Sigaranın ruha ulaşabildiğini düşünüyordum. Gri dumanın dalga dalga bedenimde gezindiği, kanımda yer edindiği hissi beni bu düşünceye istemsiz bir şekilde sürüklemişti. Sigaradan derin ve sert bir nefes çekerken gözlerimin önüne ruhumun deliklerinden içeri giren sigara dumanı geliyor, gittikçe kararan o görüntü midemi bulandırıyordu. Hali hazırda lekelenmiş ruhum grimsi bulutun da etkisiyle masumluğun simgesi olan beyazdan bir hayli uzaklaşıyor ve beni korkutuyordu. Korkum, yaşamın getirdiği ağırlığın altında bir zamanlar olduğu gibi naif ve saf kalamayışımdan ötürüydü. Oysa tek derdimin kaybolan oyuncağım olduğu o dönemler pek yakındı. Şimdilerde kaybolan oyuncağımın yerini babam almış, o zamanlar duyduğum endişe kat be kat artmıştı. Bir umut oyuncağımı aradığım o heyecan ise yok olmuştu. Çocukluğumdan farklı olarak kendimi bir sokak kenarında çaresizce sigara içip ölümün sesini duymak için beklerken bulmuştum.
Bakışlarımı boğulduğum düşüncelerden kurtulmak ümidiyle sigaranın ucuna bulaşan kırmızı rujuma çevirdim. Önümden geçip giden ve aceleyle bir yerlere yetişmeye çalışan kalabalık gittikçe silikleşmeye başlamıştı. Trafiğin derinliklerinden kulaklarıma gelen sesler uzaklaşırken tenime değen yağmur damlaları varlığından şüphe uyandırmaya çalışıyordu. İçinde bulunduğum hayat sanki elimden kayıp gitmeye çalışıyormuş gibiydi. Bütün görüntülerin ve seslerin netliği gittikçe azalıyor bedenim kaosun içinde soyutlanıyordu. Sigaradan ard arda nefes çekiyordum ve hissetmiş olduğum bu his etkisini artırmıştı. Belirginliğini yitiren yaşam yüzümde garip bir tebessüm oluşturdu. İçimden sonsuza dek tıpkı buharlı aynadaki görüntüm gibi net olmayan ve gittikçe belirsizleşen bu yaşamda kalabilseydim dedim. Fakat sigaramdan son nefesi çektiğimde havaya yükselen her parça hızlı bir düşüşe geçip yere çakılır gibi bulanık görüntü netleşmeye başlamıştı. Hızlı adımların hedefi olarak bana çarpan kişilerin şiddetini tüm bedenimde hissedip trafiğin kirli gürültüsüyle sağır oldum. Yağmurun delici damlaları kıyafetlerimi üzerimden söküp atmak ister gibi bulutlardan aşağıya beni hedef alarak düşüyordu. Gerçek yaşamın tüm çirkinliği ve leş kokusunun içindeydim. Bir anlığına bile olsa bundan uzaklaşabilmenin mutluluğu ve bir o kadar da uzaklaşamamış olmanın hafif kırgınlığıyla yoluma devam ettim.
Bedenime çarpan her yağmur damlası adımlarımı hızlandırmama neden oluyordu. İki sokak ötemdeki liseye yetişme çabalarımın sonuçsuz kalmayacağını umut ederek yürüdüm. Yağmur yağmıyor olsaydı geç kalmayı pek umursamazdım. Zira lise veya dersleri pek önemsemiyordum. Oysa bu yıl son senemi okuduğumdan ve üniversite sınavına hazırlanmam gerektiğinden derslerime sıkı bir şekilde çalışmalıydım. Takındığım bu rahat hava benim için tehlikeliydi. Bu durumun farkında olmama rağmen hiçbir çaba göstermiyordum. Üniversiteye girmek veya muhteşem başarılı bir hayat yaşamak hayallerim arasında olmadığı için umursamaz bir tavır içerisindeydim. Annemi bu noktada oldukça huzursuz ediyordum. İtiraf etmeliyim ki hiçbir zaman okumayı seven bir insan olmadım. Birer robottan fazlasını yetiştirmeyen bu sistemin bir parçası olmak beni rahatsız ediyordu. Hayatın bizim için sunmuş olduğu hedefleri gerçekleştirmek gibi bir niyetim yoktu. Bu nedenle bende kendi hedefimi yarattım. Yaşamak...
Ölümün kollarına fiziken ve zihnen atılmış olsam da, benim için son nefesimi vermeden önce keşfetmediğim bir şey için duymuş olduğum pişmanlık diye bir durum olmaması gerekiyordu. Bu nedenle sınırlarım olmadan yaşıyor ve yaşamın içinde gizli bütün noktaları keşfetmeye çalışıyordum. Çocukluğumdan beri hayatımda var olan çizim benim duygularımı daha doğrusu keşfettiklerimi resmetmeme yarıyordu. Bu nedenle birincil amacım insanların keşfettikleri hisleri veya duyguları çizmekti. Hatta bu çizgileri bedenlerine kazımak... Bundan ötürü liseden kurtulur kurtulmaz dövme dükkanı açmak istiyordum. Tabi öncelikle liseden kurtulmam gerekiyordu.
