1969
Devasa ağacın ardından vuran ay ışığı, Aynur'un yanında cansız bir şekilde yatan kızın üzerine yansıyordu. Bilekleri kesildikten saniyeler sonra son nefesini vermişti genç kız. Üzerine giydirilmiş beyaz elbisenin etekleri tamamen kırmızı renge boyanmıştı. Sanki o renk, elbisenin kendi rengiymiş gibi görünüyordu. Başı yana düşmüştü. Açık kalan gözleri tıpkı bu benim başıma neden geldi? Ben ne yaptım? der gibi bakıyordu Aynur'un gözlerine. Aynur o gözlerin siyahında, yaşanmamış bir hayatı gördü. Hayalleri, pişmanlığı... Belki de evine dönerken sırf kestirme diye bir yola girmişti, yolun sonunda ölümün onu beklediğini bilmiyordu ve o kızın kaderi, Mustafa Çağan'ın ellerindeydi . Ne yapacağını, ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu. Tek isteği annesini yeniden görebilmekken, içinde bulunduğu duruma da kendi ayaklarıyla koşarak geldiğini düşündü. Etrafında, elindeki davula vurarak gezen adamın deli olduğunu biliyordu ama annesini gördüğü sanrının gerçekliğine de inanmıştı. İçine çekeceği hiçbir tütsünün dumanı, annesinin kokusuna sahip olamazdı. O gece, o evde gerçek dışı bir şeyler olmuştu. Ya da o öylesine inandırmıştı ki kendini bu duruma, belki de gördüğü tamamen tütsü dumanıydı ve suyuna katılan bir madde sebebiyle görmüştü o sanrıyı. Bilmiyordu. Bilmek istemiyordu Aynur. Ellerinin çözülmesini ve ardına bile bakmadan koşup kaçmayı istiyordu yalnızca. Üzerindeki paltoda hayvan derileri asılı olan adamın nasıl biri olduğunu, daha tanıştığı gece anlamalıydı. Tanımadığı bir adamla hiç bilmediği bir eve gitmemeliydi. Acısı çok fazlaydı... Ölmeyi isteyen, onu dileyen bir zihnin arayışıydı aslında onun yaptığı. Daha o gece risklerini biliyordu ama mavi gözlü adam sözleriyle onu büyülemişti.
"Ya sana annenle konuşmanın bir yolu olduğunu söylesem?"
Çaresiz hisseden beyni, kalbindeki acıya yenilmişti o gece. O gece mavi gözlü adam onun acısından faydalanıp öylesine büyülemişti ki onu... Annesini göreceğine öylesine koşullamıştı ki... Banyoya gittiği o an, lavabonun içindeki saçlarından kan aktığını gördüğünde kaçıp gitmeliydi. Bunun farkına varamadığı için kendine kızarak mavi gözlü adama baktı. Anlam veremediği sözler söylüyordu. Bir insanı çok sevmenin insanı delirtebileceğini görmüştü. Daha günler önce annesine duyduğu sevgiden dolayı delice bir şey yapan kendisi değil miydi? Mavi gözlü adam deliydi, soğukkanlı bir katildi, ölen karısını çok seven ve özleyen bir kocaydı. O mavi gözlü adam, karısını geri getirebileceğine inanıyordu.
"Delisin sen!" diye bağırdı Aynur. "Sen delirmişsin!"
Adamın, elindeki davulu çalmaya devam ederek garip sesler çıkarışını izledi. Aynur da annesini gördüğüne inandığı gece böyle mi görünüyordu? Deliliğin ele geçirdiği zihin bu şekilde mi davranıyordu? Bir insan, nasıl başka bir insanın canını hiçbir şey hissetmeden alabilirdi? Babası, annesi ve kardeşlerinin canını aldıktan sonra kendini öldüreceği ana kadar ne düşünmüş, ne hissetmişti? Aklında dönüp duran hiçbir soruya yanıt bulamıyordu. Mavi gözlü adam bir anda durdu. Elindeki davulu Aynur'un ayaklarının dibine bırakıp devasa paltosunun cebindeki bıçağı çıkardı. Bıçak, üzerine yansıyan ay ışığı ile parladığında kızın kanının hâlâ üzerinde olduğunu gördü Aynur. Mavi gözlü adam elinde tuttuğu bıçağı tek hamleyle cansız bir şekilde yanında yatan kızın göğsüne sapladı. Bıçak kızın göğsünü delip geçtiğinde çıkan ses, bir elmayı keserken çıkan sesle aynıydı. Aynur yüzünü buruşturdu. Bıçağın saplandığı yerden akan kanı gördüğünde çığlık attı. Çığlığı Belgrad Ormanı'nda yankılanıp çok uzaktaki kuşların bile tünedikleri ağaçların dallardan uçup gitmesine sebep olurken mavi gözlü katilin yüzünde bir mimik bile oynamamıştı.
"Ben seni kanla besleyeceğim, sen de bana yaşamı getireceksin," dedi adam kızın göğsünden akan kana parmaklarını sürerek. "Ben seni kanla besleyeceğim, sen de bana yaşamı getireceksin." Aynı cümleyi birkaç kez daha tekrarladıktan sonra kanlar içindeki ellerini Aynur'un yüzüne sürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herkes Uykuya Daldığında | Yaşam Ağacı (KİTAP)
Mystery / Thriller1969'un gölgeleri hasta bir zihnin karanlığında yeniden doğduğunda Yaşam Ağacı'nın etrafında devasa bir fırtına baş gösteriyordu. Bu fırtına yürekleri donduracak, ayrılıklara neden olacak, insanları yaşam ve ölüm arasındaki incecik çizgide yürümeye...