1.BÖLÜM

120 20 11
                                    

Uykunun başrolde olduğu, uyku dolu hayat maceramda uyuduğum her an benimle uyumanızın zamanı geldi...
Hayatımı anlatmaya başlayacağım ilk satırlar size cevabını belki bilemeyeceğiniz ve yahut bileceğiniz sorularla olacak. Öyleyse başlayalım...

Uykuya hapsolmuş, uykunun sarhoşluğu bedenini ele geçiren bir genç kız gördünüz mü? Peki uykudan kaçtıkça uykuya sığınan. Bunun çözüm olmadığını bilmesine rağmen-uyumaktan başka- hiçbir şey yapamayan.
Kahkahalarla güldüğü an uykuya dalan.
Sinirlendiği an olduğu yere yığılıp uyuyan.
Acı çektiği an uyumayı çare olarak gören.
Aşk ilanı aldığı an uykuya aşık olan.
Özgürlüğü,mutluluğu her zerresinde hissettiği an uykuya mahkum olan.
Bir kız gördünüz mü?Görmediniz mi? Hiç mi? Ama ben gördüm.

Her aynaya baktığımda görebiliyorum.
Görebiliyorum, hayatı ani anlarla zehir olan kızı.Altın sarısı saçları, masmavi gözleri, uyumaktan gülmeye fırsat bulamadığı için düz bir çizgide hayat bulan iki ince dudağı, hafif kalkık minik bir burnu, güldügü zaman belirginleşen elmacık kemikleri, sürekli uyuduğu için normal kız boyu standartlarına oranla uzun bir boyu, muhteşem bir fiziği ve unutulmaması gerektiğine inandığım, her yaşadığı ani duyguda hayatının akışana DARBE olarak inen bir UYKUSU var.
Uykunun Esiri olan kız benim. Arya Seferoğlu. Evet, küçükken yani daha bu uyku hastalığına yakalanmadan önceki yıllarda her akşam annem oturur baş ucuma 'Uyuyan Prenses' masalını anlatırdı hangimizin- annesi anlatmadı ki-  ben de her masal bittiminde  kendime söz verirdim 'büyüyünce bende uyuyan prenses olucam' diye ama anlaşılan dileğimin bir kısmı gerçekleşti. Uyuyorum ama bir prenses gibi değil de bir uykucu şirin gibi. Inanın bu durum berbet bir hal. Baksanıza herhangi bir ani duygu yaşamadan günde en az üç kez uyuyan, aniden duyabileceği bir araba korna sesi sonrası artan kalp atışlarının etkisiyle yer belirtmeksizin -ki bu cadde oluyor- olduğu yere yığılıp uykuya dalma tehlikesiyle karşı karşıya olduğum için caddeye, sokağa tek başına çıkma yasağı olan 18 yaşında bir kız oldum.Çok mu drajikomik bir hayat yaşıyorum anlam veremedim doğrusu çünkü hep kaçış halindeyim duygularımdan. Kulak tıkamak zorunda kalıyorum yüksek sesli kahkahalara, müziklere tabi bu pek mümkün olmuyor sesi duyduğum an uyuya kalıyorum.
Tamam biraz alışmış olabilirim böyle aniden uyumalara nede olsa tam 8 yıldır savaş halindeyim uykuyla ama artık pes etmek zorundayım çünkü böyle olmuyor, sürmüyor. Yeryüzüne düşmüş kaç insanın hayatı böylesine uyumakla geçiyor, kaç insan uyumaktan nefret ettikçe uyuyor, uykuya mahkum olduğunu biliyor.

En kötüsü de ne biliyor musunuz? Annenizin, babanızın, ikizinizin, en yakın arkadaşınızın sizin aniden uyumanıza karşın sürekli tetikte olması. Zaten 10 yaşımdan beri uyuyorum ve bu beklenmedik ani uyumalarım bana fazlalıkmışım hissiyati vermekten başka bir işe yaramıyor. Çünkü yük oluyorum aileme, yük oluyorum arkadaşıma. Zaten sürekli uyumam yaşamamın anlamsız olduğu düşüncesine itiyor beni.'Anlamsız' yani yaşamıyorum ki uyuyorum ben. Her an, her yerde ve her duyguda... Yatağımdan çok bambaşka yerlerde uyuyorum; arabada, yolda, masada, banyoda, okulda bazan yemek masasında bile. Buna yaşamak denmez ki. Sizce denir mi ki?

Doyasıya ağlayamayana, koşamayana, gülemeyene, sevinemeyene, yüzemeyene yaşıyor denir mi? Hiç dizi ve film izlemedim desem ne dersiniz. Hele korku, gerilim, macera ve komedi filmlerini hiç mi hiç izlemedim. Ah,unutmadan herhangi bir düğüne, partiye ve gece kulüplerine de katılmadım. Daha doğrusu katılamadım çünkü gürültünün olduğu yerde birazcık uyurumda. Belki kafamın içi de çok gürültülü olduğu için uyuyorumdur.
'Bazan yaşıyor muyum?' diye bir kuruntuya kapılıyorum o an elimi kalbimin üzerine yerleştiriyor ve kalbimin her şeye rağmen atışını hissetmeye çalışıyorum. Eğer ki attığını hissedebiliyorsam 'bir sıkıntı yok Arya,sadece bugün biraz fazla uyudun' diye bir hatırlatma yapıyorum kendime ve uyumaya devam ediyorum. İnanın bu sözlerim hayatımın özetiydi. Yaşayıp yaşamadığımı kalbimin ritmini hissetmeye çalışmamdaki etkili bir etken de her şeye rağmen yaşamak için bir umut barındırması. Sürekli uyumama rağmen bir gün boyunca hiç uyumama umudu  barındırması da. Anlayacağınız  kalbim de ben de umut barındırmaktan yorulduk. Çünkü barındırdığımız umutlar ya bayatladılar ya da taşımaya başladığımız ilk günden beri ceset oldular. İkiside her türlü kokmaya başlamıştı yani onları gömme zamanı gelmişti.  Zaten  Bu saatten sonra da  hayalini düşleyeceğimiz ve yahut taşımaya yelteneceğimiz her umut o, umudun intiharı olur inanın ikimizinde bunun farkındayız...
Yalnız kalmayı sevmiyorum bana uykuyu hatırlatıyor. Yanlızlığı sevmiyorum bana uykuyla girdiğim sonsuz savaşı hatırlatıyor.
Birazdan sarf edeceğim her cümleye yeri geldiğinde özene bilirsiniz hata 'uyumak gibi kutsal bir güçle kutsandığımı da söylebilirsiniz ama inanın benim için kutsanmak değil de tam bir lanet uyumak.

ARMEDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin