Herkese merhaba!Öncelikle bir avuç okuyucumdan (var galiba birazcık) özür diliyorum.Bir haftadır şehir dışındaydım ve hikayemin kayıtlı olduğu flash belleği evde unutmuşum.(Burada beni alkışlıyorsunuz...) Ve buyrun ikinci bölüm.Biliyorum kısa olmuş bu bölüm.Umarım beğenirsiniz.Bu arada oy verenlere çoook teşekkürler! :))
Odama giren güneş ışığından rahatsız olarak uyandım.Uzun zamandır ilk defa kabus yoktu.Uykumu almıştım.Artık her gece geç saatlerde terden sırılsıklam olmuş bir halde çığlıklar atarak uyanmaya alıştığım için bu duygu bana yabancıydı.
Kalktım ve banyoya girdim.Çıktığımda Lilith’I karşımda bulmayı bekliyordum ama yoktu.Çok tuhaf,diye düşündüm.Dolabımı açıp içindeki onlarca elbiseden kırmızı,basit bir tane olanında karar kıldım.Saçlarımı tarayıp açık bıraktım.Aynanın karşısına geçtim.
‘’Fena değil,’’ diye mırıldandım.Lilith görse ne derdi acaba?Beğeneceğine emindim.Odadan çıkıp fildişi koridorlarda yürümeye başladım.Yemek salonunun önüne gelince kapıyı tıklattım.
İçeriden babamın ‘’Gelebilirsin,’’ diye seslendiğini duydum.
Çift kanatlı kapıyı açıp içeri girdiğimde kalbim tuhaf bir şekilde atmaya başladı.Kaç! diye bağırıyordu içimdeki ses.Kafamı çevirince nedenini anladım.Yeni öğretmenim ‘’Alexander’’, Şehir’den gelenler hariç kimsenin giymediği bir kılıkla salonun ortasında dikiliyordu.Siyah bir kot pantolon,üzerine oturan beyaz bir tişört ve soluk mavi bir hırka giymişti.Bir insan nasıl hem bu kadar basit giyinip,hem de bu kadar etkileyici olabilirdi? Ben odaya girdiğimde reverans yapmadı.Umrunda olduğunu da sanmıyordum zaten.Dikkatimi babama verip reverans yaptım.Babam başını eğdi ve masaya oturmam için işaret etti.
‘’Bize katılmanızdan onur duyarız Bay Devoux.’’dedi babam.
Lütfen hayır de.Lütfen hayır de.
‘’Teşekkürler efendim,benim için zevktir.’’diyerek masaya oturdu.Bütün gücümle yemeklere odaklanmaya çalıştım.İstemediğim kadar yiyecek vardı.Tabağıma biraz krep ve çikolata sosu aldım.Bunlara bayılırdım.Her öğün yesem sıkılmazdım yani.Bu arada Bay Devoux –pardon Alexander- tabağına bir şeyler alırken ona bakmamaya çalıştım.Başarısız.Adam hiç kralla yemek yiyormuş gibi değildi.Fazla rahat.Buna karşılık babam ona hiç aldırmıyordu.Normal zamanda elimle bir şey yemeye kalksam dahi,uzun bir nutuk dinlerdim.Pekala,bugün fazlasıyla garipti.Sessizliği babam bozdu.
‘’Catherine,derslerine doğum gününden sonar başlamayı düşünüyoruz.Sonuçta bu fiziksel bir eğitim ve o gün baloda yerlerde sürünmeni istemeyiz.’’ dedi.
Ah,evet.Doğum günüm.Bir hafta sonar on yedime basacaktım.Her yıl olduğu gibi abartılı bir balo olacaktı ve ben mutlu görünecektim.Doğum günlerimin tek iyi yanı kuzenim Gisele’in gelmesi ve tabii ki bol bol pastaydı.O tek arkadaşımdı ve benden sadece üç yaş büyüktü.Onunla en basit bir şeyi yapmak bile eğlenceliydi.
‘’Bana uyar.’’ dedim.
‘’O zamana kadar Bay Devoux’la zaman geçirmenizi,birbirinizi tanımanızı istiyorum.Sarayı gösterme görevi senin.Aynı zamanda sürekli arkadaşın olmamasından yakınıyorsun.Bay Devoux her ne kadar senin eğitmenin olsa da bence arkadaş olmanızda bir sakınca yok.’’ dedi babam.
Daha yeni ağzıma attığım krep parçası boğazımda kaldı.Öksürerek çayıma uzandım ve büyük bir yudum aldım.Ağzım yandı.
‘’Öhöm.Tabii,neden olmasın?’’dedim.Hayatım berbattı.
‘’Eğer prenses için de uygunsa,turumuza bugün başlamayı çok isterim.’’ dedi müstakbel arkadaşım.
Ben uyduracak bahane ararken babam araya girdi.
‘’Elbette uygun.Önemli bir işi olduğunu sanmıyorum.Catherine?’’
‘’Ama bugün keman dersim vardı.Bay Quel’e ne derim sonra?’’ dedim elimden geldiğince masum bir şekilde.
‘’Klasik müzikten nefret ettiğini biliyorum canım.Bu yüzden bugünlük,daha doğrusu doğum gününe kadar sana izin veriyorum.Derslere girmeyeceksin.Öğretmenlerinle ben konuşurum.Eminim bir sorun olmayacaktır.’’
Lanet olsun.Mahvolmuştum.
Yaşasın,tur zamanı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cadı
FantasyTuhaf kabuslar gören bir prenses. Yalnızca nereden geldiği bilinen bir adam. Geçmişten asla bahsetmeyen bir baba. Bir prenses olmaktan nefret eden Catherine,sürekli tuhaf kabuslar görmektedir.Bazen ses,bazen de yalnızca görüntü.Bir gün saraya oldukç...