Yağmurun şiddetini artırması ve caddedeki kalabalığın artması beni yan sokaklara yönlendirdi. Kafamı bir an önce çatı altına sokmak istediğimden okula daha çabuk varabileceğim kestirme sokağa girdim. Yağmurun etkisiyle sıkışan trafik ve yollara düşen insan topluluğu anksiyetemi tahrik etmişti. Kafamı sıkıntıyla öne eğdim ve koşar adım sokağın köşesinden dönerek kestirme sokağa girdim. Suyla buluşan toprak yol kısmi bataklığa dönüşmüş ve adım atar atmaz ayakkabılarımı mahvetmişti. Ayağımı çamurdan kurtarmaya çalışırken bakışlarımı ileri noktadaki kırmızılığa diktim. Yağmur suyu kırmızı bir sıvıyı bana doğru getiriyordu. Gözlerimin önüne kadar inen şapkamı ve başımı hafifçe kaldırıp karşımda duran ve fark etmediğim adamlara baktım.
Bakışlarımı bana doğru yönlerini çevirmiş üç adamla buluşturduğumda yağmur suyunun ayaklarıma getirdiği kırmızı sıvının sahibi yerde hareketsiz bir biçimde yatıyordu. Hiç beklemediğim bu görüntü karşısında şaşırsam da kaçmaya yeltenmedim. Ellerinde bıçak tutan ve ıslanmış siyah kıyafetlerinin altındaki parlak, delici gözleri bulunan bu adamlar sanki kaçmamı emrediyordu. Fakat yerde yatan adamın belli belirsiz hareketini göz ucumla yakaladığımda bu cinayeti görmezden gelemeyeceğimi anladım. Sırtımdaki çantayı yere fırlatıp onlara doğru hamle yaptığımda aralarından uzun saçlı olan çocuk beni yakalamak için öne atıldı. Onun gelişini hesap ettim ve elinden kaçtım. Beni yakalamak için bir atakta daha bulundu ve hafif bir şekilde sola kaydım. Gözlerinde şaşkınlık ve şaşkınlığa karışmış bir öfke vardı. Beni yakalayamamış olmak, yağmurun altında ıslanmak onun sinirlerini bozmuş olmalıydı. Fakat benim de ona teslim olma gibi bir niyetim yoktu. Kılıcını yavaşça kılıfına sokan uzun saçlı çocuk tüm gücüyle bana doğru yumruğunu salladı. Beni öldürmeye çalışmadığı ortadaydı. Yalnızca işlerine burnunu sokan küçük bir kızla uğraşmak istemiyorlardı. Bilmedikleri şey bundan daha fazlası olduğumdu. Tek hareketle yumruğunu geri savurdum. Bacağındaki özel bir kasa yapmış olduğum tekme hamlesiyle dizlerinin üzerine çöktü. Arkadaki çocuklardan birinin sesi yağmura karıştı.
" Bu kadar beceriksiz olduğunuza inanamıyorum."
Uzun saçlı çocuk bunu duymamış gibi ayağa kalktı. Bana daha sert ve öfkeli bir biçimde saldırdı. Bende kendimi savunma sistemi ile korumaya çalıştım. Dövüşmeyi çok küçük yaşta öğrenmiştim. Bu nedenle onun saldırılarını başarılı bir şekilde önleyebiliyordum. O sırada belimde bir el hissettim ve hızla duvara yapıştım. Karşımda duran adamın gözlerine dikkatle bakıyordum. Derin gözlerinde büyük bir karanlık saklıydı. Sapsarı saçlarından akan yağmur ve kirpiklerinde biriken damlalar hiç hissetmediğim bir heyecan sapladı kalbime. Uzun zamandır donuklaşan yaşamım onun karşısında erimiş ve yön değiştirmişti.
" Bu hareketleri sana kim öğretti çocuk?"
Meydan okuyan yüz ifadesi korkunçtu. Yüreğime korku saldı. İçine karışmış olduğum durumu yeni yeni idrak edebilmeye başlamıştım. Ne yaptım ben diye düşünüyordum. Ne yaptım?
" Sana kaçman için bir şans vermiştim. Bunu kullanmayacak kadar salak olman beni güldürdü. Yazık..."
Bir elimi sıkıca tutarak duvara yapıştırmıştı, vücuduma bastırdığı vücudu duvardan uzaklaşmamı engelliyordu. Gözleri gözlerimin tam önündeydi. Bu durum bende öyle bir şok yaratmıştı ki kendimi savunamıyordum, kurtulmaya bile çalışmıyordum. Yavaşça adamın arka cebinden bıçak çıkarışını izledim. Son kez gözlerimiz buluştu ve ardından karnımda büyük bir acı hissettim. Yağmurun eşliğinde akan kanı gördüğümde gözlerim adamın bileğindeki dövmeye kaydı. Benden uzaklaşırken onu bileğinden tuttum.
" Bu..."
Sözlerimi tamamlayamadan büyük bir acıyla dizlerime çöktüm. Hala elim adamın bileğindeydi. Şaşırmış bir surat ifadesiyle bana bakıyordu. Dudaklarımdan zar zor çıkan sözcükleri duymak için ağır bir hareketle eğildi.
" Bu sembolü biliyorum." dedim fısıltıyla. Ardından görüntüler silikleşmeye ve yağmuru hissetmemeye başladım. Sırt üstü yere düştüğümde karnımdan akan her damla Azrail'in ruhumu yavaşça emdiğinin göstergesiydi. Görüntülerin yerini ıssız bir gece aldığında ölmüş olmanın sevinciyle son bir tebessümle veda ettim bütün acılara. Ve aklımdan tek bir şey geçiyordu...
Kesinlikle bunu yaptığımdan pişman değilim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AZRAİL VE GECE #Wattys2017
RomanceO sembol. Gece'nin, Azrail'in Azat'ın hayatını değiştirdi. Babalarının ortadan garip bir şekilde kaybolması ve geride aynı sembolü bırakması bu üç kişiyi bir araya getirdi. Azat ve Azrail. İki kardeş. Ölüler Korosu Çetesi'nin liderleri. İki kan düşm...