Elif Ada Doğan
Gözlerimden damlalar akarken aynı zamanda seccadeyi topluyordum. İçimdeki her şeyi tüm herkesin bir bez parçası olarak gördüğü o seccadeye bırakıyordum. Başımı secdeye her koyuşumda omzumdaki yüklerin azaldığını hissediyordum. Tüm bu hisler bile bana Allah'ın varlığını kanıtlarken, Miraç Beyi gördükçe üzülüyordum. Ona en iyi gelecek şeyden şiddetle kaçıyordu. Şeytan nasıl sarmalamışsa etrafını, karşısında Allah'a iman eden birilerini görünce bile sinirlenen bir adama dönüşmüştü. Tabi ki de hayatımda gördüğüm ilk ateist o değildi ama bu kadar İslam karşıtı olan ilk ateist oydu. Herkesin görüşüne saygılı birçok ateist vardı karşılaştığım. Oldukça anlayışlı ve kibar birçok ateist...
Peygamber Efendimiz (sav)'in de dediği gibi. ''Senin dinin sana, benim dinim bana.'' İnsanları inandıkları dinden dolayı suçlamak çok büyük bir saçmalıktı. Mesela birçok Müslüman vardı, Müslüman olmayanlara kötü gözle bakan. Ama bu yanlıştı. İslam'da zorlama yoktur. İslam hoşgörü dinidir. Bize düşen sadece İslam'ı anlatmaya çalışmaktır. Onları zorlamak ya da onlara kötü gözle bakmak değil.
Ama tabi ki bunu herkese anlatamıyorduk. Sonuçta kusursuz olan İslam'dır, Müslümanlar değil.
Düşüncelerimi kafamda sonlandırıp, seccadeyi bir kenara koydum ve aşağıya indim. Miraç Bey telefonuyla uğraşıyordu ama ben gelince telefonu hemen bıraktı.
"Ee ne yapalım? " dedi. Bende koltuğa oturarak
"Ben evime gitsem ne güzel olur aslında. " dedim, umutla ona bakarken.
"Hayır, olmaz. Ne yapalım seninle o zaman... Hah buldum yemek yapalım, zaten akşam oldu benimde karnım aç hadi gel mutfağa. " dedi.
El mahkum mutfağa geçtik. Evde yardımcı olsa bile biz yapacaktık. Ve evet evde tek başımıza değildik. Şirketten dolayı evde olan birkaç koruma ve birkaç yardımcı vardı. Zaten buraya gelmeden önce tüm bunları konuşmuştuk. Aksi takdirde Miraç Beyle aynı evde baş başa kalamazdık. Uygun olmazdı.
Önümüzde duran sebzeleri ben doğrarken Miraç Bey de doğramaya çalışıyordu. Bense sürekli ona söylenip duruyordum.
"Miraç bey o öyle değil böyle kesilir -ya hayır öyle değil ya, mahvettiniz caanım patatesi." diye yine söylenirken,
"Ya kızım sende bir türlü beğenmiyorsun. Napayım ben her gün patates doğramıyorum ki. Hem bunlar gayet de güzel oldu." Neredeyse yarısını keserek soyduğunu sandığı patateslere acıyarak baktım.
"Tamam tamam siz onu bırakın gidin şu soğanı doğrayın" dedim en sonunda dayanamayarak. Tezgahın üzerinde duran soğanı ellerine bıraktım.
Gidip önce soğanı soymaya başladı, ben de o sırada mahvolmuş olan patatesleri kurtarmaya çalıştım ki nitekim kurtarmıştım da. Miraç Bey bu sırada doğramaya geçmişti bile. Elimdeki bıçağı tezgaha bırakıp Miraç Bey'e bakmamla kahkaha atmam bir oldu.
Çünkü gözleri yaşarmış ve gözlerini silmeye çalışan bir adet Miraç Beyle karşılaşmıştım. O sert özellikle bana karşı ayrı bir sert olan Miraç Beyi gözleri dolu dolu ve kızarmış bir şekilde görmek kahkaha atmama sebep olmuştu. O kadar masum gözüküyordu ki sanki bana sürekli emirler yağdıran sert adam o değildi."Sen bana mı gülüyorsun?" Dedi kaşlarını çatarak. Hoş geldiniz asıl Miraç Bey!
Güldüğümü anlamasın diye dudaklarımı birbirine bastırırken konuştu.
"Kaç kızım benden, yoksa seni soğan gibi doğrayacağım! " dedi. Sözünü bitirir bitirmez evde depar atmaya başlamıştım. Ben kaçarken o arkamdan gözleri dolu dolu geliyordu ve ben kahkaha atmamak için kendimi zor tutuyordum.
Sonunda merdivenleri çıktım ve bir odaya girdim. Kapıyı kilitledim Miraç Bey kapıyı döverken bende odaya baktım. Burasının geçen kaldığım-kalmak zorunda kaldığım-oda olduğunu fark ettim. İstemsizce gözlerim doldu.
Şimdiye kadar bu konularda hep hassas olmuş ve hep Allah'ın beni izlediğinin bilinciyle yaşamıştım. Bu yüzden büyük bir titizlikle yaşamıştım tesettüre girdiğim ilk andan bu yana. Ancak o gün elimde olmadan üzerimdeki feracenin çıkması beni istemsizce geriyordu. Ve bu da gözlerimin yaşarmasına sebep oluyordu.
"Aç kapıyı Elif Ada!" diyen Miraç Beyin sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp gözlerim sildim ve ardından kapıyı açtım.
"Hah şimdi yakaladım seni! " dedi ve kollarımı tuttu. Tüm düşüncelerim dağılıp az önce yaşanan olay aklıma gelince yine bir gülme geldi içimden.
Sende bi ağlıyon bi gülüyon..
Haklısın iç ses.
"Sen bana daha demin gülüyor muydun? Ve hala gülüyor musun?" dedi. Her kelimeyi tek tek bastırarak söyledi.
Dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Yoo, ne gülmesi(?) " dedim.
Yine gözlerime bakmaya başlamasıyla gözlerim odada dolanmaya başladı o ise aklına gelenle bir anda bağırdı.
"YEMEK! "
Miraç Güney
Neyse ki yemekler yanmamıştı. Şimdi ise Elif Ada'yla birlikte sofrayı kuruyorduk.
En son tabağı da koyup oturdum.
"Afiyet olsun" dedi ve karşımdaki sandalyeyi usulca çekip oturdu.
Elif...
O garip bir kızdı. Onu gördüğüm andan bu yana içimde bir sinir peydah olmuştu. Nedenini bilmiyordum. Ona sürekli dininden dolayı desem de tek sebebi bu değildi. Çünkü benimde müslüman arkadaşlarım vardı sebebi kesinlikle dini değildi. Ben sadece içimdeki sinire bu sebebi bulmuştum kendi kendime. Çünkü onu ilk gördüğümde içimde sinirin yanı sıra bir başka duygu daha vardı. Eğer adını koyabilirsem kaybedeceğimden korktuğum bir duygu. Hiçbir kadında hissedip de beni korkutmayan ama onda oluşan bir duygu...
Belki de sırf bu yüzden bu şirkette çalışmasını istemiyorum. Belki de onu görmezsem bu anlamsız duygu da yok olur.
Çünkü ben yenilemem. Daha öncesinde sadece bir kez yenildim, bu kez olmaz. Ben anneme yenildiğim gibi başka hiçbir kadına yenilemem...
Ben bu düşüncelere boğulmuşken, yemeği sessizce yiyorduk. Az önceki yaşananları hatırladım ve gülümsedim. Tıpkı karı kocaya benziyor-
Ne diyorum ben ya ne karı kocası, hem de Elif'le ben? ASLA!
Kaşlarımı çatıp karşıma baktığımda Elif Ada'nın uyuduğunu gördüm. Elinin üzerine başını koymuş uyuyordu. Neden bu kadar masumdu? Normalde de masumdu ama o ciddi ve sert ifadesini gördükten sonra masum halini düşünmek pek mümkün olmuyordu. Şimdi ise karşımda küçük bir bebek kadar masum bir şekilde uyuyordu. Kirpikleri güzel gözlerini örtüyor ve bana kahkahasını hatırlatıyordu. Neşe dolu güzel kahkahası.
Ne uykucu bir kızdı ama!
Sofradaki sürahiden bir bardak su alıp sinsice ona baktım.
Ve suyu aniden suratına dükmemle çığlık atarak uyandı.
"Noluyo be!" diyerek sıçradı.
"Hava sıcaktı, bende dedim biraz serinleyelim."
"Öyle mi? Peki o zaman beraber serinleyelim" dedi ve elimde yarısı dolu bardağı hızlıca alıp benim yüzüme serpti.
"N'apıyorsun kızım sen?"
"Hava sıcaktı, bende dedim biraz serinleyelim"
"Öyle mi?" dedim üzerine doğru giderken...
''Öyle." dedi korkak gözlerle bana bakıyordu.
Aramızda mesafe denen şey kalmamıştı elimi duvara koymamla zilin çalması bir oldu.
Hemen aradan sıyrılıp 'ben bakarım' dedi.
Bende arkasından gittim. Kapıyı açtık.
Babamı gördüm kaşları çatıktı.
İçeri girmeden
"Evleniyorsunuz!" Dedi.
DÜZENLENDİ.