1. BÖLÜM

1.3K 67 15
                                    

multimedya: Amanda

---AMANDA DIAZ---

 "Benim de adımı yazar mısınız lütfen?"

'Freedom Spor Salonu' uzun süredir gözüme çarpıyordu. Doktorum zihnimi tekrar yaşanabilecek riskleri düşünmekten kurtarmak için ilgi çekici, oyalayıcı ve bir o kadar da yararlı bir aktivite yapmamın iyi olabileceğini söylemişti. Spor yapmak bana tüm bu tanımlara uygun gibi görünmüştü...

"Elbetteki. Adınız?" görevli sıcacık bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Yaklaşık 25 yaşlarında olmalıydı.  Belki daha da genç.

"Amanda Diaz." dedim. Ben de ona sıcak bir gülümseme bahşetmiştim.

"Hangi saatlerde geleceksiniz? Duvardaki tablodan yararlanabilirsiniz."

Haftada 3 gün olmak üzere, günde bir buçuk saat gelebiliyorduk spora. Seanslara şöyle bir göz gezdirdim. Tüm günüm boş ve sıkıcı geçiyordu, bu yüzden sabah saatleri benim için ideal değildi. Akşamları da evde ailemle vakit geçirdiğim için akşam da olmazdı. Tam günün ortasında bir saat olmalıydı.

"Saat 3 ve 4:30 arası iyi gibi." dedim.

"Peki, yazıyorum. Aylık ücreti şimdi mi ödemek istersiniz yoksa sonra mı?" yine sıcacık bir gülümseme.

"Şimdi ödeyebilirim." Hemen çantamı açıp cüzdanımı çıkardım. Çok az bir ücret istiyorlardı. Sadece aylık giderleri ödeyebilmek için harç parası. Günün hemen her saatinde seans da vardı. Bu sebepten dolayı herkes rahatlıkla gelebilirdi buraya. Aptal bahanelere kimse inanmazdı.

Parayı verdikten sonra teşekkür ederek spor salonundan çıktım. Oldukça büyük ve ferah bir salondu. Çok ucuz olmasının yanında her türlü hizmet de sunulduğu için bölgedeki zenginlerin de gözde mekanlarından biriydi.

Tam caddenin karşısına geçecekken -ki ben yayalar için yanan yeşil ışığı beklemiştim- hızla gelen bir araba bacağıma değmeden sert bir fren yaptı.

Başımı yavaşça arabaya çevirdiğimde simsiyah gözlerle karşı karşıya geldim. Gözlerinde özür diler gibi mahcup bir ifade vardı ama bu hali çok uzun sürmedi. Orta yaşlı bir kadın beni olduğum yerden yavaşça kaldırıma doğru çekerken benim gözlerim hala arabadaydı. Ben yolundan çekilir çekilmez aynı süratle yoluna devam etmişti.

Benimle konuşan insanların seslerini yarım yamalak duyuyor gibiydim,

"İyi misin tatlım?"

"Şok geçiriyor olabilir."

"Su getirin."

Sonunda sesimi bulabildim ve,

"Hayır, hayır. Ben iyiyim." dedim. Hafif ve minnettar bir gülümsemeyle konuşmuştum. Arkamı döndüğüm anda yüzümdeki gülümseme silindi. Bu ne rahatlıktı ya?

"Küçük Volvo'nun aptal sahibi!" diye mırıldandım kendi kendime.

Evet, az önce ölümden dönmüştüm ama ben sadece onun rahatlığına ve ukalalığına kızıyordum. Çünkü ölümden bahsetmek artık benim için çok sıradan olmuştu. Kendi ölümüm bile olsa...

Birçok insan ölümü konuşmaktan rahatsızlık duyar ama ben uzunca bir süre ölme tehlikesiyle yaşadım. Son beş yılının her anını o kötü sonla buluşma korkusuyla geçiren biri olarak bu konuda duyarsızlaştım. Artık bu tür şeylerden havadan sudan bahseder gibi bahsedebiliyorum.

Kanserle ilk mücadelem on dört yaşımın yaz aylarında başladı. Ağustos ayında bir gün şiddetli baş ağrılarım nedeniyle Washington Üniversitesi'nden randevu almıştık. Doktor Oswald'ın o günkü yüz ifadesini ve annemle konuşmasını hiç unutmuyorum...

Doktor Oswald elbetteki annemle konuşmakla kalmadı. Kafatasımı delip beynimden kötü huylu bir tümör aldı. Olanları şimdi çabucak anlatabiliyorum ama aslında o kadar çabuk ve kolay bir ameliyat geçirmedim. Haftalarca hastanede kaldım, gözlerimi kör eden, elden ayaktan düşmeme sebep olan baş ağrıları çektim. Ameliyattan sonra kemoterapiye başladım. Onun ardından da bir dizi radyasyon tedavisinden geçtim. En loş ışıkların bile canımı deli gibi acıttığı günler yaşadım. Acılar içindeydim ve çığlık atmamak için kendimi çok zor tutuyordum. Her nefesi dikkatlice aldığım, yaşama tutunmaya çalıştığım günler geçirdim. Çünkü ne kadar çaba sarf edersem edeyim hayatımın ellerimin ucundan kayıp gittiğini biliyordum. Çoğu sabah uyandığımda, bu acıların bir saatine bile artık daha fazla katlanamadığım için ölmeyi diledim. Ablam olmasa kısa süre sonra öleceğimden şüphe duymuyordum. Ama ablam benden önce davrandı. Eğer şimdi yaşıyor olsaydı 28 yaşında olacaktı...

Bu sırada saçlarımı tamamen kazıtmıştım çünkü dökülmesine dayanamazdım. Hastane dışında zaman geçirdiğimde peruk kullanıyordum. Bir süre sonra saçlarım yeniden çıkmış ama sonra yine tedaviye yenik düşmüşlerdi. Saçlarım şu anda çok daha gür bir şekilde yeniden çıktı.

8. sınıfın ikinci dönemini ayda bir kere okula gidip girdiğim sınavlarla bitirdim. Tabii bu esnada kusursuz ders notlarım ortalamanın altına düşmüştü.

Liseyi açıktan bitirmek zorunda kalmıştım. Zaten okula dönersem dışlanacağımdan korkuyordum. Bu seneyiyse çalışarak geçeceğim. Üniversite sınavına seneye girmeyi planlıyorum.

Eski bir kaç kız arkadaşımla ayda yılda bir yaptığım telefon görüşmelerim dışında tek dostum ablamdı...

Annem hastalıklara karşı çok dayanıklı değildi. Biliyordum ki ğer tedavi sürecim boyunca benim yanımda kalsaydı, ya o da kanser olur, ya da üzüntüden ölürdü... Babamsa hep işleriyle meşguldu. Durumumuz elverdiğince tüm gücüyle tedavimi maddi anlamda desteklemişti, ama hiç bir zaman yanımda olamıyordu...

Benim tek destekçim her zaman için ablam olmuştu. İki yıl önce trafik kazasında öldüğünde yıkılmıştım. Annem ve babam da üzülmüştü elbetteki ama ben ablamı kaybedince, kendimi kaybetmiş gibi olmuştum. Oysa her zaman ondan önce öleceğimi düşünürdüm.

Kanseri yendiğimde, her şeyin tümüyle sona erdiğini düşünmüştüm. Oysa bilmediğim şey, tekrarlama riskinin çok yüksek olduğuydu. İnanın bana, her gün ölümü beklemek hiç kolay değil.

Kanserle mücadelede yenen ben olmuştum. Ama artık o tasasız kız değilim. Yaşadığım her günün değerini biliyorum. Çünkü hayatın ne kadar değerli olduğunu öğrendim. Beni tanıyan çoğu insan yaşıtlarımdan daha olgun ve ciddi bir kişiliğe sahip olduğumu söylüyor. Kanserle geçirdiğim günlerden sonra hiçbir şeyi, özellikle hayatı hafife almaz oldum. Artık hiç bir günümü boşa geçirmiyorum. Çektiğim acıların karşılıklarının olduğunu öğrendim.

Hala birçok konuda çok safım. Özellikle konu arkadaşlıklar ve erkekler olduğunda kimse beceriksizliğim ve soğukluğum üzerine ellerime su dökemez. Çok yalnızım. Özellikle ablam öldüğünden beri çok yalnızım. Hiç arkadaşım yok. Şimdi bu spor salonunda yeni dostluklar kurabileceğimi umuyorum.

Kendimi birden ablamın mezarının başında buldum. Eve gitmeyi planlıyordum oysaki, ama bilinçaltım beni hep istemsizce buraya sürüklüyordu...

Küçük Omuzlardaki Ağır  Yükler -askıda-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin