Rakı kokusu

3.2K 119 20
                                    

"Karamsarlığa kapılan kalpler, çare düşünmeye fırsat bulamaz.

Hala bir umut var Hilal.."

Hilal terler içinde gözlerini açtı. Başı deli gibi zonkluyordu. Yatağından kalkıp, pencereyi açtı. Içeri dolan temiz havayı içine çekerken, ablasının odada olmadığını fark etti. Şaşırmamıştı Hilal. Tam iki haftadır kendi evlerine taşınmışlardı tekrardan. Tam iki haftadır Yıldız, annesi nereye giderse oraya gitmek zorundaydı, Azize onu bir saniye bile gözünün önünden ayırmıyordu. Hekim Bey'in ölümüne sebep olduktan sonra Yıldız maalesef içine kapanacağına, daha da planlara, yersiz hayallere kapılmıştı ve bir türlü rahat durmuyordu. Ne yazık ki Hilal ablasına mukayyet olacak durumda değildi.
Haftalardır uyuyamıyordu Hilal. O günden beri.. Iki hafta önce yaşadığı berbat balo gecesinden sonra, Hekim Bey'in ölümü, ardından da Haydar Abisinin ölümü onu çok sarsmıştı. Ayrıca Izmir'e gelen başbakan yardımcısı onu ayrıca sıkıntılara boğuyordu. Nerden bakarsa baksın Hilal nefes alamıyordu. Ve çektiği vicdan azabı da buna mükemmel derecede katkı sağlıyordu.
Balodan beri Leon'dan hem kaçıyordu, hem de gözü her yerde onu arıyordu.. Leon babası tarafından birkaç haftalığına görevden alınmıştı ve bu Hilal'in suçluluk duygusunun tavana vurmasını sağlıyordu.
Özür dilemek istiyordu bir yanı, diğer yanı da özür dilemek istediği için kendinden tiksiniyordu. Düşünceleri, duyguları, istekleri,arzuları; hepsi ikiye bölünmüştü sanki. Ilk kez böyle hissediyordu genç kız. Hilal neyi düşündüğünü, nasıl hissettiğini anlayamıyordu çoğu zaman. Birileriyle derdini paylaşmak, rahatlamak istiyordu, ama kendisinin bile anlayamadığı birşeyi, nasıl başkasının anlayabilmesini bekleyebilirdi ki? Bu mümkün değildi. Hilal cam kenarına oturdu ve etrafı seyretmeye başladı.
Ardından gözü, uzun zamandır sehbasının üstünde duran bir kitaba takıldı.


Rübab-ı Şikeste.

Hilal ayağı kalktı ve kitaba dokunmak üzere elini uzattı.

"Hala bir umut var Hilal."


Kitabı eline aldığında ise, gülümsediğinin farkında bile değildi.

____________________


Gece yarısından sonra, Ali Kemal meyhanenin yolunu tuttu. Ne kadar işleri yine asıl sahibine devretmiş olsa da, mekanı hala her gün kollaçan ediyor, her şeyin yolunda gittiğinden emin olmak istiyordu. Vardığında fazla kişinin olmadığını gördüğünde içi rahatladı. Bugünkü asıl amacı, dertleriyle baş başa kalıp içmekti. Geniş bir masaya oturdu ve rakı masasının donatılmasını istedi. Ardından kadeh kadeh içmeye başladı. Içtikce içi doluyor, kafası boşalıyor, kendisi rahatlıyordu. Ama kalbinde hala o vardı.. Ne kadar denese de olmuyordu, aklından çıkaramıyordu onu. Sevmiyorum.. Sevmiyorum.. Sevmiyorum!.. Birden aklına Eleni düştü. Ali Kemal ilk kez onunla anlamıştı sevilmenin ne olduğunu. Bugüne kadar kendisi hep seven ve sonucunda kahrolan taraf olmuştu, ama ilk kez o sevgiyi hisseden tarafta olmak ona fazlasıyla iyi hissettirmişti. Ama Eleni'ye karşı bir şey hissetmediğini biliyordu ve onun kalbini kırmakta istemiyordu..

Görmeye alışık olmadığı birinin içeri tökezlemesiyle dikkati dağıldı. Ardından ise gözlerini devirdi.
-"Ohooo teğmen, geçen sefer yediğiniz dayak yetmedi, yenisine susadınız galiba."
Leon sendelleye sendelleye Ali Kemal'in masasına oturdu. Zil zurna sarhoştu.
-"Ochi, Kimin dayak yediği tartisilir. Ama şu an susadiğim tek sey, raki."
Ali Kemal dikkatli bir şekilde karşısında oturan adamı süzdü. Sivil kıyafetleriyle dolaşıyordu birkaç gündür, bunu önceden de fark etmişti. Saçları her zamanki gibi düzgün değil, dağınıktı ve yüzündeki gülümseme, Ali Kemal'in çok iyi tanıdığı ve çokca taktığı bir gülümsemeydi. Dünyanın umutsuzluğunda kaybolmuş birinin gülümsemesi. Belki de bu yüzden anlık bile olsa bir yakınlık hissetmişti ona.

Esaret.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin