Bölüm III

765 47 2
                                    

Herkese merhaba!! Yine yeni bir bölümle karşınızdayım.Evet,biliyorum,can sıkıcı ama malum okullar başladı,bundan sonra her hafta bölüm eklemem zor.Hani takip eden varsa diye diyorum.Çok iyi yazdığımı düşünmüyorum.Her neyse,şu ana kadar yazdığım beş bölümden en çok beğendiğim bu.Neden bilmiyorum.Sizi sıkmadan hikayeye geçiyorum. :))

 Adamın turdan kastettiği şeyi anlamadığımdan doğaçlama yapacaktım.Bu süper yakışıklı,gizemli ve hafiften ürkütücü öğretmen yanımdayken kolaydı canım.

Salondan çıkınca birkaç saniyeliğine durup ilk nereye gideceğimizi düşündüm.Saray dev gibiydi yahu! Bahçeden başlamak en iyisiydi.Alexander’a döndüm.Tek kaşını kaldırdı.Kahretsin,bunu yapamadığımı hatırlattığı için ona teşekkür etmeliydim.

‘’Sizin için de sorun yoksa once bahçeden başlamak istiyorum.Ancak tahmin edebileceğiniz gibi saray çok büyük.O yüzden temel yerler olarak düşündüğüm yerleri göstereceğim.Sizin görmeyi arzu ettiğiniz bir yer var mıydı?’’ dedim.

‘’Tabii ki her yeri göstermen mümkün değil.Anlıyorum ama kütüphaneyi es geçmemekte fayda var.Hatta eğer uygunsa bahçeden sonra oraya gitmek isterim.Ayrıca ‘siz’ deme lütfen.Yanılmıyorsam aramızda sadece iki yaş var.Muhtemelen sana da tuhaf geliyordur.Hem Kral’ın dediğine göre arkadaşız da.’’ diyerek göz kırptı.

Kaskatı kesilip sadece başımı sallayabildim.Bahçeye giden yolda ilerlerken bir kere neredeyse yolu karıştırıyordum ama o yolu biliyordu.Ama daha önce gelmiş olması imkansızdı.Sonuçta bir kere taraf değiştiren bir daha gidip gelemezdi.Nasıl olur da bilebilirdi?

Fark etmemiş gibi davranıp ilerledim.Bahçeye çıkınca bir bankı işaret etti.Gidip yanına oturdum.Elindeki postacı çantasını daha yeni fark ediyordum.Çantayı açıp içerisinden küçük dikdörtgen bir şey çıkardı.Muhtemelen fazla dikkatli bakmıştım çünkü hafifçe gülüp bana döndü.

‘’Bunun ne olduğunu bilmiyorsun değil mi?’’ diye sordu.Başımı hayır anlamında iki yana salladım. ‘’Bu benim telefonum.Şehir’de hemen hemen herkeste vardır.Sizin kullandığınız mektupların farklı bir versiyonu.Kullanımı daha kolay.Birine istediğin an ulaşabilir,onunla konuşabilirsin.Ayrıca interneti de var….’’ derken tuhaf bakmış olmalıydım ki hatasını anlayıp devam etti. ‘’İnterneti de bilmiyorsun.Pekala.Açıklaması zor.Hımmm.Dev gibi bir kütüphane diyelim.Ama sadece bir şeyler okumuyorsun.İstersen fotoğraflara bakabilir,filmler izleyebilirsin.Hem de sizinkiler gibi cızırtılı değil.Bir gün seninle film izleyebiliriz mesela.'' deyince içim bir tuhaf oldu.Duraksayıp etrafa bakındı.Daha yeni fark etmiş gibiydi.

 ''Bu arada saraydaki bu telaş nedir böyle?’’ dedi.

‘’Ekimin sekizinde doğum günüm var.Daha bir hafta olmasına rağmen hazırlıklara başladılar.Her yıl büyük bir balo düzenlenir.Bundan nefret ederim ama tabii ki engelleyemem.’’ dedim sıkıntıyla.

‘’Hediye almayı da mı sevmiyorsun?’’ diye sordu şaşırarak.

‘’Hediyeler genelde abartılı elbiseler ve mücevherler olduğundan hayır.Pek normal bir prenses değilim.’’ dedim.

‘’Bundan eminim.’’ diye mırıldandı gözlerini kısarak.Ne demek istediğini soramadan ayağa fırladı ve çantasını aldı.

‘’Hadi kütüphaneye gidelim.’’ dedi.

Herifin telefonunda dev kütüphanesi vardı ama yine de niye bizimkine gitmek istiyordu anlamıyordum.Belki de onun kütüphanesinde eski kitap kokusu olmadığından –yoktur herhalde.Varsa da komik olmazdı yani – gitmek istiyordu.

Dolambaçlı koridorlardan geçerek kütüphanenin dev kapılarına ulaştık.Kapıyı iterek açıp ona yolu açtım.İçeri girince derin bir nefes aldı.Ona baktığımda özlemini gidermiş bir adamın yüzünü gördüm sanki.

‘’Şehir’de artık doğru düzgün kütüphane yok.Çoğu insan kitap okumaktansa teknolojiye bel bağlıyor.İş daha kolay oluyor elbet ama kitap okumanın heyecanını bilmiyorlar.’’ dedi.Kütüphaneyi görmeyi bu kadar çok istemesinin nedeni buydu demek ki.

Kütüphaneyi ben de çok severdim.Gerçek hayattan bunaldığımda hemen buraya koşar,elime bir macera kitabı alır ve içinde kaybolurdum.Hep bir kitabın içinde olmak istemişimdir.Özgür bir karakter olmak…Ancak bu hayata mahkumdum.Çoğu insan kaderimizin Tanrı tarafından yazıldığını,herkesin hayatlarının okunması gereken bir kitap olması gerektiğini söylerdi.Ben bir Tanrı olduğunu düşünmüyordum.Eğer varsa bile,neden kötü şeylere engel olmuyordu?Neden biri kendi yarattığı düzenin bozulmasına,masumların ölmesine göz yumardı? Hayat adil değildi ve adil olmasına çabalayan da yoktu.

Ben düşüncelere dalmışken çok sevgili arkadaşım/eğitmenim de bir şeyler arıyormuş gibiydi.Kendi kendine mırıldanıp dolaşıyordu.Bir süre onu izledim.Sonra sıkılıp sormaya karar verdim.

‘’Aradığını bulabildin mi yoksa yardım gerekli mi?’’ diye seslendim.Sesimle irkildi.Bana döndü.

‘’Buralarda hiç çok kalın ama küçük,üzerinde altın sarısı desenler olan mor bir kitap gördün mü?’’ diye sordu.

Babamın bana dokunma dediği ve sakladığı,ancak bir süre önce yerini bulduğum ve nedense kapağını açamadığım kitabı soruyor olmalıydı.

‘’Evet.Gel,göstereyim.’’ Dedim ve devasa boyutlardaki bir vazonun yanındaki raflara gittim.Vazonun arkasına elimi uzatıp oradaki mekanizmayı içeri bastırdım.Kitaplığın bir parçası gıcırdayarak kapı gibi açıldı ve raftan kitabı alıp ona uzattım.Şaşkın görünüyordu.

‘’Burayı nasıl buldun sen?Eminim bu gizlenmişti.’’dedi.Yüzünde hayranlık mı görüyordum yoksa?

‘’Sana söylediğim gibi,saf biri değilim.Hem,bulması çok zor olmadı.’’ diyerek omuz silktim.

Kitabı çantasına koyup konuyu kapattı.Tuhaf.Yine.

‘’Her ne kadar bu tam bir tur olmasa da ufak gezintimizi burada bitirmek istiyorum.Başka bir güne ne dersin?’’ dedi.

‘’Tabii.Sorun değil.’’ dedim.Tam arkamı dönerken kolumu tuttu.Elektrik çarpmış gibi tuhaf bir hisse kapıldım.Hızla ona döndüm.Hissetmemiş gibiydi.

‘’Tuhaf kabuslar görüyor musun?’’ diye sordu.Ağzım açık kaldı.Bunu da nereden biliyordu öyle? ‘’Merak etme,sırrın benimle güvende.Sadece cevabına ihtiyacım var.’’

Sessizce onayladım.Muhtemelen cevabı biliyordu ama yine de kafa sallayıp bana veda etti.Odama girdiğim gibi kapıyı kapatıp kendimi yatağa attım.Kimdi bu adam ve bu kadar şeyi nereden biliyordu?

Dev soru işareti.

CadıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin