Yüreğinin Sesi

2.9K 120 24
                                    

"Her şeye rağmen, mutluluktan ölünebiliyorsa, ben mutlaka bu şekilde ölmek istiyorum. Ayrıca ölümü beklenen birisi, mutlu olduğu için hayata tutunabiliyorsa o zaman ben de bu şekilde yaşama tutunacağım."

Franz Kafka - Milena'ya Mektuplar

_______________________



Leon gece yarısından sonra karargahtan çıktı. Izmir gecesi günün tam aksine, buz gibi soğuktu. Şiddetle esen rüzgâr, Teğmen'i, ellerini cebine sokmak zorunda bırakmıştı. Bütün gün yoğun çalışmış, kafasının içindeki karışıklıktan kaçmak adına kendini kağıt işlerine vermişti. Derin bir nefes alıp verdi ve buharlaşan soluğunu izledi bir süre. Öğlen Yıldız'la karşılaşmıştı. Genç kız mektuptaki gözlerin sahibini öğrenmek için elinden geleni yapmakla kalmamış, bir de onu yüzüstü bıraktığını öne sürerek tehdit etmişti. Istikbal...
Sahi neydi bu istikbal diye ısrar ettiği şey? İstikbalinin sorumlusu Leon muydu? Ne yapmıştı da bu kız tamamen ona odaklanmıştı. Kendine açıklayamıyordu. Kızın gözlerinde gördüğü aşk veya sevgi değildi; bundan emindi. Aşık gözler öyle hırslı bakamazlardı. Başka bir şeydi bu. Gelecek kaygısıydı belki de.. Bunu anlayabilirdi. İstikbal herkes için belirsizdi ve sadece kendini düşünen genç bir kız için bu gerçekten korkunç olmalıydı..

Özür dilemişti Leon. Kendi duygularını yanlış yorumladığı için; Farkına varamadığı hislerinin Yıldız'a yersiz yere umut verdiği için. Gerçekten üzgündü. Kimsenin duygularıyla oynamak istememişti hiçbir zaman. Sadece güzel bir kız görmüştü; ondan hoşlanmıştı. Şimdiyse o kızın kendisine ne kadar sinirli ve tutarsız davrandığı, insanların içinde kolunu bile tutma cüretini gösterdiğini düşündükçe o tanıştıkları güne lanet ediyordu.
Nasıl anlamamıştı bu kızın gerçek kişiliğini? Nasıl görmemişti gerçek yüzünü.. İç cekti Leon. Kordona getirmişti onu ayakları. Bir hafta önce  gerçekleşen patlamayı anımsadığında, bedeni bir saniyeliğine kasıldı. O korkunç sesi, yanık kokusunu, kan kokusunu.. Unutmaya çalıştı. Yapamıyordu. Zihni o resimleri unutmasına izin vermiyordu. Belki de iyi bir şeydi bu; kaybetme korkusunu en derininden tatmıştı. Öyle ki; düşündükçe kalbi kasılıyor, midesi bulanıyordu. Onu kaybetmek... Leon yutkundu. Tanrıya şükretti. Sevdiğinin canını bağışlamıştı. Daha ne isteyebilirdi ki? Hilal'in canıyla sınanırken kendine bir söz vermişti. Savaşacaktı. Aşkı için, bir gün belki onun tarafından sevilmek umuduyla... Onun tarafından sevilmek... Düşüncesi bile onu gülümsetmeyi başarmıştı. Sahi ne ara bu kadar aşık olmuştu ona? Ne ara onun yüzü, ayın güzelliğinin önüne geçmiş, kokusu cennet bahçelerinden daha huzurlu olmuştu? Ne ara Leon bu denli sevdaya düşmüştü?

Gece yarısı bomboş kordonda ilerlerken, köpüren dalgaları seyretti. Karanlık gölgelere sinmiş biri tarafından izlendiğinden bihaberdi.



{+"Neymiş aranızdaki o büyük engel?"

-"Ege Denizi."}




Anımsadığı sözler, Teğmenin yüzünü düşürmeye yetti. Ellerini ceplerinden çıkarıp saçlarına götürdü. Ege Denizi... Babası geldi aklına, annesi.. Vatanı, milleti. Savaş. Kayıpları... Üzerindeki üniformaya takıldı gözleri.. Uğraşları, çabaları, azmi, gururu..



Değer miydi?




Sonunda denizin karanlığından çevirdiğinde bakışlarını, bir çift mavi göz belirdi önünde. Leon'un nabzı aniden fırladı. Kalbi delicesine çarpmaya başladı. Demin soğuktan şikayet eden vücudunu aniden ateş basmıştı. Gördüğü kızın hayal olup olmadığını kestiremedi önce. Kızın şefkatli bakışları altında ezilmeye başladı... Hayal değildi bu. Hilal gecenin karanlığında ay gibi parlıyordu önünde. Ne yapacağını bilemedi Leon, eli ayağına dolandı. Ne demeliydi? Ne yapmalıydı? Gece gece ne işi vardı ki boş kordonda? Yoksa yine yazılar mı basacaktı! Leon'un yüz hatları sertleşti. Buna izin veremezdi.


Esaret.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin