Saat 7 ye gelirken, son hazırlıklarımı da yaparak kısa siyah, vücudumu saran askılı elbisemi üstüme geçirmiştim. Derin bir nefes alıp aynada son bir kez kendime baktım. Bu gece tek ihtiyacım olan şey sakin olmaktı. Çok geç olmadan evden çıkmam gerekiyordu, yoksa Kerim Arslan'ı kaçırabilirdim.Şeyda'nın arabasına binip, bana göre oldukça hızlı sayılabilecek şekilde Kerim Arslan'ın evine gelmiş, arabayı park ederek kilitli olmadığına şükrettiğim o heybetli kapıdan geçip, bahçe boyunca giriş kapısına doğru hızlıca yürümüştüm. Bahçenin temiz olması sayesinde zorlanmadan ilerledim, yoksa ayağımdaki topuklularla kara bata çıka yürümek imkansız olurdu.
Hava oldukça soğuktu ve incecik çorabım bu karlı havada ne yazık ki beni korumuyordu. Kabanıma daha çok sarındım ve havada belirginleşen nefesimi yakalarımı kaldırıp yüzümü de koruyarak artık görünmez duruma getirdim. Merdivenleri çıktım, kararlı bir şekilde zile bastım. Ama açan olmamıştı. Elimdeki telefona baktığımda saat 7 buçuğu gösteriyordu. Bu kadar erken gitmiş olamazdı değil mi?
Arkamı dönüp gerisin geri gitmeyi düşündüğüm anda kapı açıldı ve smokininin içinde oldukça can yakıcı görünen Kerim Arslan Akbatu görüş alanıma girdi. Bir an nefesim kesildi, nabız atışlarım benden izinsiz hızını arttırdı ve kalbim olması gerekenden daha hızlı kan pompalamaya başladı. Bana inanmayan bakışlarla bakıp, sıkıntıyla iç geçirdi.
''Dün açık ve net bir şekilde seni götürmeyeceğimi söylemiştim, burda ne işin var!''
''Söyleyeceğin hiçbir şey seninle gelmemi engelleyemez.''
Kararlı sesimin ardındaki çekingenliği hissedebiliyordum? Peki ya o? Onun hissetmemiş olmasını diliyordum.
Kapıyı açarak beni içeri çekti ve sırtımı dayadığı kapıyla kendi arasında, yüzlerimizin arasında sadece 1 mm lik mesafe kalana kadar yaklaştı. Soğuk nefesi şaşkınlıktan aralanmış dudaklarımın üzerinde gezintiye çıkmış, derin ve kısılı bakışları korkmuş bakışlarımı bedenim gibi hareket edemez hale getirmişti. Aramızda olan ellerimden güç alarak onu kendimden uzaklaştırdım.
Kızaran yanaklarımı umursamamaya çalıştım ama bu pek mümkün olmamış, huzursuzluğum sesime de yansımıştı.
''Eğer beni götürmezsen oraya tek başıma gelirim.''
Kolumdan sıkıca tuttu, sinirlendiğini görebiliyordum.
''Bana ültimatom verebileceğini düşünüyorsan, sadece aptallık edersin!''
Kolum acıyordu, ama kararlı bir şekilde hissettiğim acıyı görmezden gelip soğuk bakışlarına aynı şekilde karşılık verdim.
''Asıl aptallık eden sensin. Batuhan da benimle aynı fikirde. Kendinden başkasının düşüncelerini neden önemsemiyorsun?''
Bir süre karşılıklı olarak bakışlarımızla savaştık. Onun sert ve kırılamaz ifadesi pes etmeme sebep olacaktı, bunu hissediyordum. Söylediklerimi tartar gibi bir süre düşünceli bir şekilde durdu. Onu düşündürebilmiştim, kırılmaz sandığım kabuğunda bir çatlak oluşturabilmiştim. Küçük bir çatlak... Gözlerini gözlerimden çekmeden sıkıntıyla konuştu.
''Sadece kenarda bir yerde sessizce bekleyeceksin...''
''Tamam.'' diyen kısık sesim aramızda ateşkesin imzalanmasını sağlamıştı.
Kolumu tutan eli kayarak elimi tuttu ve kapıyı açarak beni tekrar bahçeye çıkardı. Terlemeye başlayan ellerimi düşünmemeye, elimdeki elini hissetmemeye çalıştım ama bu mümkün olmuyordu. Onun varlığını ne bedenim ne ruhum hiçbir zaman kabullenemeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPLANTI
ChickLitO, içimi donduran soğuk kahvelerin sahibi: Kerim Arslan Akbatu... Onun oyununda gergin bir ip üzerinde yürüyordum ve oyunu bitirip beni ne zaman yere düşüreceğini bilememek, bana ne zaman çelme takacağını kestirememek, sadece bu oyunun hükmen mağlub...