NURDAN

69 3 4
                                    

N urdan yaratmış yaradan, sanki kendinden bir parçadan
U çsuz, bucaksız, derin ve sıg bir deryadan
R enksiz dünyama, huzur, özgürlük, ve ışık saçan.
D enizler gibi derin, tehlikeli, hırçın ammavelakin okadar da sakin, huzurlu ve doğadan.
A lnıma yazarsa eğer seni yaradan
N e derdim kalır şu gamlı yüreğimde, nede tasam..

Kitabımı yazmıştım, yayın evlerinden mailler geliyordu. Hepsi resmi maillerdi "Sn. Yazarımız sevilen bir yazar olmanız hususunda, hem fikiriz şirket ortaklarımızla, yeni yazmış olduğunuz kitabı, yayın evimiz olarak basmak istiyoruz. Bu durum ile ilgili görüşmek için 212 345 67 89 İlgili numaradan randevu alabilirsiniz." yoğun duygularla yazdığım kitabımı, duygusuz maillerin eşliğinde para avcılarına bastırmak içimden gelmiyordu. Bu yaşıma kadar hiç düzenli bir ilişkiye sahip olmamış olmama rağmen, gayet romantik, hisli, sadık, ve bir aile kurma isteğine sahibim, karşıma düzgün birisi çıkmıyor demeyeceğim fakat karşıma çıkan insanlar genelde zamanlama hatası yapıyor. Tam aile kurma istegimin olduğu zamanlar da karşıma eğlenmek isteyen hovarda kadınlar çıkıyor ve ben yanıldığımı anlayıp kendime kızarken "birdaha böyle düşünmek yok, evlenmekte nedir! Pompaya devam " diye öfkeyle kendimi dolduruyorum , işte tam böyle sinirli duygulara sahip olduğum zamanlar da yani yanlış zamanlar da karşıma evlenilesi ve sevilesi insanlar çıkıyor tabi ben oynaşmaktan başka bişey düşünmezken. Düzüşmek ve sevişmek ilişki içinde bulunan iki büyük aktivite olmakla birlikte ammavelakin Nurdan bana bunlar olmadan da ilişki kurulacağını öğretmişti sanırım dokunmadan sevmek nedir o göstermişti. Dokunmadan sevebilir miydi insan? Bir yemeğin tadına bakmadan? Bir oyuncakla oynamadan? Bir müziği dinlemeden? Sevmek mümkün olur muydu? Fakat Nurdan öyle güzel yaşıyordu ki hayattan bir beklentisi olmadan, tıpkı bir panda gibi yaşıyordu, keyf alıyor ve hayatta yapması gereken görevini yapıyordu. Mesela defteri günahla dolmuş olsa bile günaha girmekten korkmuyor, yaşamayı istiyor ve yaşıyordu. Tanışmamız da onun sayesinde olmuştu, Nurdan'ın küçük bir yayın evi vardı, bana bir posta göndermişti. Diğerlerinin aksine posta göndermişti. Mektubu elime geçtiğin de kendi el yazısıyla yazdığını düşündüm, yada zaten öyleydi, harflerin tamamı aynı boyda ve bütün harfler aynı olmuştu belli ki çok düzenli dikkatli ve yazmayı seven biriydi. Mektubunda öncelikle kendi hakkında bilgi vermiş "Merhabalar, ben Nurdan. İstanbul da küçük bir yayın evim var sizin bütün kitaplarınızı okudum, oyunlarınızın da bir çoğunu izledim. Açıkcası hayranınız sayılırım, sizin kitaplarınızı basmak en büyük hayallerimden, tabi sizin gibi büyük bir yazar neden beni tercih etsin ama en azından sizinle bir kahve içip tanışmak isterim" mektubu yazdığı kağıdın arka tarafına da adresini ve telefon numarasını yazmıştı. Akşam saatleri olduğunda onu telefonla aradım: Merhabalar Nurdan, dedim. Arayacağınızı biliyordum, dedi (henüz kendimi tanıtmaya fırsat bulmadan.) Pekala o halde eğer yarın uygunsan seni ziyaret etmek istiyorum birlikte bir kahve içebiliriz, dediğim de ses tonundan güldüğünü hissettim, tabiki yarın bütün gün yayın evinde olacağım dilediğiniz vakitte gelebilirsiniz, dedi. Anlaşıp telefonu kapattık, bu gece bir başka hissediyordum havadan dolayıydı sanırım kasvetliydi ve ince bir yağmur yağıyordu. Evimin ikinci katına çıktım, ormanı gören camın önündeki koyu yeşil kadife tekli koltuğun önüne bir sehpa yerleştirdim, bir fincan kahve hazırladım kendime ve yukarı çıkıp fincanı sehpaya koydum daha sonra merdivenin yanında duran ve sadece kasvetli havalar da kullandığım gramofona bir plak yerleştirdim ışığı kapattım ve koyu yeşil kadife tekli koltuğa oturdum. Odayı sadece kara bulutlardan fırsat bulup odamın içine kaçmayı başaran ışıklar aydınlatıyordu, kahveyi sıcakken hızlı içmeyi seviyordum, boğazımdan aşağıya mideme yolculuk ederken yakarak ben burdayım demesi hoşuma gidiyordu, kahvemden çıkan buharlar ayın ışığıyla ölmüş bedenlerden çıkan ruhlara benziyordu, ruh bedeni terk edince nasıl bir halta yaramıyorsa insan, kahvede öyle işte buhar tütmeyi bıraktığında bir halta benzemiyordu kahve, ben derin düşüncelere dalmış hayat ve varoluş hakkında düşünürken alt fonda gamzedeyim deva bulmam müzigi çalıyordu, müzigi duyuyor fakat dinlemiyordum. Vardım, yaşıyordum ve yazarlık yapıyordum peki ben dünyaya bunun için mi gelmiştim yani ben bu kadarlık adammıyım daha fazlası olmalıydım dünyanın okudugu bir yazar aynı zamanda resim çizip onları sergileyen ve bir ortam da ensturman çalabilicek seviyede müzikle uğraşmak istiyordum, pek fazla film izlemiyordum veya operaya, baleye, dansa gitmiyordum belki diğer erkekler gibi değildim ama onlardan daha fazla sanatla ilgileniyordum ve benimde artı yönüm buydu. Böyle geceler de karar alıyordum genellikle ve bundan sonra daha çok sanatın içinde olucaktım, gecenin karanlığını izledikten sonra uyuya kaldım. Sabah güneşin ışıklarıyla uyandım vücudum mutluluk hormonu ile dolmuştu adeta, anlamsızca mutluydum belki de gece kendimle yüzleşip, yeni kararlar almak iyi gelmişti. Hazırlanıp arabama atladım, Nurdan'ın yanına gittim matbaası, bana 40 dakika uzaklıktaydı. Oraya vardığım da benimle yaşıt, beyaz tenli, mavi gözlü, açık kahve rengi saçlı, hafif balık etli bir hanım vardı. Merhabalar Hamza bey bende sizi bekliyordum, dedi. (elimi sıkıca sıktı, elleri nemliydi.) İsterseniz köşede çay bahçesi var oraya gidelim, dedi. Olur dercesine ayağa kalkıp kapıyı gösterdim. Kalktık ve yürümeye başladık, çok güzel konuşuyor, her kelime cümlede önemli bir görevi üstleniyordu adete cümleden atılsa birisi, bütün konu darma duman olacaktı. Onu dinlerken sanki şiir dinletisinde gibi hissediyordum, belkide birazdan baletler gelip dans edebilir, kuşlar etrafımızda döner, üstümüze çiçekler yağardı diye düşünüyordum. Üstünde yoğun bir olgunluk vardı, ses tonu ise tamamen kendine özgü duruyor ve karakteristikti. Çay bahçesine gelmiştik, önümüze ince belli büyük bardaklarda çay geldi, bardaklar su bardağı ebatlarında olsada belleri inceydi. Nurdan ile sohbet etmeye başladık.
Sizin hayranınızım, sürekli takip ediyor ve her yazdığınızı okuyorum, dedi. Bu duruma alışıktım, bunun gibi beni çok seven okuyucularım vardı. Bende senin bastığın birkaç kitabı okumuştum , kaliteli eserler basıyorsun.
Ne kadar kaliteli olsalarda satılmıyor, sanırım kitaplar bu ülkede gerekli değeri bulmuyor.
Evet, kesinlikle haklısın. Sanat ile uğraşanlar değilde, insanlarla uğraşıp dikkat çekenler tanınıyor, kimse ortaya ne koyduğuna bakmıyor, dediğimde.
Neyseki sizin gibi iyi yazarlarımız var, dedi. Biraz daha muhabbetin ardından evime geri döndüm, Nurdan hoş bir kadındı fakat benim gibi bir uslanmaz zampara aşık olamazdı, onunla yaşayıp birlikte olmak istedim. Aradım akşam onu,
kitabımı sana bastıracağım.
Teşekkür ederim Hamza bey bu beni çok mutlu eder.
İyi akşamlar dileklerimizi bir birimize ileterek telefonları kapattık. Beni seviyor, saygı duyuyordu, samimiydi, iyi de bir kadındı. Neden Nurdan ile çalışmak varken, para avcılarına kendimi yem edeyim. Belki bu yüzden yeni bir BMW ye sahip degildim eskisiyle uğraşıyordum. Böyle yaşamaya mecburdum, çünkü onlar gibi olamıyordum. Ertesi gün evdeydim, bütün gün şarap içerek geçirdim, Nurdanı dahi unutmuş hiç birşey düşünmüyordum çünkü en sevdigim ikinci şeyi yapıyordum, doyasıya içiyordum. İçtikçe daha fazla alkole susuyor ve daha fazla içiyordum evdeki alkol bitince, sızmışım ertesi gün uyandığımda hava kararmak üzereydi. Nurdanı aradım davet ettim, geleceğini söyledi ve bende evdeki boş şişelerin dibinde kalan şarapları bir bardağa dökerek mix ettim. Koltuğa uzanmış televizyona bakıyordum, kapı çaldı. Kalkacak dermanı vücudumun en ucra köşelerinde aradım fakat bulamadım. Demekki daha fazla dermanım kalmamıştı, anahtar paspasın altında diye bağırmayı tercih ettim. Nurdan içeri girip beni bu halde görünce çok şaşırdı, haklıydıda. Bana sorsalar bende haklıydım. Oturttu beni, mutfağa gidip sert bi kahve yapıp geldi yanıma, ayılmam gerekiyormuş. Asıl senin sarhoş olman lazım, dedim. Kahveyi içtikten sonra beni banyoya götürüp kafamı soğuk suyla yıkadı. Odama götürüp, saçlarımı kuruladı, şarap damlaları dökülmüş gömleğimi çıkarttı ve temiz gömlek giydirdi. Koca bir çocukla ilgilenir gibi ilgilendi, kendime gelmiştim. Onu izlerken düşünüyordum, ne kadar iyi bir kadın, sevilesi bir kadın diye düşünüyordum ve tam o sırada sebepsiz yere içmek mantıksız geldi. Bu sebepsiz içişime bir sebeb bulmuştum, Nurdan'ı sevemiyor olmama içtim, döndüm ve ona dedim ki "sevemiyorum Nurdan, seven yerlerim yaralı" herşey yoluna girecek, merak etme , diyebildi sadece. Televizyonun karşısında ki uzun kanepe de yan yana oturuyorduk, kanalları dolaşmaya başladı. Bir yerde durdu ve birşey izlemeye başladı, bu filmi çok severmiş ne zaman çıksa izlermiş. Altımızda ki battaniyeyi aldı önümüzde duran masayı biraz daha yaklaştırdı, ayaklarımı tutup masanın üstüne koydu, üstüme battaniyeyi örttü ve oda yanıma aynı şekilde uzandı. Hiç konuşmuyor hatta hiç kıpırdamadan filmi izliyorduk. Reklam arası olduğunda birden aceleyle kalkıp mutfağa gitti, bişeyler yapıyordu yardım etmek için yanına gitmek istedim fakat vucudum da ki bütün derman stokları bittiği için yerimden kalkamadım. Reklam bitmek üzereyken kılı kılına yetişti elinde bir tepsi ile, sehpaya koyduğunda tepsiyi üstünde iki fincan kahve ve atıştırmalık bişeyler vardı. Işığı kapatıp yanıma uzandı, filmde tekrardan başladı, kahveyi içmek için hareket ediyorduk sadece, film bittiğinde kahvenin de sayesinde ayılmıştım ve uyumak istiyordum. "Neden bu gece birlikte yatmıyoruz" dedim. Olur yatabiliriz,dedi. Birlikte yatağa geçtik, uzandık üstümüzde pek fazla kıyafet yoktu fakat Nurdan sevişmek istemiyordu bende de hareket edecek güç yoktu, sevişip bu gecenin anlam ve önemini yitirmesini istemiyorduk. İkimizde uzanmış tavanı izlerken, "Hiç aşık olmadım" dedim. "Benim de hiç ilişkim olmadı" dedi. Beyaz teni okadar güzeldi ki normalde olsa onu yalamadan bir saniye geçirmezdim fakat dokunmuyordum bile, sadece dinliyordum ve anlatıyordum. "Pek çok yanlış ilişki yaşadım, çok tecrübe edindim fakat yanlışlıklar yaptım. Bundan sonra hayatımda deger verebileceğim insanlar olsun istiyorum hevesimi alacağım ertesi sabah uyandığımızda yabancı gibi hissetmicegim sevdikçe sevesim gelecek, uğruna kitaplar yazdıracak, beni eğitecek, sanattan anlayacak, saatlerce, filmler, kitaplar hakkında tartışabilceğim birisini istiyorum" böyle cümleleri ilk defa bir kadına anlatıyordum aslında onu etkilemek için yapmıyordum sadece anlatıyordum. "Ben Erzincan da doğdum, babam ve annem ayrı, babam Erzincan da yaşıyor. Annem de başka birisiyle evli adamı hiç sevmiyorum. Annemle aynı sitede oturuyoruz fakat ben ayrı yaşıyorum. Malesef ki lise mezunuyum maddi durumlar sebebiyle, fakat küçüklüğümden beri elimden kitap düşmez, çok severim kitap okumayı, şarkıda söylüyorum sesimin güzel olduğunu söylerler. Bende amatör olarak şiir yazmaya çalışıyorum, tabiki basılacak kadar değil." Kendini bana bu şekilde anlatmıştı pek ilgi çekici bir hayat degildi hatta acınılası bir hayattı baba sevgisi görmemiş yaşıtları gibi şanslı olamamış, halbuki Nurdan okadar güzel okadar masumdu ki en çok onun sevilmesi gerekiyordu. O maviş bakışları zaten yaralı bir ceylanın melun bakışlarıyla bire bir eşleşiyor ve bu hikayeyi bilen insanın yüreğine ok gibi saplanıyordu. O gece sırt sırta yattık, ayak tabanlarımız birbirine yapışık, dizlerimizi karnımıza kadar çekik uyuyorduk. Sabah uyandığımızda ikimizde aynı şekilde uyandık, ilk defa bir kadınla aynı yatakta ayrı ayrı yatıyordum ve sex yapmak istemiyordum sanırım insan oluyordum. Zaman huzurluyken çok çabuk geçiyordu, Nurdan kitabı bastırmış, çok güzel de satış yakalamıştık. İmza günlerine gidiyor, ordan çıkışta da kitabımın bu başarısını kutlamak için bir kaç yazar dostum ile bara gidip eğleniyorduk. Dostlarımı tanırsınız sizde, Cemal (cemal Süreyya), çars (charles bukowski), birde Neco vardı (Necip Fazıl Kısakürek) kız arkadaşları ile geldiler, bende Nurdanı getirmiştim. Masada alkol su niyetine tüketilirken, Neco anılarını anlatıyor masayı kahkahalara boguyordu. Neconun "geçen yine arkadaşlarla.." diye başlayan hiç bir cümlesine inanmıyor ama yinede gülüyorduk. Kitabın hakkında da konuşuyorduk beğenmişler ama cemal yine ukalalık yapacaktı eleştirmeden duramıyordu gerçi adam kendisini bile eleştiriyordu, sevdiğimizden pek takmıyorduk. Güzel içmiştik arabayı sürecek gibi değildim ama yinede Nurdanı da alıp arabayla benim evime geldik, evde de içmeye devam ediyorduk cila niyetine içerken, Nurdan gene kendisinden bahsediyordu. "Annem dünyanın en iyi, en güçlü, en dayanıklı insanı. Daha 24 yaşında, 2 tane çocuğu ile hayırsız bir kocaya kalmış ve sorumluluk alması gerekmiş bir kadın 24 yaşında çocuklarımın başında durup hep beraber mi aç kalsak yoksa işe girsem de büyüğü 6 küçüğü 3 yaşında iki çocuğumu evde yalnız bırakıp işe mi gitsem diye tercihler yaparken yetmezmiş gibi akşamları birde koca dayagına maruz kalıyormuş. Annem dünyada en çok değer verdiğim kişi onun mutlu olması için çabalıyorum sadece." dedi. Bu kız hayatını anlattıkça ona üzülüyor ve onu mutlu etmeyi istiyordum, acımak degildi bu sevdigim için yapıyordum. Birlikte yatagıma geçtik ve usulca yorganla yatagın arasına girdik, soğuk yatak uykumuzu kaçırmıştı ama yatakta uyumak dışında yapacak bişeyde kalmamıştı. Nurdan adeta evlenmeden olmazdı, zaten insan Nurdan'a kıyamazdı. Derin düşünceler eşliğinde uyuya kalmıştık ve sabah uyandığım da yanımda kimse yoktu, elimi yatagın üstünde gezdirdiğimde soguk olduğunu fark ettim. Kalkıp Nurdan'ı evde aradım ve sonunda mutfakta buldum kahvaltılık bişeyler hazırlıyormuş. İnsan bazen bir yuva kurmak ister, rüzgar da savrulmak yerine bir ağaca bağlanmak en azından ağacın bir dalına. Nurdan benim bağlanacağım ağaç olacaktı, çünkü köklerine güveniyordum. Her geçen günde bağlanıyor, birlikte eğleniyor ve aynı zamanda, imza günlerine gidiyor, kitabım hakkında konuşmalar yapıyordum. Arta kalan zamanlarımız da içiyor, karaoke barlara gidip şarkılar söylüyorduk ne yaptığımız pek mühim değildi. Önemli olan birlikte vakit geçirmek ve keyf almaktı. Bir ismi olmamasına rağmen iki aydır birlikteydik, sadece el ele tutuşuyor ve birlikte uyuyorduk. Sevgili olmanın farklı bir halini konu edinip işliyor ve çevremiz de ki ilişki öğrencilerine ders veriyorduk. Bir gün yolda yürürken bir kadın gördük, çöpü karıştırıyordu. Yanında 7-8 yaşlarında bir çocuk, kadının yanından geçen yaşıtları ve hem cinsleri kadına hor gözlerle bakıyordu. Tabiki kadın utanmış ve mahçup olmuştu, kim olmazdı ki hemen hemen aynı şartlara sahip olupta birisinin kocası diğerinin kocasından daha çok çalışıyor diye veyahut bir baba diğer babaya göre çocuklarına daha çok destek vermesinden dolayı bir kadın, bir eş, bir çocuk, bir bebek diğerlerinden daha zor şartlarda yaşıyor ne gruru umursuyor nede kendisini sadece çocuklarım diyerek çalışıyor. Bazıları gibi zevk uğruna yanlışlıkla hamile kalıp çöp kenarlarına, hastane önlerine bırakmak yerine ne olursa olsun diyerek o çocuklara bakıyorlar. Dünyanın en güçlü ve en mükemmel canlısı annelerdir, keşke anneler ölümsüz olsa, demişti göz çukurlarında damla damla yaşlarla. Yolda insanları umursamadan yürüyorduk ve oda bana bunları söylüyordu. Sonunda kendimizi barda bulmuştuk, böyle durumlarda bişeyler yapmak yerine içerek beynimizi bulandırıyorduk. Neco ve Cemil de ordaydı, daha sonrasında bize katıldılar. Neco yine çok içmişti oturduğu iskemlenin üstüne çıkarak
"Ak saçlı başını alıp eline,
Kara hülyalara dal anneciğim! 
O titrek kalbini bahtın yeline,
Bir ince tüy gibi sal anneciğim!

Sanma bir gün geçer bu karanlıklar,
Gecenin ardında yine gece var; 
Çocuklar hıçkırır, anneler ağlar,
Yaşlı gözlerinle kal anneciğim!

Gözlerinde aksi bir derin hiçin,
Kanadın yayılmış, çırpınmak için; 
Bu kış yolculuk var, diyorsa için,
Beni de beraber al anneciğim. "

şiirini okudu. Sarhoş olan insanlar alkış kıyamet içine düştüler. Nurdan'ı da alıp eve geldim, arabam yoktu taksiyle dönmek zorunda kaldık. İyiki de yoktu muhtemelen eve giderken karşıma çıkan ilk uçurumdan aşağıya atlardık. Neyse ki eve sağa salim varmıştık. Direk soyunup yataga girdik, bu sefer yüzlerimiz birine dönüktü, uzun bir bakışmadan sonra dudaklarımız buluştu. Aklıma cemalin yazdığı bir şiirin mısraları geldi.
".. Sen asıl bunlara bak bunlar dudakların  
Bunların konuşması olur öpülmesi olur  
Seni usulca öpmüştüm ilk öptüğümde.. "
ilk öptüğüm de, dedim alev aldı dudaklarım sanki masum bir tavşanı öldürüyordum, fakat etinin tadına bakmakta benim gibi aç bir avcıya büyük haz veriyordu. Dudaklarımız, dudak oluyor çok acıkmış da olsak keyfini çıkartarak yiyorduk. Dudaklarından dudaklarımı ayırmakta zorlanıyor olsam da, yanağından aşağıya doğru kayarak boyuna gelmiş derin derin emiyordum. Tek nefeste tek morluk bırakıyor, sanki bu bana aittir dercesine imzalıyordum ve  sonunda üstümüzde kıyafet kalmadığını fark ettim. Gögüs uçları nar taneleri kadar ve  gögüsleri ise kavun büyüklüğündeydi. Öpmek ve morluklarla imzalamak yeterince zevk veriyordu. Elim kalcasını kavradığın da harika bişeyle karşılaştığımı fark ettim. Dudaklarımı bir an olsun teninden çekmiyor, kalçasını da kavramış sıkıyordum. Kendinden geçmişti, çok zevk aldığı sesinden belliydi. O gece hiç durmadan sabaha kadar seviştik ve yorgun bir şekilde uyuya kaldık, uyandığım da yanımda sanki bir melek yatıyordu. Diğer kadınların aksine Nurdan sanki hala eski Nurdan'ıdi. Yatakta uzanmış keyf yaparken, dış kapım tekme ve yumrukla dövülüyordu. Koşarak kapıya gittiğim de gelen eski sevgilim Şuleydi, hala aramızda bişeyler var sanan bu kadın, sevişmek için arada ugrar ve çeker giderdi. Kapıyı açar açmaz içeri dalıp yatak odama giden Şule, yatakta Nurdan ile karşılaşınca buda hayat ile şulenin el ele verip bana attıgı bir kazıktı. Şule aldırış etmese de "Aşkım yatağında birisi var" dedi. Bu cümle Nurdan gibi temiz birine haddinden fazla ağır geldi. Kaldıramadı ve apar topar evi terk etti, suratım da 3 damla tükürdüğünü unuttu da terk etti. Defalarca aradım fakat cevap alamadım, kapısının önünde saatlerce nöbet tuttum bir kere cama çıkartamadım. Cemal, Neco ve çarsı da araya soktum genede pes etmedi ve kendi gibi berrak olan gururu ile beni terk etti. Nurdan' dan ayrıldıktan sonra altı ay bunalıma girdim, yemek yiyemiyor, gülüp eğlenmiyor, hayatta ki görevime son vermişler gibi hissediyordum. Ben, cemal, Neco gene içiyoruz. Neco dayanamadı, "göm be kardeşim bunu da mezarlığa" , dedi. "Gömmesine gömdüm de beni de yanına gömün Neco, dayanamıyorum" dedim. Mezarına yatırdım, elimde kürek bakıyordum, üstüne toprak atamıyordum. Bu mezar açık kalmalıydı ama şiir de yazılmalıydı, hatrı çok büyüktü. Neco, Cemal ve ben kafa kafaya verip yazdık bu şiiri ben mısrayı yazıyordum, önce Necoya sonra cemal'e bakıp onay alıyor alt satıra geçiyordum. Şiiri bitirip, mezar taşına yazdırdım fakat mezarını kapatmadım. Ne zaman birisini gömmeye gitsem onuda ziyaret eder öyle geri dönerim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 30, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Ah Şu KadınlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin