İyi okumalar 🌚
Taehyung
Son kar taneleri yere düşerken gözlerimi hafifçe araladım. Başım ağrıyordu ve alet kutusundaki ceset hala aklımdaydı. Jungkook beni sakinleştirebilmek için çok uğraşmıştı. Ne kadar korktuğumu unutabilmek için uykuya dalmak umuduyla Jungkook'un bacağına kıvrılmıştım. Biraz doğrulunca Jungkook'u görebilmek için etrafıma bakındım ama yoktu. Oda o kadar karanlıktı ki kapının arasından süzülen ışık gözlerimi delip geçti.
"Montunu giy. Gidiyoruz."
İşte başlıyorduk. Bulunduğumuz dakikalardan sonra hata yapma olasılığım yoktu."Jimin nerede ?" diye sordum istemsizce.
"Jungkook'u alıyor. Bizimle dışarıda buluşacaklar." Montumu ve büyük bir çantayı ayaklarımın dibine bıraktı. "Çantayı tak."
Çaresizliğimin yüzüme yansımaması için çaba harcadım. Buradan ayrılacağımız için artık bizi kimse bulamazdı. Kabusumun ufuktan yükselip bizi şafağa gömeceğini hissedebiliyordum. Montumu üstüme geçirip yünlü beremi, eldivenlerimi takıp atkımı da sıkıca doladıktan sonra çantayı omzuma astım. Ağırlığı dengemi altüst etti.
"Ağır değil mi ?" Gözleri tehditkar bir etkiyle benimkileri delip geçti.
"Kaçmaya yeltenirseniz çok dayanamazsınız."
"Saat kaç ?"
"Üç."
Sabahın üçü. Demek biraz uyumuştum. Jungkook'un da uyuduğunu umdum. Zorlu arazide yürüyebilmek için enerjiye ihtiyacımız olacaktı.
"Lavaboya gitmem gerek."
"Elini çabuk tut."
Tuvalete girince, Hoseok'un haritasını bir kez daha gözden geçirdim. Gözlerimi yumup önemli noktaların hafızama kazınmasını bekledim. Sonra haritayı katlayıp kazağımın içine, onu yanımda hissedeceğim şekilde kalbimin üstüne yerleştirdim. Atkımın yumuşak kumaşı yanağıma sürtününce atkıyı bana hediye eden Jin hyungu hatırladım. Yola çıkarken ona uzun uzun sarılıp sarılmadığımı hatırlamaya çalıştım.
Yoongi'yle birlikte ağır adımlarla dışarı, zifiri karanlığa çıktık. Botlarım, adım atar atmaz kara gömülmüştü. Çevredeki ağaçlar buzla boyanmış gibi görünüyordu. Rüzgar dinmişti. Işıldayan kara, endamlı, görkemli ve duman mavisi bir ışıkla vuran bir dolunay çıkmıştı. Her adımımda karın çıtırtısını duyabiliyordum.
"Jimin ve Jungkook nerede ?"
"Önden gittiler. Pusulaları deniyoruz, sen beni takip et yeter."
Ağır ve istikrarlı yürüyüşümüze devam ettik. Yoongi'nin bakışları elindeki pusulayla önümüzde uzanan sonsuz karanlık arasında gidip geliyordu. Kar yeniden başlamazsa, klübeden uzaklaşırken arkamızda bir iz bırakacaktık. Hoseok'un izlerden bizi bulması için dua ettim. Dakikalar sonra ilerideki ağaçların arkasından karanlık bir silüet çıktı. Karanlık silüeti Yoongi de görmüş olmalıydı ki kafa lambasını o yöne çevirerek Jimin'i bir ışık kolonisinin içinde bıraktı.
"Bizi buldunuz."
Jimin fenerin ışığından korunmak için elini gözlerinin önüne siper etti.
"Işığı indir."
Yoongi pusulasını Jimin'ninkinin yanına tutup ikisine karşılaştırdı.
"İkiside çalışıyor. Kriz giderildi."
Jimin'nin arkasında kalan ağaçların karanlık tarafında Jungkook'u görebilmek için bakındım. Sonunda karanlık fonda belirmişti. Büyük bir rahatlamayla sıcak nefesimi dışarı verdim. Alet kutusundaki cesetin görüntüsü sürekli, takılmış bir film gibi gözlerimin önüne seriliyordu. Midem çalkalanmaya başlayınca elimle ağzımı kapattım. Kusmak istemiyordum. Kusmaktan nefret ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BITTER WEIN 🌙 VMIN & YOONKOOK
Mystery / ThrillerWINE SERİES #1 Bekçinin artık can barındırmayan bedeni yere yığıldı. O gece Jimin'in tüm kana susamışlığıyla harmanlanan kahverengi tonları ahenkle dans ediyor, boşluğa bakan bir canın kalıntısında odaklanıyordu. Taehyung'un dehşet dolu sesi kurum...