○○○○○○○○○○ NEHİR ○○○○○○○○○○
Şu ana kadar hayattan hiç zevk almamıştım. Çevremdeki insanlara olan nefret ve kinim her geçen gün bir tık daha artmış, hayat gayem olup çıkmıştı. Fakat ölüm, işte onu hiç düşünmemiştim.
Hayatı sevmiyorum diyor olabilirdim fakat ben yaşamayı seviyordum. Hayat her ne kadar kötü ve acımasızsa, yaşamda o kadar iyi ve kendine bağlayan bir etkendi.
Bakışlarımı kara bulutların gözüktüğü pencereden çektim ve Rüzgar'a baktım. Dört gündür hastane ve okul arasında mekik dokumaktan yorulmuş olsamda Rüzgar'ı, nedensizce, uyandığını ilk gören ben olmak istiyordum.
Bu dört gün içerisinde annem gelmiş bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sormuştu. Fakat Rüzgar'ın anne ve babası, o kısım muammaydı. Ne gelmiş ne de arayıp durumunu öğrenmişlerdi. Daha da önemlisi anne ve babası var mıydı? Düşüncelerimden kurtulmamı sağlayan şey Rüzgar'ın ''S-Su.''diye çıkan kuru olan fısıldamasıydı. Hızla yatağın ayak ucundaki masada duran sürahiden bardağa su doldurdum ve Rüzgar'ın sırtını dikleştirmesini sağlayıp içirdim.
İstemediğini belirtircesine mırıldandığında bardağı dudaklarından çektim ve masaya koydum.
Gözleri kısık bir şekilde hastanenin beyaz tavanına bakıyor ve aramızdaki sessizliği sonsuzlaştırıyordu. Her haraketini A'dan Z'ye kadar izleyip bir şey oldup olmadığını anlmaya çalışıyordum. Ama nafile, sanki bir şeyleri anlamamam için çaba sarfediyormuş gibi davranması...
Yanından kalkıp koltuğa oturacağım sırada Rüzgar'ın ''Nehir.''diye seslenmesiyle durdum. Gözlerimdeki bir şeyler demesini umduğum bakışlarla ona döndüm. Yatağında biraz kayıp yan tarafında bir boşluk oluşturdu ve serum takılı olmayan elini oluşturduğu o boşluğa iki kere vurdu.
''Gel.''dedi. Anlamadığımı belli edercesine baktım.
'' Gözlerinin altı çökmüş, uyumadığın belli. Gel.''dedi ve yine aynı haraketi yapıp yatağın boş tarafına iki kez vurdu. Bu durumda bile beni mi düşünüyordu? Kafamı olumsuz anlamda sallayıp koltuğa oturacağım sırada kolumdan tutup ani bir haraketle kendine çekti ve yanına oturmamı sağladı. Gözlerindeki umutlu bakışlarla,
'' Lütfen.''dedi ve cevabımı bekledi.
Yorgundum, dört gündür okul ile hastane arasında koşuşturmaktan gözüme çok az uyku girmişti. Sadece biraz uyuyacaktım, birazcık. Yanına aramızda belirli bir mesafe olmasına özen göstererek yattım ve gözlerimi kapadım. Sırtımda hissettiğim el ve ileri çekilmem ile gözlerimi hızla açtım. Şu an Rüzgar'ın göğsüne o kadar yakındım ki, kalp atışlarını duyuyordum. Kalbide, aynı yüzüme hücum eden kan gibi, hızlıca atıyordu.
Ne ara tuttuğumu bilmediğim nefesimi dışarı verip Rüzgar'ın yanımda varolduğunu umursamamaya çalıştım. Düzenli bir hal alan nefesi uyuduğunun belirtisi olmaya başlarken göz kapaklarım benimde biraz sonra aynı duruma geleceğimi söylüyordu. Ve dediği gibide oldu göz kapaklarım kapanıp beni o huzurlu kollarda yolcuğa çıkardı.
☆•☆•☆•☆•☆
Uykumu bölen şey birinin saçlarımla
oynaması olmuştu. Gözlerimi açıp, Rüzgar'ın oynadığını gördüğümde yanaklarıma hücum eden kan ile yataktan kalktım ve birkaç adım geri atıp arkama döndüm. Beni böyle görmesini istemiyordum. Kalp ritmimi düzene soktuğumda Rüzgar'a dönüp baktım. Kenarı kıvrılmış olan dudağı ile beni izliyordu.'' Ben mi uyandırdım?''dedi. Kafamı hızla sağa sola hayır anlamında salladım. İçeri giren doktor ile bakışlarımı kapıya yönelttim.
'' Ah, uyanmışsınız. Size taburcu olabileceğinizi söylemek için gelmiştim. Lütfen kendinizi çok yormayın. Geçmiş olsun.''dedi ve girdiği kapıdan dışarı çıkıp hastane koridorunda kayboldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON ( DÜZENLENİYOR )
Randomİşaret parmağını omzuma birkaç kere vurdu ve, ''İşte, senin sorunun bu! Kendine acıyorsun. Sen normal olmak için hiç çabalamadın ki , hep etrafındakilerden bekledin.''dedi. Doğru söze ne hacet. O yüzden yalnız kalmamış mıydım? Dilsiz olmak bir enge...