Dîvâr...3-düzenlendi -

171 38 58
                                    

"Hayat bitmiş gibi olabilir ama bak etrafına." dedi ve etrafı sunar gibi eliyle gösterdi. İkra onun yeşil gözlerinden gözlerini çekti ve etrafa baktı. Gerçekten devam ediyordu hayat her şeye rağmen. Herkese rağmen...

"'Bitmek' ne güzel kelime değil mi? " diye sordu İkra birden. Baran anlamayarak bakınca gülümsedi yere bakarak. Baran

"İkra biliyor musun ben ne demek istediğini anlamadım. Gülümse ama bana ne demek istediğini bi açıklasan?" dedi çocuk edasıyla. Yaşı 30'a yaklaşmıştı; fakat bazen öyle bir an oluyordu ki İkra'dan daha genç düşünüp hareket edebiliyordu.

"Bitmek... Hem son bulmak anlamında hem de yeni bir başlangıç anlamında." dedi ve oturdukları bankın yanında yeni açan çiçeklere bakarak devam etti cümlesine

"Çiçekler bitiyor görüyor musun?" dedi. Sonra çimenlerin yeşilliğinden gözlerini ayırıp Baran'ın yeşil gözlerine baktı. Daha gözleri gözlerinin üstündeyken "Hayat bitmedi." dedi. Baran ne demek istediğini anlamıştı. Ama hâlâ gözleri birbirinin gözlerindeydi. İkra gözlerini kaçırdı ve kesik kesik derin bir nefes aldı.

Baran ona hâlâ bakıyordu. Birden "Türkçe'yi ana dilin gibi konuştuğunun farkında mısın?" diye sordu. İkra küçük bir tebessüm edip

"Evet. Ama ben zaten Türkçe'yi de biliyordum ki." dedi. Baran anlamadığını belli eden bir bakışla ona bakıyordu. İkra "Bilmem. Garip ama Türkçe'yi biliyordum. Üç yıl da burda kalınca tam konuşmaya başladım." dedi vr saate baktı "Namaz geçmeden kılıyım. Anlatırım inşallah bir ara." dedi ve ayağa kalktı.

Umud'u kaybetmişlerdi ve üstünden üç ay geçmişti. Umud İkra ile yatmak istemişti o gece. İkra onu kırmamıştı ve yanına yatmıştı. Sabah ise cansız bedeniyle uyanmıştı. Ölüm işte böyle bir şey; ansızın... İkra sonradan öğrenmişti Umud yetimdi. O yüzden böyle sıcaktı insanlara, özellikle İkra'ya... İkra da abla şefkatini görmüştü belki. Belki de anne şevkatini bunu sadece o biliyordu ve O'da görüp gitmişti.

Baran ve Melek onu bu zamanda yalnız bırakmamışlardı. Özellikle Baran o sabah İkra sakinleşsin diye harap olmuştu. Çılgına dönmüştü, bağırmak etrafı dağıtmak, ağlamak istiyordu ama sadece boş boş duvara bakıyordu. Umud kalp hastasıydı ve sona gelmişti. Erken teşhis koyulsaydı belki böyle olmazdı diye düşündü. Ama Umud'un Allah tan başka kimsesi yoktu ki...

İkra evde ders çalışırken "Umud'u özledin mi?" diye sordu kafasında ki ses. İkra onu duymamazlıktan gelmek istedi ama susmuyordu. Melek'e seslendi ve "Melek bi gelir misin? " dedi. Melek gelince bir soruyu anlayıp anlamadığını sordu. Aslında Melek ve İkra birbirlerine çok benziyorlardı. Huyları fazla benzemese de yüz tipleri falan sanki aynıydı. Bunu ilk Baran farketmişti.

Melek anlatırken O daha konuşuyordu kafasının içinde. İkra ne kadar duymamak istese de duyuyordu işte.

"Umud'un katili de sensin bi nevi. Ne de olsa öldürmeye alıştın değil mi, sıradaki kim?" diye sordu ve Melek'e bakarak "Yoksa sırada ki kurbanın Melek mi? Ben sadece çocukları öldürdüğünü sanıyordum. Yanıldım mı?" dedi.

İkra'nın gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Bir gözyaşı deftere düştü. Sonra bir daha ve bir daha... Melek kafasını kaldırdı ve ona bakarak anlatmasını istedi. İkra çaresiz bir yüz ifadesiyle ona bakarak "Anlatamam" dedi. Melek sadece sarıldı ona göre ama İkra için sarılmaktan öte bir şey yapıyordu.

İkra üniversiteden çıktı ve yürümeye başladı yolda. İçinde bir dert vardı ne olduğunu kendi dahi bilmediği. Melek çoktan eve gitmişti bile. Kitap almak için kitapçıya gitti ve kitapların kokusunu içine çekti. Her kitap başka bir dünyaya açılan kapı gibiydi. Gezerken bir kitaba rastladı. Bu kitap Baran'ın uzun süredir aradığı kitaptı. Telefonu çıkarttı ve ona hâlâ kitabı arayıp aramadığını sordu. Baran sanki elinde mesaj bekler gibi hemen cevap verdi "Evet ama bulamadım." yazdı. İkra "O zaman buluşalım veriyim buldum kitabı." yazıp yolladı.

Dîvâr Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin