AŞKIN KANATLARI BÖLÜM -4- "Düşman"

154 11 0
                                    

     NOT: Hikayenin burdan sonra ki kısmı Ardelia'nın ağzından anlatılacaktır.

     AŞKIN KANATLARI BÖLÜM -4- "Düşman"

     ARDELİA'NIN AĞZINDAN

     ...

    Tiz sesim tüm yemekhaneyi kapladığı sırada yabancı çocuk masum gözleriyle bana bakıyordu. Yemekhanede ki herkes korku dolu gözlerle bu ani yükselişimi sorgularcasına beni inceliyordu. 

     Jack, yavaşça ellerini yabancının yakasından çekmiş, öfke dolu mavi gözlerini bana yöneltmişti. 

     "Sen de kimsin?"

     Jack'in öfkeli sesi kulaklarımı delmiş ve beynime bir ok gibi saplanmıştı. Bu beni korkutmamıştı. Ben hayatım boyunca hiç kimseden korkmamıştım ve bir serseriden de korkacak değildim. Suratıma alaycı bir gülümseme yerleştirerek Jack'in bulunduğu yöne ilerlemeye başladım. Onlara yaklaştığımda Jack'in yere düşürdüğü domateslerden bir tanesini alarak Jack'e alaycı bir bakış attım.

     "Asıl sen kimsin serseri? Burada istediğin gibi davranabileceğini sana düşündüren ne?"

     Jack benim sözlerim üzerine kahkahalara boğulmuştu. Yabancı ise meraklı gözlerle beni izliyordu. Biraz sonra Jack'in kahkalarının yerini sert ve öfkeli bakışlar almıştı. 

     "Şu kıza bakın millet! Bana meydan okuyor! Karşılık vermelimiyim? Ne dersiniz? Ha?"

     Jack'in sözleri yemekhanede ki herkes tarafından coşkuyla karşılanmıştı. Öğrenciler Jack'e tezahurat yapmaya başlamıştı. Suratımda kocaman bir gülüsmsemeyle Jack'e bakıyordum.

     "Yanıldın! Ben meydan okumam! Ben de senin gibi zavallı görünen insanlarla uğraşmayı severim."

     Sözlerimi bitirdikten sonra elimde ki domatesi sert br şekilde Jack'in suratına fırlatmıştım. Yemekhanede ani bir sessizlik olmuştu. Herkes korku doklu gözlerle olanları izliyor ve bana anlam vermeye çalışıyorlardı. Jack öfkeden delirmiş bir şekilde yüzünde ki domatesleri temizlerken ben hemen yanımda meraklı gözlerle beni izleyen yabanıcıyı kolundan yakalayarak yemekhanenin çıkış kapısına yöneldim. Kolundan yakaladığım yabancıyı çekiştirmeye başladım. Birlikte yemekhanenin çıkış kapısına doğru koşmaya başladık. 

                                                                                  *  *  *

     Mavi gökyüzü, güneşin yakan sıcağı ve güneşe nispeten esen rüzgarın serinliği öfkemi unutturuyordu. Jack'in muhtemelen bakacağı ilk yer okulun bahçesi olacaktı. Neyse ki ben yabancıyı kolundan çekiştirerek çatıya çıkartmıştım. Okul çatısı oldukça genişti ve bir teras gibi döşenmişti. Çatı, dört katlı akıl hastanesinin en güzel yeriydi. 

     Yabancı, terasta ki  pervazlara tutunmuş etrafı inceliyordu. Geldiğimizden bu yana tek bir kelime bile etmemişti. Yabancının gece mavisi gözleri bulutları, binaları ve ağaçları izlerken rüzgar perçemleriyle dans ediyordu. Ortamın sessizliği benim sesimle son bulmuştu.

     "Önemli değil."

     Sözlerime hiç bir tepki gelmemişti. Yabancı, beni duymazmış gibi etrafı incelemeye devam ediyordu. 

     "Hey sana söylüyorum. Bir teşekkür bile etmeyecek misin?"

     Yabancı aniden gece mavisi gözlerini yere dikmişti. Biraz sonra gözlerini yerden yavaşça kaldrıarak doğrudan gözlerimin içine bakmaya başladı. 

     "Beni kurtarmana ihtiyacım yoktu. Beni kurtarman gereken bir durumda yoktu. 

     Yabancının ses tonu huzur veriyordu. Bakışları bir yetişkinden çok bir çocuğun bakışları gibiydi. Masumluğu iri vücuduna yakışmasa da yüzünde mükemmel duruyordu. Onu çekici kılansa bu masumluğuydu. Gerçekten bu bakışlar ve bu dudaklar kısacası bu masumiyet bu dünyaya ait olmazdı. Anlamsız bir şekilde yabannın gözlerine odaklandım.

     "Deli misin sen? O çocuk seni dövecekti." 

      "Beni dövemeyecekti ama artık seni dövecek."

     Yabancı masum bir şekilde burnunu çekti ve gece mavisi masum gözlerini tekrardan uzaklara dikti. Hızlı adımlarla yanımdan rüzgar gibi geçerek çatının çıkış kapısına yöneldi.

     Hızla yabancının ilerlediği tarafa yönelerek yabancıyı kolundan yakaladım. 

     "Hey senin adın ne?"

     Yabancı bana dönmemişti. Homurtu gibi bir ses çıkartmıştı ve kolunu benden kurtarark hızlı adımlarla kapıdan çıkarak sertçe kapıyı çarptı.

     "Uriel. Adım Uriel"

     Tuhaf bir ismi vardı. İncilden alınmış gibi. Nasıl bu kadar masum olabiliyordu? Onu merak ediyordum. Hiç kımıldamıyor ve ağır hareket ediyordu. Düz bir mantığı vardı sanki. Toplamda iki kez göz göze gelmiş olmamıza rağmen ikisinde de içimi okuyormuş gibi hissetmiştim. İçimi okuyordu ama sanki bir insan gibi düşünemiyordu. Yani hareketleri, tavırları ve masumiyeti onu farklı kılıyordu. Çekici. 

     Tüm bu düşücelere dalmıştım ki duyduğum bir sesle irkilerek çatının çıkış kapısnına yönelmiştim. Ses, oldukça sert, öfkeli ve tanıdıktı.

     "İşte buldum seni! Nereye kadar kaçabileceğini sanıyordun?"

     ...

AŞKIN KANATLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin