Onu ilk görünce birdenbire aşık oluvermişti. Hani ilk görüşte aşk derler ya. Onunkisi de öyleydi işte. Adını kitapların arasına yazmakla kalmamış, sosyal medyada her fotoğrafına en az yarım saat baktığı günler olmuştu. Ama ona yetmemişti.
Gizliden gizliye takip etmeye başlamıştı onu. Ne yer? Ne içer? Arkadaşlarıyla ilişkileri nasıl? En sevdiği renk? Bunun gibi soruların cevabını öğrenmek için onu takip eder, yaptığı her normal hareketi bile gözünde büyütürdü. Sanki ona kutsallık bahşedilmiş gibi.
Sonra giderek sıyırmaya başlamıştı. Normal hayatta asla çekinmeyen, duygularını dilediği gibi söyleyen Mikasa ona yaklaşamıyordu. Onu sadece uzaktan birkaç saniye izlemekle yetiniyordu. Birkaç saniyeler yetmeyince gizliden gizliye fotoğrafını çekerdi onun. Sonra evine koşar adımlarla gider, odasının kapısını kilitleyip saatlerce bakardı.
Aradan zaman geçince içinde daha önce hiç tatmadığı duygular oluşmaya başladı. Okulun neredeyse yarısı onu seviyor, ona özeniyor, onu taklit ediyordu. Kızlar onunla hep çıkmak istiyordu. Onu etkilemek için resmen suratlarını makyaj kutusuna yapıştırmış gibi çıkıyorlardı.
O an Mikasa anlamıştı diğer kızlarla arasındaki farkı. Mikasa onu etkilemeye hiç çalışmamıştı, o hep onu izlemiş onu kendisinden bile daha iyi tanımaya çalışmıştı. Onu hiç gerekmese bile yardım etmeye çalışmıştı. Ama bir türlü eline bu fırsat geçmemişti.
"Ne kadar sıkıcı." diye homurdandı yatağından kalkmaya çalışırken. Aynı rutin işler bekliyordu onu. Kahvaltı, okula gitmek, dersler ve eve dönüş. Daha sonra annesiyle babasının ona psikoloğa gitmesi için ikna etmeye başladıkları sıkıcı saatler.
Tek bu sıradan hayatının tek bir şeyi ona yaşama gücü veriyordu.
Levi.
Uğruna kış demeden evine gidip onu gözlediği insan.
Onun için çalardı.
Onun için ortalığı yakardı.
Eğer gerekirse onun için... öldürürdü.
Homurdanarak elbise dolabının içini açtı. Gerçekten kendisini çok iyi saklaması gerekiyordu. Gündüz geceye benzemezdi. Gündüz demek, Mikasa için maske takmak demekti. Ailesine ve arkadaşlarına karşı. O yüzden siyah giyinmezdi. Sadece gece maskesini söküp attığında gerçek kişiliği ortaya çıkardı.
En sonunda buz mavisi dar bir kot, göbeğini hafif açık bırakan üstünde kedi olan bir tişört ve incecik, ayak bileğinden yaklaşık bir iki santimetre yükseğine gelen siyah ceketi aldı. Makyaj sürmeyi pek sevmezdi. Hep dudağının rengini belli etmek istediği için kırmızı bir ruj sürer, soluk tenini biraz bronzlaştırır, parfüm sıkar giderdi.
Aşağı indiğinde her zamanki gibi babası işe gitmişti, annesi ise kahvaltı hazırlıyordu. Son zamanlarda annesi ile babası ona fazla vakit ayırmadıklarını düşünerek böyle bir girişimde bulunmaya başlamışlardı. Ona söylenen buydu. Ama Mikasa perdenin arkasını görebiliyordu. Annesi ile babası onu yalnız bırakmıyordu ki Mikasa kaçamasın.
"Ah günaydın Mikasa! Biliyor musun? Bugün sana waffle yaptım. Seversin umarım." Annesinin şen şakraklığı odayı doldurmuştu yine. Ne için onun yanında oluyorsa olsun, annesi her zaman şen şakrak bir insandı.
"Ah... günaydın." dedi Mikasa sesinin cansız çıkmasına umursamayarak. Niyeti bir an önce okula gitmekti. Hem de hemen. Ama biliyordu ki kahvaltıyı yemeden evden çıkması imkansızdı. Kendisine sandalye çekerken annesi bir yandan tabaklara waffle koyuyor, bir yandan da konuşuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Psikopat ( Rivamika )
Fiksi PenggemarSeni görmeden, daha sesini duymadan önce kendi içimde savaşıyordum zaten. Sen ortaya çıkınca zaten bozulmuş olan dünyam daha da karardı. Şimdi hem kendim hem de senin için savaşıyorum. Çevrende dolaşan diğer kızları unut, ben farklıyım. Onların te...