Birinci Kısım | Sekizinci Bölüm

25.3K 1.9K 2.3K
                                    

"Komiserim, kolum!"

Tekin Dağlı, sorgu odasındaki aynanın arkasından arkadaşlarının kendisini izlediğini biliyordu. Şahıslara yapılan sorgulamaların, olaya dâhil olan bireyler tarafından izlenmesine izin verilmezdi. Ama dostları, onun için istisnaydı. Yeliz Komiser'in bundan haberi olsa, muhtemelen Dağlı ve Deniz çiftinin bu sorgulamayı izlemesine şiddetle karşı çıkacaktı. Dağlı'nın gazeteci kimliği, İpek Deniz'in televizyon yüzü olması demek, Yeliz Komiser için aslında bir tehditti. Teşkilat tarihi, ortadan kaybolan insanlar ve çözülmeyen cinayetler gibi yüzlerce olay ile doluydu. Bazen insanlar sırf ortadan kaybolmak için kayboluyordu. Bazen ise bir cinayet öylesine ustalıkla işleniyordu ki katili bulmak samanlıkta iğne aramaya benziyordu ve Yağmur Dağlı olayında işlerin sarpa sarması demek, ödüllü bir gazetecinin ve televizyon yıldızının medya güçlerini kullanarak onları alaşağı etmesi demekti. Bu yüzden, olabildiğince derin düşünmeye çalışıyordu herkes. Duyguları ile hareket eden Tekin, önünde oturan çocuğun yüzüne sert bir tokat attı. Daha sonra sağlıklı beslenmediği için incecik kalan bu bedeni önündeki masaya vurup sağ elini beline doğru kıvırdı.

"Komiserim, kolum!"

Tekin, çocuğu yakaladıktan sonra hurdaya dönen aracını bırakıp peşinden gelen ekiplerin arabasıyla dönmüştü karakola. Birinin yakalandığı haberini evlerine kurulan iletişim istasyonundan öğrenen çift, soluğu karakolda almış; Yeliz Komiser'in evlerinde kalmasıyla kendilerini sorgu odasındaki aynanın önünde bulmuştu.

"Ömer. Son kez soruyorum. Yağmur nerede?"

Tekin Komiser, çocuğun bedenini sert bir şekilde yeniden masaya vurdu. Onu hızlıca kendine doğru çekip, "Bir daha sormayacağım," dedikten sonra sandalyesine oturttu. Güven, çocuğun kim olduğunu biliyordu. Beşiktaş'ta, Kadıköy'de, Beyoğlu'nda, her an her yerde ortaya çıkabilecek bir sokak çocuğuydu Ömer. Dağlı, bir yıl önceki sonbaharda tanışmıştı onunla. Tarlabaşı'na inen cadde üzerindeki inşaatlardan birinin önünde yaktığı ateşle ısınmaya çalışıyordu. Dağlı'nın o sırada orada bulunma sebebi ise baştan aşağıya restore edilmeye başlanan semtin ihalesinde bir usulsüzlük yapıldığına dair sokaktaki muhbirlerinin birinden aldığı duyumdu. Sahaya indiğinde amacı insanlarla konuşmak ve restorasyon çalışmaları hakkında insanların bildiklerini öğrenip olay üzerine bir haber yapıp yapmayacağına karar vermekti. Güven, bir yolsuzluk hikâyesi yazma niyetindeyken, yazacağı hikâyenin aslında bir yoksulluk hikâyesi olduğunu bilmiyordu. Ateşin başında oturan Ömer'i gördüğünde en başında onun bölgedeki kötü talihli tinerci çocuklardan biri olduğunu düşündü. Ama yaklaştıkça köşesine çekilip bir tenekenin içinde yanan ateşe bakan gözleri gördüğünde, Ömer'in çok daha farklı olduğunu anlamıştı. Caddeden geçen arabaların, insanların görmediği hatta görmeyi reddettiği biriydi Ömer. Güven, o gece cesaret edip yanına oturmak için yeltendiğinde, "Aman ağabey, jilet gibi giyinmişsin. Gel, sen şuraya otur," diyen Ömer'in karşısında ilk şoku yaşamıştı. Güven, onun gösterdiği yere oturup ısınmaya başladıktan sonra, Ömer'in ışıl ışıl bakan gözlerinin ardındaki hikâyeyi merak etmişti. Bu, her ne kadar mesleki bir merak olsa da kızgın ateşe bakan o soğuk gözlerin ardındaki yaşanmışlıktı asıl öğrenmek istediği. Kısa bir sohbetin ardında Ömer dökülmüş, Diyarbakır'ın köylerinin birinden nasıl İstanbul'a geldiğinin hikâyesini anlatmaya başlamıştı. "İstanbul gelirken tek umudumuz, daha çok para kazanmaktı, ağabey," demişti Ömer. "Düşünsene ağabey, küçük bir çocuksun. Daha o yaşta daha çok para kazanmanın hayalini kuruyorsun. Yaşıtların güzel güzel kıyafetler giyip okula giderken, sen tamircide çalışıp annenin o çok istediği çamaşır makinesini almaya çalışıyorsun. Yaşıtların gelecekleri için ders çalışırken, sen daha kendi geleceğini kuramamış olan ailen için çalışıyorsun. Onlar gibi olman gerekirken, kendin için yaşaman gerekirken kardeşlerin için yaşıyorsun. Ya kâğıt topluyorsun ya da daha kötü işler yapıyorsun." Dağlı, daha konuşmanın en başında onun hakkındaki düşüncelerinde haklı olduğunu anlamıştı. "Ama öyle değilmiş, ağabey," diyerek devam etmişti Ömer. "İstanbul'a umut var diye geliyorsun. Ama şu koca İstanbul'un aslında umudu tüketen, insanın içindeki neşeyi yiyen bir şeytan olduğunu fark ediyorsun. Buraya aynı umutlarla gelen yüzlerce çocuktan aslında bir farkın olmadığını, sokağa düştükten sonra anlıyorsun. Sen aslında, başkaları sana baktığında sırf hayatlarının aslında çok iyi olduğunu fark etmelerini sağlayan bir sokak hayvanına dönüşüyorsun. İnsanlar sana bakıyor. Üzülüyorlar ama senin olduğun yerde olmadıkları için hâllerine şükrediyorlar. Umutlarını, hayallerini bilmiyorlar; sormuyorlar. Bir çamaşır makinesi isteyen annenin bu dileğini gerçekleştirmeye çalışan çocukları görmüyor kimse. Hayat herkese janti kıyafetler giydirmiyor, ağabey. Birimizin bu kıyafetleri giymesi gerek. Siz mutluluğun ceketlerini giyerken biz umutsuzluğu giymeliyiz ki yaşamınızın değerli olduğunu hissedebilin." Ömer o gece konuşmasını Güven Dağlı'yı rahatsız edeceğini düşünerek sonlandırmıştı. O anda Dağlı'nı gözleri dolu dolu bakıyordu tenekenin içinde yanan ateşe. Öyle ki, bir şeyler yapmak istedi Ömer için, Ömerler için. İşe, onun nerede yaşadığını öğrenmekle başladı. Yaşadığı inşaata gittiğinde, Ömer'den yaşça küçük bir sürü çocukla karşılaştı. Birkaç gidiş gelişin ardından Ömer de Güven Dağlı'ya güvenmeye başlamıştı. Onu yakın arkadaşı Tekin ile tanıştırmış; çocuk onun polis olduğunu öğrenince önce çekingen davranmıştı. İki adamın yönlendirmesiyle daha iyi işlerde çalışmaya başlamıştı. Tekin'in sokaktaki gözü, kulağı olmuştu. İyi bir hayat yaşayacağına dair düşüncesi, Dağlı'nın o evde yaşayan çocuklardan ve Ömer'den bahsettiği bir haber yapmasından sonra tamamen değişmiş, devlet onların yaşayabileceği bir ev bile vermişti. Bir gün uyuşturucu kuryeliği yaparken yakalandığında, Tekin Komiser'in gözlerinin içine bakarak, "Sokakta yaşıyorsan, sokak ne söylüyorsa onu yaparsın, Komiserim. Seçme şansın yoktur. Tıpkı doğmayı seçemediğin gibi," demişti. Tekin Komiser, Ömer'den bir daha böyle bir işe bulaşmayacağına dair söz aldıktan sonra onu yeniden sokağa bırakmıştı. Gözleri ışıl ışıl bakan, Dağlı'nın geleceğe dair umutları olduğuna emin olduğu ve defalarca yardım eli uzattığı o çocuk, şimdi aynalı camın diğer tarafında kız kardeşini kaçırmakla suçlanıyordu.

Herkes Uykuya Daldığında | Yaşam Ağacı (KİTAP)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin