○○○○○○○○○○ NEHİR ○○○○○○○○○○
Rüzgar elindeki anahtarı baş ve işaret parmağı arasına alıp havada sallandırdı. Bunu yapmasıyla anahtarın halkasında takılı olan süs de kendini belli etmişti.
''Bunu mu arıyorsun?'' dedi ve tek kaşını hafifçe yukarı kaldırıp benden cevap bekledi.
Anahtarı almak için ileri atıldığımda bir adım geri çekilip hamlemi ıskaladı. Bir kere daha ileri atılmamla ayaklarım birbirine dolanmış ve Rüzgar'ın üzerine düşmüştüm. O da dengesini kaybedince beraberinde yeri boylamıştık. Ağzından çıkan küçük inleme ile kendimi hızlıca toparlayıp üstünden kalkmak için ellerimi kafasının iki yanına yerleştirdim. Gözlerini kapamış, dişlerini sanki ağzından her an çıkabilecek olan sese engel olmak için sıkmıştı. O kadar mı ağırdım?
Ayağa kalkıp elimi yardım amaçlı uzattığımda elinin tersiyle itip yerden destek alarak ayağa kalktı. Kendisi bilirdi. Karın üzerinde oluşan silüetimizi bozup Rüzgar'a baktım ve avucumu uzattım. Anlamış olacaktı ki sıkı sıkı tutmuş olduğu anahtarı uzatmış olduğum avucuma koydu. Elleri çok soğuktu. Şakaklarında ise sınıfa ilk geldiği gün de olduğu gibi boncuk boncuk terler vardı. Evet, bundan emindim bu çocukta kesinlikle bir şeyler vardı. Soğuk havaya rağmen terlemek ha? İlginç.
Bahçe kapısında annemin belirmesiyle aceleyle Rüzgar'a baktım. Buradan gitmeliydi! Eğer annem onu yakalarsa bırakmaz mutlaka akşam yemeğine kalması için ısrar ederdi. Nereden mi biliyorum? Geçen sonbahardı yanlış hatırlamıyorsam, sınıftan biri ödev amaçlı evime geldiğinde saatin daha üç olmasına rağmen akşam yemeğine onuda davet etmişti. Nedeni her halde pek arkadaşım olmayaşından kaynaklanıyordu.
''Nehir! '' dedi annem ve gözleriyle benimle karşımda terler içinde olan Rüzgar arasında mekik dokudu.
Rüzgar, annem bana seslendiği halde hiç tepki vermemiş gözlerini benden çekmemişti. Annem hızlı adımlarla yanımıza gelmiş ve kolunu boynuma dolayıp kafamı kendine çekmişti. Kulağıma,
'' Kızımın arkadaşı mı gelmiş?'' diye fısıldayıp yüzündeki 'Bu akşamki misafirimiz sensin, seni seçtim pikaçu!' bakışıyla Rüzgar'ı süzdü.
☆•☆•☆•☆•☆
○○○○○○○○○○ RÜZGAR ○○○○○○○○○○
Nehir'in üzerime düşmesiyle bir an dengemi sağlayamamış, karı boylamamıza neden olmuştum. Sırtımdan gelen ve kalbime vuran ani acı ile ağzımdan küçük bir inilti çıktı. Ah, bağırmamalıydım! Gözlerimi yumup dişlerimi sıktım. Birkaç saniye sonrasında üzerimdeki baskı gitmiş yerini havanın soğukluğunu bırakmıştı. Gözlerimi yavaşca açıp bana uzatılan ele baktım. Nehir'den yardım almak bu hayatta isteyeceğim son şeydi. Eli elimin tersiyle itip zor da olsa yerden destek alarak ayağa kalktım.
Ah, kalbim sıkışıyordu! Birkaç kere derin nefes aldım ve verdim. Şimdi zamanı değildi. Nehir'in bana uzattığı avucuna baktım ve elimin içinde ki sıkıca tuttuğum anahtarı istediğini anlayıp verdim. Bahçe kapısından Nehir'in adını seslenen biri girmiş ve hiç zaman kaybetmeden yanımıza gelmişti.
Kaskatı kesilmiş bir şekilde Nehir'e bakıyor kalbimdeki ağrının bir an önce gitmesi için sayım yapıyordum. Ağrı giderek hafiflediğinde birkaç saniyedir bana dik dik bakan, Nehir'in annesi olduğunu tahmin ettiğim kişiye baktım. Yüzündeki tebessümle,
'' Sen Nehir'in arkadaşı olmalısın. Merhaba, ben Elçin. Nehir'in annesi.''dedi ve az önceki düşüncemi doğruladı. Zoraki bir gülüşle,
'' Tanıştığıma memnun oldum efendim. Ben de Rüzgar. ''dedim.
'' Bende, bende. Hadi ne diye dışarıda dikiliyorsunuz, içeri. Marş marş!''diyerek sırtımıza iki kere vurdu.
Ne ara kabul ettiğimi bilmediğim akşam yemeği masasına oturmuş ve önüme konulan yemeği yemeye başlamıştım. Ortamdaki sessizlik benim için iyi olduğu kadar kötüydüde. Sessizlik demek, konuşmamak demekti. Konuşmamak ise soru sorulmaması. Soru sorulmamasıysa heyecan yapıp kalp ritmimin hızlanmaması.
Kötü yanı ise bu sessiz ortam beni iyice germiş ve heyecan yapmama neden olmuştu. Bacağımda hissettiğim acı ile yemekle oynamayı bırakıp Nehir'e baktım. O ise işaret diliyle annesine bir şeyler anlatıyordu. Annesi,
''Tamam, afiyet olsun tatlım.''dediğinde, gideceğini ve benide peşinden çağırdığını anlamıştım.
'' Bende izninizle artık gideyim. Ellerinize sağlık efendim. Yemekler çok lezzetliydi.''diyip cevap vermelerini beklemeden Nehir'in arkasından ilerledim. Bir anda durunca eğik olan kafam yüzünden sırtına vurdum. Birkaç adım geri adım attığımda o da arkasına dönüp eliyle dış kapıyı işaret etmişti. Her halde bu kibarca 'Defol.' deme şekliydi. Veya kabaca, her neyse. Kafamı aşağı yukarı olumlu anlamda sallayıp portmantodan montumu aldım ve giydim. Çantamı da sırtıma taktıktan sonra, arkamdaki ritmik hareketlerle yere vurulan ayak sesine aldırmayıp kapıyı açtım ve dışarı çıktım. Görüşürüz demek için arkama döneceğim sırada kulaklarıma dolan kapının kapanma sesi ile içimde ne ara tuttuğumu bilmediğim nefesimi dışarı verdim.
Evin bahçesinden çıktığımda elimi montumun büyük cebine atıp oradan hiç çıkarmadığım küçük not defterini aldım. Bunun içinde, küçükken Nehir ile benim yazışmalarımdan ibaret olan yazılar vardı. Kafamı gökyüzüne kaldırdım ve sıcak nefesimin havada bıraktığı beyaz dumana baktım.
''Senin beni, bu kısıtlı ömrümde, hatırlaman için her şeyi yapacağım.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON ( DÜZENLENİYOR )
Randomİşaret parmağını omzuma birkaç kere vurdu ve, ''İşte, senin sorunun bu! Kendine acıyorsun. Sen normal olmak için hiç çabalamadın ki , hep etrafındakilerden bekledin.''dedi. Doğru söze ne hacet. O yüzden yalnız kalmamış mıydım? Dilsiz olmak bir enge...