Kriz ve Kan

133 10 29
                                    

Ve son maraton bölümü. Biraz daha uzun tuttum. Jhon Hurt'ın ölümü beni oldukça hüzünlendirdi. Sevgili Olivander karakterimizi bence oldukça hoş bir şekilde canlandırmıştı. Her neyse. Ben bu tür konuşmalarda umutsuz vakayım. Geçen sene anneannemin vefatında bile sadece bir kez on dakikalığına ağladım. Özellikle ölümler olmak üzere kasvetli olaylar zaten bende hep ters tepki yapmıştır bu yüzden aktörümüzle alakalı herkesten özür diliyorum. (Keşke birşeyler söyleyebilsem ama hepsi de boş geliyor bana, deminki o iki cümle bile. Neyse. Siz okusanıza artık yeni bölümü!)

Dört çocuk koridorlarda son hızlarıyla ,aşırı endişeli yüzleri ile, son hız koşuyorlardı. Aslında yere değen altı ayak vardı. Çünkü biri neredeyse nefes almaksızın öksürüyor ve bir yandan da yavaş yavaş bilincini yitiriyordu.

Ayakları yere değmeyen tıpkı kendi gibi kızılın -Fakat kendisinin aksine o bir kız değil, erkekti.- kucağındaydı. Kızcağızın bacakları, tıpkı saçları gibi oradan oraya sallanırken; kolları, dirsekleri ellerinden biri boğazını hafifçe tutacak öbürü ise bağrını bastıracak şekilde içine doğru büküldüğünden sadece azıcık sarsılmakla yetiniyordu. Lily apaçık bir vaziyette ciddi bir öksürük krizi geçiriyordu.

Ve bu diğer üçünü fazlasıyla korkutmak için bile fazlaydı. Turuncu saçlı çocuk -hani şu kızıl olan- bir koşmakta olduğu yola, bir kuzenine bakıyordu. Alnında boncuk boncuk terler belirmişti. Kol kasları kızın ağırlığıyla daha da geriliyor, daha da yanıyordu. Geçi gerilip yanan sadece kol kasları değildi, vücudunda bulunan tüm kas hücreleri son raddesine kadar gerilmişti -ve açıkçası bu yüzden midesi bulanmaya başlamıştı.

Sonunda Şişman Kadın portresine ulaştılar ve diğerlerine nazaran daha erken varan sarışın kız parolayı alelacele söyledi:

"Dobby Ölmedi!"

Çocukların yüz ifadesini ve Lily'yi gören kadın da durumun ciddiyetini fark etmiş olsa gerek hiç açmadığı kadar hızlı açtı kapıyı ve yüzünün sağındaki duvara yapışmasına aldırış etmedi.

Tüm bu yaşananlara rağmen saatin henüz oldukça erken olması işlerine gelmişti doğrusu. Ne var ki erkekler yatakhanesinin merdivenlerinde terk ettikleri dörtlü ortak salonda kollarını kenetlemiş, koltuklara gömülmüşlerdi. Üstelik bu sefer sayıları da artmıştı: Ted, Victoria ve Fred de onlara katılmıştı. Hepsi birden dörtlünün gelişiyle ayaklandı. Teddy Lupin tam ağzını açmışken kardeşi bildiği kızılı gördü:

"Ne oldu Lily'ye?" dedi o da artık herkese vurmuş endişe duygusunu sesine vurmuştu. Hatta dehşetle bakmaya başlamıştı. Salazar ve Stella aynı anda cevapladılar: "Bilmiyoruz. Sadece oldukça tozlu duvarların arasında dolaşıyorduk, o duvarların arasında en fazla on dakika ilerlemişizdir. Hızla artan bir tempoyla öksürmeye başladı. Hugo hemen kucağına aldı ve olabildiğince hızla koşarak buraya geldik."

Rose ve Scorpius aynı anda alnını kırıştırdı ve ağzını açtı. Scorpius deha hızlı davrandı:

"Niye hastane kanadına götürmediniz ki?" Hugo hızla cevap verdi, "Neyi nasıl açıklayabilirdik ki?"

Rose daha sakin ve soğuk kanlı bir şekilde "Tempoyla mı dediniz?"

"Evet. Dinlesene." Ve hepsi birden kulak kesildi Lily'ye:

"Öhö örğhö öhöö, örğhö öhöö öhö, öhöö öhö örğhö. Öhö örğhö öhöö, örğhö öhöö öhö, öhöö öhö örğhö. "

Ve son bir kez öksürdü:

"Örpğhö."

Ardından bembeyaz olmuş dudaklarının bitiştiği yerden incecik bir kan süzüldü.

Lily'ye ayıp olcak ama bu son yerde baya bi güldüm hele "Örpğö" dediği yerde. Kendim deneyince ben de gülme krizine girecektim nerdeyse. Ama girmedim. Onun yerine bölümü kestim. İki hafta sonra cuma günü görüşürüz! Ben kaçar! -Hiçbir yere kaçamadı, daha bilgisayardan en sevdiği ve tek izlediği dizinin son bölümünü izleyecek.-



ERKEN: Dört Renk Pusula Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin