12

792 125 10
                                    

Sesimi duyuyor musun, Penelope?
Bak, yaklaş. Korkma, seni yemeyeceğim.

Buna tenor deniyor.
Benim tenorum.

Onun ,biricik tenorumun, ses aralığı C3 ile C5 arasında. Tenore di forza. Yani, yumuşak olduğu kadar güçlü de.

Yazdığım tüm bu büyük lafları söylemeye kalksaydım, akorsuz bir teli çekmişsin de o tel bir türlü durmak bilmeden kulağında ötüyor gibi hissederdin. Benim biricik tenorum çok incedir. Dişlerimi dökmek, dilimi sökmek isterdin —buna asla, asla ama asla izin vermezdim. Benim biricik tenorum çok incedir.

Sesimi duyuyor musun, Penelope? 

Babanın o gece kullandığı arabanın camlarını parçalarken sevimli mi sevimli tenorum arazide 135.820 Hz'e ulaşmıştı. Bu kırdığım siktiğimin rekoruydu.

Sıçrayan cam parçalarını gözümde hissettim, anlayacağın, kırık cam parçaları bile beni senden önce gördüler. Üstünde italik bir fontla Premier yazan balyozu her indirişimde bir cesete vuruyor gibi hissettim, bir mezarın üstünde Yo-Yo Ma'ya tepiniyor gibi histerik, pis ve aşık hissettim.

Böğürdüm.
120.990 Hz.

Araba aynı annen gibi kokuyordu.
Böğürtlenler, Penelope, sonbahar böğürtlenleri.
Eğer şansın olsaydı, yüzlerinde fırtınalar estireceğin böğürtlenler.

Kusana dek böğürdüm, 200'leri zorluyordum. Ses tellerimin canı cehenneme, bağırmayalı yıllar oluyordu. Penelope, sen bunu siksen anlayamazsın, sen her sıçtığımın günü bağırıyorsun.

Her şeyi ama her-bir-şeyin en son beş yıl önce yapmışım gibiydi. Premier hala elimdeydi, bir silah tutuyormuş gibi hissediyordum.

Bilmelisin diye söylüyorum tatlı mı tatlı Penelope, ben çok nadir yanılırım.

250 Hz.
O gece sahiden bir silah taşıyormuşum.

mide bulandırana kadarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin