○○○○○○○○○○ NEHİR ○○○○○○○○○○
''Arkadaşım olur musun?''mu?
Emin miydi? Yani, benim gibi dilsiz biriyle arkadaş olacak kadar, cesur muydu?
Nefesimi dışarı verip beyaz dumanın oluşmasını izledim. Soğuktan çenem titremeye başlamıştı. Rüzgar boynundaki atkıyı çıkarıp ağzımı kapatıcak şekilde boynuma sardı. Ardından,
''Cevap vermek zorunda değilsin.''dedi ve yüzüme bakmadan arkasına dönüp gitti. Daha fazla olduğum yerde kalmayıp evin yolunu tuttum.
Bilmiyordum. Abartı gibi görebilirdiniz veya alt tarafı 'Arkadaşım olur musun?'dedi diyebilirdiniz. Fakat bunlar dışarıdan gördüklerinizdi, içimdekini bilemezdiniz ki.
Şu ana kadar yakın arkadaşım hiç olmamıştı. Biri hariç, Rüzgar. Yetimhaneden alınmadan önce Rüzgar adından bir arkadaşım vardı. Aslında arkadaş denmesi pek doğru olmaz. Daha çok o konuşur ben dinlerdim.
Çok iyi hatırladığım söylenemez fakat 8 yaşındaydık sanırsam. Kaldığımız binalar farklı olsada oynadığımız bahçe aynıydı. Beraber oyun oynar eğlenirdik. Tabi o zamanlar yetim kelimesini, bir sürü aynı yaşta çocukla bir arada olmanın verdiği mutlulukla, tam kavrayamamıştık.
Hayat bu, her zaman mutlu olamazdık. Beni ilk evlat edinmek istediklerinde ses çıkarmamıştım, normalde de olduğu gibi. Fakat bu öyle bir sessizlik değildi, bir daha geri dönüp Rüzgar'la beraber olacağımı zannettiğim bir sessizlikti. Bir gün gerçeği öğrenmem yüzüme tokat misali yapışsada iş işten geçmişti. Geri dönülmeyen bir yola girmiştim, hiçbir şey bilmeden.
İşte şimdi buradaydım. Normal geçirmeye çalıştığım günlerimi yaşıyor hayatın beni ezmesine izin veriyordum. Atkıyı kokladım, değişik kokuyordu. Hayır, kötü değil tam tersine çok güzel bir kokuydu, herkesde olamayacak kadar.
Eve geldiğimde düşüncelerimden arınıp kapıyı açtım. Karşımda annemi görmem birkaç adım gerilememe neden olsada hemen toparlandım.
Yüzündeki tebessümle kafamda erimeye yüz tutmuş olan karları temizleyip,''Montunu çıkarda yemeğe geçelim.''dedi. Kafamı aşağı yukarı tamam dercesine sallayıp montu ve atkıyı çıkardım. Ardından akşam yemeğini yemek üzere mutfağa ilerledim.
☆•☆•☆•☆•☆
Sabah alarmın o kulak tırmalayan sesiyle uyanmıştım. Her ne kadar sıcak yatağımda uyumaya devam etmek istesemde yaklaşan sınavlar buna engel oluyordu. Rutin işlerimi hallettikten sonra formamı giyip mutfağa indim. Annem ve babam şu sıralar işlerinin yoğunluğundan dolayı pek kahvaltı yapamaz olmuşlardı. Yani mutfak boştu. Hızlıca sandiviç hazırlayıp birkaç ısırıkla miğdeme indirdim. Ardından sandalyenin üzerindeki çantamı sırtlanıp okula gitmek üzere evden çıktım.
Tabi, atkıyı unutmamıştım. Dün, akşam yatmadan önce, okul çantama ilk onu koymuştum. Ağır adımlarla okula ilerlerken Rüzgar'ın yanımda belirmesiyle ufak çaplı bir heyecan yaşasamda hemen eski halime dönüp yoluma devam ettim.
Aramızda gergin bir sessizlik dolaşıyordu. Birbirimizin yalandan öksürüklerini kovalarken daha çok dayanamadığımı belirtircesine ofladım. Rüzgar'da bunu anlamış olacaktı ki,
''Sınavlarda yaklaştı.''dedi .
Kafamı onaylarcasına salladım.
Okul boyunca yaptığımız sohbet bundan ibaretti. Sınıfa girip sıramıza oturduğumuzda ders zilide beraberinde çalmıştı. Hocada sınıfa girince yaklaşan sınavlar dolayısıyla uyumak yerine dersi dinlemeye koyuldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON ( DÜZENLENİYOR )
Randomİşaret parmağını omzuma birkaç kere vurdu ve, ''İşte, senin sorunun bu! Kendine acıyorsun. Sen normal olmak için hiç çabalamadın ki , hep etrafındakilerden bekledin.''dedi. Doğru söze ne hacet. O yüzden yalnız kalmamış mıydım? Dilsiz olmak bir enge...