3.BÖLÜM

187 23 8
                                    



Medya- Baran



Bölüm şarkısı; Seksendört- şimdi hayat

Bakmakla yükümlü olduğumuz ne çok şey vardır. 'Emanet' diye bir kavram işin içine girince ne kadarda zor gelir insana. Onu koruyup kollarsın. Gözünden bir tek yaş geldiğinde kendini sorumlu tutarsın. Üzerinde tütersin adetâ.

Baran... Oda anne ve babamın emaneti. Onun gözünden yaş gelemesi bir tokat gibi yüzüme vuruyordu. Kendime yüklenilen sorumluluklarla başa çıkıyorum bir anda. Ben sadece 21 yaşında bir öğrenciyken anne ve babamı kaybettim. Şimdide onlar emanetine -Baran'a- bakmakla yükümlüyüm. Ona hem annelik hemde babalık yapmaya çalışıyordum. Evet. Annemin ölümü daha yeni olmuş olabilir ama annem benim Baran'a bakmadığımı görürse çok kızar. Ne biçim ablasın der.

Koşar adımlarla mezarın yanına gittim. Yağmur bastırmıştı. Kim bilir Baran kaç saattir buradaydı. Gözleri ağlamaktan şişmişti. Fakat bu haliyle bile o kadar masumduki. Annemin yanında olunca böyleydi demekki.

Yanına eğilip Baran'ı uyandırmaya çalıştım. Burada daha fazla kalırsa hasta olucaktı.

Baran bir anda irkilip"anne" diye bağırarak uyandı. Beni görünce biraz afallafı sonra tekrar toprağı okşamaya başladı. Yavru kedi gibi öylece bakıyordu mezara.

"Abla annem üşümüştür değil mi? Baksana hava ne kadar soğuk, yağmurda yağıyor. Keşke battaniye getirseydim." Dedi. Onu böyle görmek göz yaşlarımı akıtmaktan beni alı koymadı. Hani neredeydi eskiden ben olgunum diye gezinen kardeşim? Çökmüştü bir anda. Bütün dünyası yıkılmıştı.

"Annem cennette... Orası o kadar güzel ki annem üşümüyor bile. Ama bak eğer sen daha fazla burada durursan annem üzülür" dedim bir solukta. Hala toprağı okşamaya devam etti. Onun gibi bende okşadım. Yağmurdan dolayı toprak çamurlaşmıştı. Ama yinede burası annem kokuyordu. Her insanın o öz kokusu vardır ya burasıda öyle kokuyordu işte.

"Üzülür değil mi?" Dedi kafasını kaldırarak. Bende hafamı sallamakla yetindim. Erdem'e dönüp Baran'ı alması için kaş göz işaretleri yaptım. Baran'ın omzundan tutup onu kaldırdı. Onlar arabaya doğru ilerlerken annemle konuşma sırası bendeydi. Toprağı okşayarak göz yaşlarımın toprağa düşmesine izin verdim. Benimde üzülmeye içimi dökmeye hakkım vardı. Neden hep başkalarını düşünüyordum ki? Annem için üzülmeyi bile unutmuşum.

Ellerimi topraktan çekip ayağı kalktım. Ellerim baya bi çamur olmuştu. Cebimdeki peçeteyi çıkartıp elimi silerek arabaya doğru ilerlemeye başladım.

Baran arka koltukta en sola oturmuş hissiz bir şekilde dışarıyı izliyordu. Artık ne yaptığını, ne düşündüğünü bende anlayamıyordum. Tek anladığım içinde onu hayata küstürecek bir durumda olan yara vardı.

Ön koltuğun kapağını açıp arabaya bindim. Diğerlerine haber vermem lazımdı. Telefonumu çıkartıp kişilere girdim. Tam Ezgi'yi arayacağım sırada Erdem bana dönüp "ben haber verdim" dedi. Kısa bir tebessüm edip önüme döndüm. Onlarda yıkılmışlardı. Erdem eskisi gibi neşeli değildi. Sadece boş bakışları vardı. Tamam zaten ondan neşeli olmasını da bekleyemezdim ama benim yüzümden böyle olması beni üzüyordu.

Sonunda evin önüne gelmiştik. Saat 8 olmuştu. Yağmur hala dinmemişti. Karın o saf havası gitmiş, üzüntülü günlerin anası yağmur gelmişti. Yağmur kötü değildi. Üzüntülü günlerde gelmesinin sebebi insanların içindeki sıkıntıyı damlalarla temizleyip geçmekti. Baran ise hiç konuşmuyordu. Sadece arada öksürüp duruyordu. Kim bilir kaç saattir mezarın başındaydı. Hasta olması muhtemel bir şeydi.

ŞİZOFREN -askıda-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin