22

2.6K 94 24
                                    

Yazardan not: Bölümü okumadan önce çayınızı, kahvenizi veya bitki çayınızı alın battaniyenin poların altına girip öyle okuyun, sakın üşütüp hasta olmayın.

Bölüm notu: Hayat hainlik ve kahpelikle dolu bir fahişe gibidir ve ne zaman neye gebe olacağı asla belli olmaz bu yüzden gelecek olan gebeliklere her zaman hazırlıklı olmalıyız.

Zaman sessiz sedasız, yavaş yavaş öldürür insanı ve biz insanlar bunun farkına varamayız. Ben de olacaklardan habersiz yaşayıp gidiyordum.  Küçük öğrenci evimde gözlerimi açtığım her gün benim için güzel bir günün başlangıcıydı. Hayat her gün size bir kapı açar, bir yola sürükler. Günün size ne getireceği asla belli değildir.  Güne komşumun gürültü sesiyle uyanmak çok kötü hissettiriyordu. Üst kattan gelen çekiç ve duvarı delme  sesiyle gözünü açınca insan agresif oluyordu. Kış burada sert geçiyordu ve soğukta sabah sabah yataktan çıkmak benim için oldukça zordu, fazlasıyla üşüyordum. Sıcacık yatakta gözüm yeniden geçmişti ki yeniden tak tak sesleri başladı.

"Yeter be, zaten akşam da unutamadım! Kes artık kes!" İsyan etsem de yukarıdaki kişi beni duymayacaktı bile.  Bu sinirle geri uyuyamazdım. Dersim bugün ikide başlayacaktı ve ben bugün onbire kadar uyumayı planlarken sabahın yedisinde  uyanmak zorunda kalmıştım. En azından yatağımı toplayıp sakin bir kahvaltı yapabilirdim. Yatağı toplayıp ekimi yüzümü yıkadıktan sonra elektrikli ısıtıcıyı oturma odasına açtım. Gidip  ikinci elden aldığım eski soluk sarı renkli ısıtıcıya suyu koyup ısınmasını beklerken dolaptan peyniri zeytini ve birkaç çeri domatesi çıkarıp tepsiye koydum. Bir anda su ısıtıcısından büyük bir ses geldikten sonra etrafa yanmış plastik kokusu geldi. Bir bu eksikti! Çaydanlığa su koyup,  Tepsimi hazırlar hazırlamaz buz gibi soğuk olan mutfaktan kaçtım. Sonra aklıma evde ekmek olup olmadığı sorusu takılınca paşa paşa mutfağa geri gittim. Fakat büyük bir problem vardı evde ekmek kalmamıştı. Pijamam ile bakkala gitsem ne olurdu acaba? Bence hiç bir şey olmazdı, sabahın köründe kim görecekti hem görse kaç yazar! Pijamam zaten öyle dalga geçilecek, küçük görülecek şeklilde değildi. Bir eşofman takımı gibi duruyordu üzerinde de pizza dilimleri vardı. Üzerime montumu giyip, cüzdanımı alıp, eski püskü binadan çıktım. Maket evin sağındaki yokuşun sonunda yine solda kalan arada minik bir mahalle bakkalıydı. Buz gibi soğuk daha adımımı sokağa atar atmaz yüzüme vurmuş, nefesimi dışarı verdikçe dumanlanıyordu. Hızlı hızlı inerken etrafta aslında fazla insan olduğunu farkettim. İnsanlar güne benim gibi geç başlamıyordu. Markete girip  iki ekmeği poşete koydum. Marketteki çocuk her zaman olduğu gibi gevezelik ediyor, hesabı almayı uzattıkça uzatıyordu. Zaten bugün tepeme kedi, köpek işemiş gibi uyanmıştım. Çocuk herkesle muhabbeti uzattıkça uzatıyor, annesinin hazırladığı tepsiden birkaç lokma alıyor, sipariş için bekleyenleri umursamıyordu.  Zaten sinirli başladığım güne birde bu çocuğu mu çekecektim. Önümdeki çocukta dün akşamki maçın muhabbetini sürdürmeye devam ediyordu.

''Arkadaşım, muhabbetinizi bölüyorum ama bir zahmet şu hesabını geçirin bizde gidelim, Allah Allah sabah sabah çattık ya!"  Daha fazla dayanamayıp önündeki aldığı malzeneleri masanın kenarına ittirdim.

"Bana bak velet, hemen al şu beş lirayı ver dört liramı yoksa sabah sabah alırım seni ayağımın altına. Ergenus liseli, bak hala yüzüme bakıyor. Ver dedim dört liramı çömez!" Deyip elimi masaya koydum. Çocuk sinirli sinirli dört lirayı masaya koyunca sinirimi çıkaramamış olmanın hıncı ile daha da yüklendim.

"Ne atarlanıyorsun, ters bir hareketini göreyim var ya gider babana geçen hafta çarşamba günü okul yerine oyun salonuna gittiğini derim ona göre. Bir daha da beni bekletmeyeceksin,o kadar!"  Elimde salladığım ekmek poşetini sallaya sallaya evin yolunu tuttum. Her gün her gün ben bunun bu arebesk raplerini, saçma muhabbetlerini dinleyip vakit kaybetmek zorunda mıyım kardeşim! Bir de bacak kadar boyu ile insana sinirlenip değişik değişik hallere girmiyor mu, deliriyorum. Sanırsın dünya onun demesiyle.dönüyor, tamam biz de liseye başladığımızda böyle değişik havalardaydık, büyüdük artık kim tutar bizi düşüncesine sahiptik de öyle dünyayı da yıkarım seni de uzaya gömerim tavırlarında değildik. Biz insanların da kendi hayatları, kendilerine göre işleri olduğunu bilirdik ama bu çocuğun nesli resmen yalnızca ben varım diyordu. Gerisi fasa fiso! Hayat hainlik ve kahpelikle dolu bir fahişe gibidir ve ne zaman neye gebe olacağı asla belli olmaz bu yüzden gelecek olan gebeliklere her zaman hazırlıklı olmalıyız. Fakat acizliği içinde boğulduğunun farkında olmayan zavallı insanlar intihar ettiklerini ancak köprüden atladıktan sonra farkına varırlar. Bilinmeyen tek şey onları oraya getiren şeyin şuursuzca yaptıkları seçimleri, davranışları ve düşünceleridir. Tüm bunları ele alarak bize müdahale eder ve bizi oyuna getirir. Biz de bu sahnede yer alır sırası geldikçe farklı dekor ve sahnelerde, farklı kişilerle bazen başrol bazen de bir figüran olarak devam ederiz. Bu kısacık yolda oldukça uzun düşündüğüm gerçeği olsa da bu beynimizim bir lütfudur. Ben öyle düşünceli ve öfkeli yürümeye devam ederken hayattan atlayıp evdeki gürültünün hala devam edip etmediğini düşünmeye başladım.   

BENİ BIRAKMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin