Rüzgar tenime değdikçe irkiliyordu ruhum. Korkaklaşmıştı. Yaşamış olduklarımın etkisini üzerinden atamamıştı henüz. Sürekli gözlerimin önüne gelen kanlı sahnelerden ötürü unutamıyordu felaketi. Titriyordu. Annemin artık yaşamadığı gerçeğini üzerine toprak attığımda dahi kabul etmem mümkün olmamıştı. Dolayısıyla ruhum büyük bir travmayla bana eşlik ediyordu. Sessiz ve bir o kadarda ıssız geçen cenazenin ardından bir şeyleri kaybettiğim hissini yok edemiyordum. Bir boşluk vardı. İçimdeki deliklere alışıktım, boşluk hissine de. Fakat hissetmiş olduğum bu duygu beni kaybettiğim şeyi bulmaya itiyordu. Henüz neyi bulmam gerektiğine emin olamasam da...
Sokağın ortasında, içinde beni ne tür bir belanın beklediğini bilmediğim apartmanın önünde, beklerken vücudumun titremesine engel olamıyordum. Büyük bir korku ve endişe taşıyordum yüreğimde. Birkaç sokak ötede beni korumak için bulunan Azat ve adamlarına güvenim tamdı. Fakat kimsenin bu zavallı kızı kurtarabileceğine inanmıyordum.
Zayıflığımı bir kenara bırakıp ve sanki aldığım son nefesmiş gibi derin bir nefes çekerek apartmandan içeri girdim. Normal bir apartmana benziyordu. Çocukken yaşadığımız küçük mahallenin eski evlerini hatırlatmıştı bana. Sıcak bir yuvayı andırıyordu. Burada gizli işlerin çevrildiğini düşünemezdiniz asla. Azat yeraltı dünyasına ayak basacağımı söylediğinde daha çok kapısında silahlı adamların bulunduğu, karanlık bir yer hayal etmiştim. Fakat öyle değildi.
Ağır ve temkinli adımlarla bir kat aşağı indim. Merdivenlerin kenarında bulunan demirden yapılmış korumalıkları görünce çocukken buradan kayarak indiğim sahneler gözlerimin önüne geldi. Babamın hala bizimle olduğu o senelerin en mutlu yıllarım olduğu bilseydim çevremdeki her nesneye sıkıca tutunur ve bırakmazdım. Özellikle de babama...
Kapı numarası 2 olan dairenin önüne geldiğimde yavaşça zile dokundum. Geleneksel kuş melodisi bütün apartmanda yankılandı. Çok heyecanlıydım. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki bir anlığına duracak sandım. Belki kapı açıldığında direk kafamın ortasına bir kurşun yiyecektim. Risk en yüksek düzeydeydi ve bilinmezlik... Ne diyebilirim ki artık böyle bir dünyaya ayak basmıştım.
" Kimsiniz?"
Azat içeriden ses geldiğinde parolayı söylemem gerektiğini hatırlatmıştı buraya gelmeden. Yoksa öldürülebilirdim.
" Umbra."
Bir iki dakika sessizlik hakim oldu. Hayatımın en zor geçen bir dakikasıydı. Hareket edemiyor ve bir yerime bir şeyin saplanmasını ya da öldürülmeyi bekliyordum.
Kapı hafifçe aralandı. Oldukça düzgün giyinmiş takım elbiseli bir adam beni içeri aldı. İçeri girdiğimde ortam normal bir evden oldukça uzaktı. Hiç oda yoktu bütün duvarlar kırılmış ve tek bir oda haline getirilmişti. Duvarlar kitaplıkla ve kitaplarla kaplanmıştı. Azat beni pezevenklerin yanına göndereceğini söylediğinde yataklar ve çıplak kızlar canlanmıştı gözümde. Oysa gördüğüm şey orta yaşlı adamlar ve kitaplardan ibaretti.
" Kimsin?"
Odanın sonunda, pencerenin önüne sıradan bir masa koyulmuştu. Bu masada oturan adamın bakışları oldukça ürkütmüştü beni. Yüzünde garip yaralar vardı. Sesi çok kalın ve boğuktu. Ona yaklaştıkça korkum artıyordu. Böyle bir ortama ait olup olmadığımı sorguluyordum kendim içinde.
Bu tarz adamlar sürekli hayatımın içinde olacaksa yandım. Rüyama girse çığlık çığlığa uyanırım.
" Ben... Ben Gece. Buraya bir kaç sorunun cevabını almak için geldim."
Odanın içindeki adamların hepsi bana bakıyordu. Bir kız olarak kendimi bu ortamda hiç rahat hissetmiyordum. Eğer bana doğru bir hamle yaparlarsa asla kaçamazdım. Etrafımı sarmışlardı. Azat'a beni böyle bir ortama soktuğu için küfürler yağdırdım içimden. Eğer Azrail ve adamları gelmezse ölmek için yalvaracak bir duruma düşmem an meselesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AZRAİL VE GECE #Wattys2017
RomanceO sembol. Gece'nin, Azrail'in Azat'ın hayatını değiştirdi. Babalarının ortadan garip bir şekilde kaybolması ve geride aynı sembolü bırakması bu üç kişiyi bir araya getirdi. Azat ve Azrail. İki kardeş. Ölüler Korosu Çetesi'nin liderleri. İki kan düşm...