Yanılsama köleleri

91 26 9
                                    

Neredeyse bir haftadır bu taş duvarların gizemini çözmeye çalışıyor, arada bir başıma uçuşan yarasalarla cebelleşiyordum. Bu yarasaların ardı arkası kesilmiyordu sanırım bu üçüncü oluyordu. Arada sırada diğer tapınak koruyucuları bu tarafa geliyor ve birlikte yaptığımız toplantılarda daha fazla bilgi ediniyordum.

Taş duvarlardan gelen hışırtılar sanki her yerden geliyormuş gibi yankılanıyordu. Taş duvarların oradan iki taşın birleştiği karanlık köşeden siyah bir gölge süzüldü. Normalden on kat daha büyük bir örümcek önce ön bacaklarını sıkıştığı yerden çıkardı ardından ön bacaklarından destek alıp çekiştirdi. Bir kaç dakikalık çabadan sonra bedenini iki taşın arasından kurtarıp özgürlüğüne kavuşmanın sevinciyle hızla hareket edip ilerledi. Programlanmış bir robot gibi doğruca bana doğru geliyordu. Hemen ardından başka bir duvardan bir örümcek daha süzüldü ve bir tane daha...
Artık çıkan örümcekleri takip edemez olmuştum sayıları hızla artarken duvarların arasından taşları sarsan hareketlerle ilerliyorlardı. Sanki duvarlardan yoktan var olmuşlar gibiydi.
İçgüdüsel olarak duvardan uzaklaşmıştım.
İnce kıyafetimin iç kısmından bacağıma doğru uzanan ince bacaklar hissettiğimde neredeyse çığlık atacaktım bacağımı savurup duvara çarpan böceği bir taşla hiç düşünmeden ezdim. Bir an duraksayıp elimdeki taşın böceği ezdiğim kısmına baktım böcek o kadar büyüktü ki kanının koyu rengini ve hâlâ kıpırdanan bedeninden kalan parçaları ve ince bacaklarını gördüm. Aniden midemden boğazıma kadar gelen kusma hissini bastırmak için yutkundum ve elimdeki taşı bana en yakın olan bir başka böceğe fırlattım.
Boynumdaki taşa uzanıp hâlâ tam olarak keşfetme fırsatı bulamadığım güçlerime tutundum. Böcekler artık bedenime ulaşmaya bir iki metre kala keskin bir çığlık attım, bütün böcekler  top halini alıp acıyla kırpışmaya başladığında zevkle elimi kolyeme daha sıkı kilitledim. Margon taşının mor ışığı her zaman karanlık ve kasvetli olan tapınağı parmaklarımın arasından süzülen ışıkla aydınlatmıştı. Güç avucumun içinde ve tüm bedenimdeydi. Sadece düşünmek bile onu çağırmaya yeterdi.
İçimde hissettiğim kötülük beni ürkütmüştü.
Onlara ölmelerini değil acı çekmelerini emretmiştim.
Ve şimdi yerde kıvranan böcek kölelerin hayatları benim avuçlarım arasındaydı. Bir anda kıpraşan bedenlerine insan çığlıkları eklendi. Bir kaç saniye içinde böcek bedenleri insan görünümüne büründü hepsi de yerde büzüşmüş halde yatıyordu. Üzerlerinde siyah pelerinler vardı. Kimileri ağlıyor kimileriyse yapabildikleri kadar bağırıyordu.
Durumun farkına vardığımda avcumun içindeki taşı yavaşça serbest bıraktım. Güç gevşedi ve çığlıklar azalıp yerini hâlâ acısını  hissettiren keskin bir sızı ya dönüştü.
Yeniden taşa tutunup ikna edici bir sesle bağırdım
"Kimsiniz siz?!"
Yirmili yaşlardaki siyah dağınık saçlı, kahverengi gözlü bir kadın sendeleyerek yanıma yaklaştı.
Titreyen bedeni ayakta kalmasını güçleştiriyordu. Gözlerindeki o cesaret dalgası tüm tapınakta ve insanların üzerinde dolaşıyordu.
Sıkış sıkış olmalarına rağmen diğerleri benden olabildiğince uzaklaşmak için sürünerek gerilerken o kadının ayağa kalkıp bana doğru gelmesi herkesi şaşırtmıştı öyle ki acılarını unutup gözlerini kadına dikmişlerdi.
"Biz..."dedi. Derin bir nefes alıp devam etti. " Oswald'ın sadık köleleriyiz." Küçük bir öksürük krizi geçirdikten sonra yeniden bana döndü. " Siz insanlardan türeyen tapınak koruyucuları, körü körüne bağlı olduğunuz bu tapınağı neden ve kimin için koruduğunuzu bilmiyorsunuz. Yaptığınız tek şey dünyaya şeytani bir güç yayma tehlikesine sahip olan o lanetli taşları korumak. Taşlar da siz de bu tapınağa sonsuza dek gömüleceksiniz. Bu çok zaman almayacak."

"Siz de insansınız" dedim gürleyerek, bu kadını daha fazla konuşturmaya niyetli değildim.
"Siz de o lanet dediğiniz taşları kullanıp buraya: yasaklı bölgeye geldiniz"
Yasaklı bölgeyi vurgulayarak söylemiştim.

TAPINAK KORUYUCULARI (OKUYALIM DA KİTAP OLSUN)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin