Adadaki en sevdikleri kırmızı takanın sahibi Bahri amcaydı. Bahri amca dünyanın yükünü kendi sırtında taşıyormuş gibi beli iki büklüm, yüzünde kırlaşmış sakallarının arasında küçük bir tebessümü saklamaz ve cömertçe sunardı. Hayata meydan okurmuşçasına, yuvasına sıkıştırılmış iki vahşi hayvana benzeyen simsiyah gözleriyle bazen korkutsa da içindeki o samimiyeti ve Hanife teyzenin yokluğunun hissettirdiği yalnızlığını bilmeyen yoktu. İki haftada bir Cihan ve Mehpare yanına uğrayınca yüzündeki iki gamzeyi sadece onlara hediye ederdi. Onun kahkahaya boğulduğu zamanlar bir efsane gibi dolanıyordu sokaklarda. Daha orta yaşlarının sonlarına yaklaşmasına rağmen seksenlik bir çınar gibiydi. En çok kış aylarında hissederdi yalnızlığını. Müdavimi olduğu Hakan abinin kahvehanesinde bulurlardı onu. Etrafı buza kesen kışın soğuğundan kendisini ayıran pencereye bakarak hayatını düşünürdü. En çok da hayatın içtiği çayın şekeri kadar değeri olduğunu düşünürdü. Şekersiz içtiğinde damakta biraz acı tadı hissettiğinde Bahri amca da hatırlardı hiç unutamasa da Hanife teyzeyi. Taze çayın dumanının içerisinde -ada sokaklarının özlemle beklediği- Hanife teyzenin mahlepli poğaçalarının kokusunu arardı. Bazen de üç şeker atar sanki kendini kandırırcasına mutlu olmaya çalışırdı. Hayatı en çok çayına benzetirdi. Bazen tam deminde, tek eksik şekeri; bazen de çok açık, fazla şekerli ama hep eksik... Hayat, çayın tadına bağlı olarak değişen bir döngüydü sanki...
Sahilin biraz uzağında yıllarca adanın bazen bunaltıcı lodosunu bazen de hırçın poyrazını yedikleri iki katlı mütevazı evlerinin hemen yanı başında ağlar asılı dururdu. Ancak güneş yerini aya devrettiği vakit bu ağlar görebilirdi Bahri amcanın yorgun yüzünü. Çırakların çay sınavını geçene kadar bulundukları yer burasıydı. Cihan de bir zamanlar bu çıraklar arasındaydı. Ne kadar çay sınavını geçmeye çalışsa da bir yaz sürmüştü Bahri amcanın tabiriyle adam gibi çay yapması. İnce bellide duman tüter tütmez götürürse sıcak, duman tütmezse de soğuk oldu, derdi. Cihan ancak çay sınavını geçince Hakan abinin yanında çırak olarak başlamıştı. Adadan babası Ahmet'in tayini nedeniyle taşınmışlardı. Ama bu taşınma Mehpare ile tanışmaya vesile olmuştu. Bundandı sürekli adaya uğramaları. Cihan özlem gideriyordu. Şimdi ise ada sokaklarında gezip bazen benim yanıma uğrar ama her seferinde Hakan abinin müdavimlerinden şikayetini dinler, Bahri amcayla beraber Hanife teyzenin mezarına uğrar, Mehpare'yi tüm adadaki tanıdıklarına bir bir tanıtırdı. Her hafta ada onların gelişini sabırsızlıkla beklerlerdi. Ben de adanın tepesinden onların her hareketini izlerdim. Onları da böyle tanıdım zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZA DEK
Short StoryKüçük bir çocuğun masum gözlerinde saklıdır aşk ve kollarının arkasında buluşuncaya dek açılması kadardır sonsuzluk. Biz sevmeyi çok küçük yaşta öğrendik. Kimimiz unuttu sadece...