9 AY SONRA
Taehyung
Öleceksem bile, nedeni hipotermi olmayacaktı. Kış ayındaydık ve orası kesinlikle daha soğuk ve kafama kadar karlı olacaktı. Kalın uyku tulumunu, beş çanta dolu malzemeyi, battaniyeleri ve götümüzün donmaması için gerekli olan bütün eşyaları, jeepimin arka tarafına tıkıştırıp bağlarken uçmayacaklarından emindim.
Odaesan dağlarına gidecektik ve bu benim için iyi bir uzaklaşmaydı. Dört saatlik bir yolculuk olacaktı ve bu dört saati çenesine soktuğumun Jungkook'uyla geçirecektim. Ama kabul etmeliyim ki Odaesan dağları Jungkook'tan başka kimseyle eğlenceli olmazdı.
Jungkook benim çocukluk arkadaşımdı. O benim için her şeyden değerliydi. Hatta ailemden bile.
Bu basit, düşünülmeden söylenilmiş ve içi boş bir cümle gibi gelebilir ama kesinlikle öyleydi.
Küçükken, yemek saatlerinden nefret ederdim. Çünkü annem ve babam o saatte bir çocuğun ruhunda bırakabileceği en acılı izleri bırakırdı. Tüm çirkinliklerini o saatte kusuyorlardı ta ki onlara bir yabancıymış gibi baktığımı fark edene kadar. Bazen ben odamdayken başlarlardı. O zaman, yorganın altına girip kendimi kötü bir şey olmadığına inandırırdım, geçeceğini söylerdim kendime.
Bir gün sokaktan eve dönerken pencereden, annemin babama tokat attığını görmüştüm. Küçük olduğum için annemi anlamıyordum neydi onu bu kadar kızdıran ? Babam ne yapmış olabilirdi ki annemi bu kadar çıldırtacak kadar ? Bir şeyden emindim ki buradan kesinlikle uzaklaşmak istiyordum.
Göz yaşlarım deli gibi gözlerime hücum ederken dikkatsizce koşuyordum. O an nereye koştuğum önemli değildi. Sonra Jungkookla çarpıştım. O gece bir melek, belki de bir kurtarıcı gibi çıkmıştı karşıma çünkü o günden sonra her şeyin üstünden gelmek imkansız gelmiyordu bana.
Onunla güçlü hissediyordum. Nasıl da uçurumda olan bana elini uzatmıştı. Nasıl da ağlayışlarım, gülüşlerim o olmuştu. Nasıl da duygularım onun olmuştu.
Jungkook'un ailesi benimkilerden farksızdı hatta daha beterdi. Birbirimize sarılırdık. Geçeceğini söylerdik. Jungkook nedense benim üzerime daha fazla düşerdi. Biraz daha büyüdüğüm de anlamıştım, onun zayıf noktası ben olmuştum, o ise benim ki.
Ve şimdi düşünüyorum da kesinlikle bu yolculuk ikimizide rahatlatacaktı.
Sinirlerimiz fazla gerilmişti çünkü. Jungkookla resim yapmaya bayılırdık. Belki de büyüdükten sonra en iyi kaçış yolumuz olduğu içindir.Zihnimin duvarlarının arasında sıkıştırdığım, sinirden deliye dönmüş yaratığı, resimlerimle uysallaştırırdım. Çünkü ruhuma eziyet etmeleri yetmezmiş gibi hayatım ailemin görüşlerine göre yönetilmişti, zorlanmış ve kalıba sokulmuştu.
Cep telefonum 'If you want my body' diye çalmasıyla Jungkookla ayaklanıp dans etmeye başladık.
"And think I'm sexy' bebeğim !"
Haydi ama mükemmel zil sesimi kesmek istemiyordum.
"Selam Taetae" dedi Hyerim telefonun diğer ucundan sakızını patlarak.
"Programa uyuyoruz değil mi ?""Minik bir sorun var. Bonti'de yer kalmadı." Dedim dramatik bir iç çekişle. Evet Bonti jeepimin ismi.
"Uyku tulumlarını ve malzemeleri sığdırdım ama çantalarından birini bırakmamız gerekiyor. Pembe olanı bırakalım."
"O çantayı bırakırsan, uyurken tüy dökücü kremle, tutkalı karıştırıp saçlarına dökerim ve orada bir kuruşumu koklayamazsın Taehyung !"
Şu saç kısmını o kaltak yapardı. İyi de nereye sokacağım o boklunun çantasını ?!
"İyi halledeceğim lanet."
Hyerim keyifle kıkırdadı "Jin hyungu aradım. Henüz toplanmaya başlamamış ama hava kararmadan Royalin'de bizimle buluşacağına yemin ediyor." Görülmeye değer kışlık villa olan Royalin, Jungkook'un ailesine aitti. İki hafta boyunca bizimkilerle kuduracağımız yer orasıydı.
"Ona, tavan arasındaki yarasaları kendim temizlemek zorunda kalırsam, törpümü boğazına sokacağımı söyledim, yani erken geleceğinden emin olabilirsin canım." Diye ekledi.
"Neyse orada görüşürüz tatlım." Dedi ve telefonu kapattı.
Bakışlarım ağacın arkasında gizlice telefonla konuşan Jungkook'u buldu. Bu gene bir şeyler karıştırıyordu.
"Hyung hala hazırlanmadın mı ?"
Hyung mı ? Yok artık. Yanlış duyduğumu kendime söyleyerek sinirlerimi avutmaya çalışıyordum. Telefonu kapatıp arkasına döndüğünde altına sıçtığına şahit oluyordum. Gözleri yerinde durmuyor ve bir boklar yedim diye bağırıyordu. Jungkookla aynı yaşta olmamıza rağmen hep o beni döverdi ama bu sefer ben onu dövecekmişim gibi geliyordu.
"Dökül"
"Şey..." Dedi tereddütle.
"Biliyordum ! Sen bir şey yaptın."
"Hoseok ağabeyim de göz kulak olmak için geliyor."
"Ne ?!" Dedim öğürür gibi ses çıkararak. Hayır gerçekten öğürmüştüm.
"Kusaydın hayvan. Kış tatili için eve geliyor ve babam kadar iğrençleşmeye başladı. Özellikle de artık üniversiteden mezun olduğu için. Huysuz, at ve iguana melezinden farksız."
Bonti'nin tamponuna oturdum. Bir anda dizlerimin bağı çözülmüştü. Artık aşık olabileceğimi düşünmüyordum.
Yoksa, Jungkook'la hayatın acımasızlığına göğüs gerelim diye duygularımızı fazla mı köreltmiştik ? Ama Hoseok hyungu aylar sonra görmek garip hissettirmişti. Elimin ayağımın dolaşmasına sebep olacak kadar güçlü bir histi bu.
"Gelmesi an meselesi kardeşim."
"Kafanı sikeyim Jeon."
Vmin nerede amk diyorsunuz biliyorum öşxçocjsofsdoşcksofj ama azıcık sabır ❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BITTER WEIN 🌙 VMIN & YOONKOOK
Mystery / ThrillerWINE SERİES #1 Bekçinin artık can barındırmayan bedeni yere yığıldı. O gece Jimin'in tüm kana susamışlığıyla harmanlanan kahverengi tonları ahenkle dans ediyor, boşluğa bakan bir canın kalıntısında odaklanıyordu. Taehyung'un dehşet dolu sesi kurum...