımasız

2.3K 183 60
                                    

Buradan bir an önce gitmeliydi.
Kötü bir şey olacaktı...

...

Lanet olsun ki ayakları hareket etmiyordu. Adam, onu direğe dayadı. Elini çektiği anda, Baekhyun yere yığıldı. Ayak bilekleri burkulurken ayakkabılarının zemini kaydı. Tekrar ayağa kalkamayacak kadar sarhoştu. Bir daha bu kadar içmemeye yemin etmişti. Beyninin çarklarını hızlıca çalıştırdı. O zeki bir çocuktu buradan çıkabilirdi. Gözleri hızlıca deponun çıkış kapısını aradı. Konsantre olmaya çabaladıkça, oda daha da hızlı dönüyordu. Midesi kalktı ve kusmuğu kıyafetlerine bulaşmasın diye hızla yana eğildi.

"Bunu barda bırakmışsın." dedi adam, Kamii basketbol şapkasına gözleri takılırken. Bu şapkayı ağabeyi birkaç hafta önce Kamii'ye kabul edildiği zaman hediye etmişti. İtiraz etmek için elini uzatmayı denedi ama sadece denedi. Adam, kamii şapkasını uzun, dağınık ve turuncu saçlarının üstüne yerleştirdi.

Adam, boynundaki zarif denilebilecek kadar küçük ve ince bir altın kolyeyi  kafasından çıkarırken nasırlaşmış elleriyle Baekhyun'un yanağını okşadı.
"Değerli mi ?" diye sordu kalp biçimindeki madalyonu incelerken. Baekhyun daha fazla dayanamayıp

"Benim" dedi. Adam, şapkayı alabilirdi ama madalyonu asla, madalyon Baekhyun'undu...
Anne ve babası o kolyeyi 6 yıl önce büyük bir sahnede, ilk kez, gerçek bir şarkı solosuna çıktığı gece vermişti. Şarkı söylemek, Baekhyun'un heves edip onlara yapabileceğini gösterdiği ilk ve son örnekti.

"Benim" diye tekrarladı. Madalyonu geri almalı ve buradan çıkmalıydı. Ancak vücudu tuhaf bir teslimiyet içindeydi. Olup bitenleri hiçbir şey hissetmeden izler gibiydi. Adam, madalyonu kapı tokmağına astı. Elleri boş kalınca pütürlü bir iple Baekhyun'un bileklerini sardı. Düğümü sıkınca yüzünü buruşturdu.
"Beni bırak" dedi dili dolanarak. Aşağılanma duygusuyla yanaklarının alev alev yanmasına neden olan, ikna edici olmayan, öylesine bir talepti.

Güzel, parlak, özenle seçilmiş ve gücüne güç katan kelimeler beyninin etrafındaki korku sisinin içine gömülmüştü. Şimdi o kelimeleri cebinden çıkarıp kullanmasının sırasıydı. Ama elini uzattığı zaman, kırpılmış bir ipten ve bir delikten başka bir şey bulamadı. Sözcükler karışmış, kafasından yuvarlanıp gitmişti sanki.

Omuzlarını öne itmek için boşuna çabaladı. Adam onu direğe bağlamıştı. Madalyonunu nasıl geri alacaktı ? Madalyonu kaybetme düşüncesi göğsünün panikle sıkışmasına neden oldu. Keşke ağabeyi telefonuna cevap verseydi. Baekhyun bu gece içmeye gideceğini haber veren bir mesaj göndererek şansını denemişti. Onu sürekli, neredeyse her hafta sonu atardı ama ağabeyi ilk kez çağrısını görmezden gelmişti. Oysa Baekhyun ağabeyinin onu, aptalca bir şey yapmasına engel olacak kadar önemsediğini bilmek istemişti.
Yoksa artık Baekhyun'dan umudunu mu kesmişti ?

Adam gidiyordu. Kapıya varınca, gözlerindeki kibirli ve aç bir parlaklıkla baktı. O an Baekhyun adamın bakışlarını, ruhunun derinliklerinde bütün kavuruculuğuyla hissetmişti. Hatasının büyüklüğünü idrak etmişti. Adam ondan hoşlanmamıştı bile.
"Arka taraftaki alet barakasında senin için bir sürprizim var. Hiçbir yere ayrılma duydun mu beni ?"
Baekhyun'un soluğu hızlandı. Ona sürprizinin ne olduğunu sormak istemişti.

Ama göz kapakları ağırlaşmıştı ve her defasında açmakta biraz daha zorlanıyordu. Beyni ile bedeni arasındaki kayışlarını tutamıyordu.  Canı yanıyordu. Fırtına çok güçlüydü. Korku her şeyi mahvediyordu. Ağlamaya başladı. Çaresizliğine... Susmaya çalıştıkça daha çok ağlıyordu.

Daha önce de sarhoş olmuştu ama hiç bu kadar değil. Adam ona ilaç içirmiş olmalıydı. İçkisine katmıştı. Bitkin ve kurşun gibi hissetmesine neden olan bir ilaç. İpi direğe sürttü. Denedi, uyku bütün ağırlığıyla üstüne çökmüştü. Direnmek zorundaydı. Adam geri dönmesinden korkuyordu. Onunla konuşup vazgeçirmek zorundaydı.

Adamın karanlık silüeti beklediğinden çok daha çabuk döndü. Oturma odasının ışıkları arkasından vuruyor ve erzak odasının zeminine boyunun iki katı bir gölge düşmesine neden oluyordu. Baekhyun'un hatırladığıdan daha iri görünüyordu.
Ancak Baekhyun'un dikkati başka yere odaklandı. Bakışları adamın ellerine kaydı. Adam dayanıklığını sınamak ister gibi, bir halatı çekiştiriyordu. Baekhyun'a doğru yürüdü ve titreyen ellerle halatı boynuna geçirdi.

Ne hoyrat bir ellerdi bunlar... Ne amansız düşmanlıklarla doluydu, yaşamına kastederek nasıl da uzanmıştı ona doğru.

Sonra arkasına geçti ve ipi çekerek boynunu direğe iyice yasladı. Baekhyun'un gözlerinde ışıklar çakmaya başladı. Adam ipi çok sert çekiyordu. Baekhyun adamın gergin ve heyecanlı olduğunu hissetti. Vücudunun heyecanla titreyişi de aynı şeyi söylüyordu. Kesik kesik ve gittikçe hızlanan soluğunu duydu.

Bir insanın, başka bir insanın canına kasdederken oluşan reflekslerden değildi bu. Bu... adrenalin yüzündendi !
Baekhyun'un midesi dehşetle kasıldı. Fırtına onu sürüklüyordu... Öldürüyordu... 
Adam, bundan zevk alıyordu.

Baekhyun'un kulaklarına yabancı bir yakarış doldu.  Dehşetli sesin kendisine ait olduğunu fark etti. Can çekişme dedikleri şey miydi bu ?! Ses adamı korkutmuştu. Bir küfür savurdu ve ipi daha sert çekmeye başladı. Baekhyun defalarca çığlık attı. Ölümün kıyısına sürüklenirken, çığlık atmayı sürdürdü. Hayat onunla, gözünün içine baka baka dalga geçiyordu. Ölüm ise onu bütün soğukluğuyla içine çekiyordu.

O an ağabeyi aklına geldi. Her zaman hayran kaldığı ağabeyi... Hani gelecekti ? Neredeydi ? Onu sonsuza kadar beklerdi...
Hep gelirdi.

Son kez ağabeyinin ismini morarmış dudaklarının arasından sessizce fısıldadı.

Son kez ağabeyinin ismini morarmış dudaklarının arasından sessizce fısıldadı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
BITTER WEIN 🌙 VMIN & YOONKOOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin