YENI YER

82 11 15
                                    

Gözlerimi açtığımda güneş doğmuştu bile . Babam ve annem uyanıklardı.
-Günaydın millet dedim gülerek ama her yanım sızlıyordu boynumda tutulmuştu.

-Günaydın uykucu dedi ikisi birden .

Boynumu sıvazlarken -Daha çok var mı baba . dedim.
-Birkaç dakika sonra varmış olacağız prenses.

Babam genellikle bana prenses diyordu buda benim cok hoşuma gidiyordu. Yolu seyre daldım ormanlıktı yolun her iki tarafı, ağaçlar çok uzundu ve yeşilin her tonu vardı içimden birses burayı çok seveceğimi söyledi ve yüzümü bir gülümseme sardı. Íçim bi tuhaf olmuştu ...

Az ileride büyük bir çeşme vardı çeşmeye yaklaştığımîz zaman babam arabayı durdurdu.

-Hadi bayanlar inip bi hava alalım elimizi yüzümüzü yıkayalım dedi . Annem ve ben başımızla onayladık ve hep birlikte indik araçtan

Çeşmenin önüne geldim elimi ve yüzümü güzelce yıkadım sonra birazda su içtim su buz gibiydi ve ilk dokunduğum andan beri titrediğimi farkettim.Doğruldum ve anneme yer verdim arabaya doğru yürüdüm bir şişe aldım çünkü su doldurmak istiyordum o sırada yanımda bir motorbisiklet geçti ve çeşmenin yanında durdu üstünde ki kişi kaskını çıkardı bende oraya doğru yürüdüm...

Benden en fazla iki yaş büyük görünüyordu uzun bi boyu vardı ve yapılı gözüküyordu her haliyle spor yaptığı belliydi arkası bana dönüktü ama çok hoş bir fiziği vardı

Yüzünü merak ettim farkında olmadan tam arkasında durdum nedense, anne ve babama dönerek

-Günaydın efendim dedi . Çok güzel bir ses tonuyla nazikçe   söylemişti. Bizimkilerde karşılık verdiler samimi bir şekilde

-Buralı değilsiniz galiba dedi arkası bana dönüktü ama gülerek söylemişti .Babam da kafasıyla onayladı

-Biz kasabaya atanan yeni doktorlarız  dedi tebessümle babam .

-Öyle mi efendim kasabamıza hoşgeldiniz dedi şaşırmış bir ses tonuyla. -Hoş bulduk bunu da annem demişti.  Çocuk elinde ki şişeyi doldururken sordu

-Efendim bi isteğiniz varsa yardım edebilirim
-teşekkür ederiz oğlum dedi babam güler bi yüzle çocuk başını eğerek selam verdi iki adım geriledi  tam arkasına döndüğünde bi anda çarpıştık bunun etkisiyle ikimizden de tiz bi çığlık koptu. Bir adım geri sıçradık ve o an tam beş saniye  göz göze kaldık ..
Hafif koyu kumral teniyle açık bal rengi gözlerinin uyumu mükemmel gözüküyordu kahverengiye kaçan siyah şekilli saçlarıysa bu uyuma ayak uyduruyordu çok karakteristik güzel bi yüzü vardı aynı zamanda uzun kirpikleri gözüme takıldı Allahım bu ne böyle dedim içimden hayranlıkla. Kisaca mükemmel bir yüze sahipti bununla birlikte giydiği deri çeketide ona daha erkeksi bi hava katıyordu ...
Evet bunların hepsini beş saniye de farketmiştim , beş saniye deyip geçmemek lazım oldukça uzun bir süre kullanabilene tabi :)

Bu beş saniyeden sonra hayatımda yapabileceğim en saçma konuşmayı yapacağımı nerden bilebilirdim ki..

-önünü görmüyor musun sen acaba dedim bi anda

-Neee! dedi şaşırmış bir ses tonuyla

-Haa bide sağırsın herhalde . Ben ne saçmalıyordum böyle biri beni sustursun.

-Kusura bakma da arkamda duran sendin senin önüne bakman lazım dedi hala şaşkınlık içinde ve sonra
-bu arada sağır falan da değilim ve sen bi göz muaynesine gitsen iyi olacak emin ol sana çok faydası dokunacak dedi dalga geçerek
Nee... ne.. ne.. bu şimdi bana laf mî soktu seni ben varya...

-Pardon ama insan bi arkasında ne olduğunu hisseder  hissetme duyun yoksa bu benim hatam değil ayrıca gözlerim çok iyi görüyor seni çok bilmiş. Dedim gözümü devirerek tam ağzını açacaktı annem devreye girdi

-Dicle hersey yolunda mı kızım

-Eveet anne geliyorum dedim  suyu doldurduğum gibi ona bakmadan arabaya doğru ilerledim. Motorun sesini duyduğumda refleks gereği o tarafa döndüm ve bana baktığını farkettim tabi pekte güzel bakmıyordu.Dişlerini sıktığını anlamıştım biraz korksamda bozuntuya vermeden sinsice baktım ve dudağım yana doğru kıvrıldı hemen koltuğa oturdum uzun bir nefes verdim Aman Allahım ben ne saçmaladım az önce diye geçirdim aklımdan neyse ki bir daha görmem sorun yaşamam umarım  dedim...

Bir kaç dakika sonra kasabaya geldik çok güzel görünüyordu bütün evler renkli ve en fazla üç katlıydı hepsinin dışı da aynı mimarideydi . Hayatım boyunca hep böyle bir yerde yaşamak istemiştim .Her evin önünde meyve ağaçları vardı evlerin içi krem rengi çerçevesi ise kahverengi olarak iki rengin mükemmel uyumuyla yapılmıştı  etrafînı da çok hoş bi nehir tamamlıyordu...
Babam şirin bir evin önünde durdu ve -işte yeni evimiz dedi gülerek. Babam daha önce buraya eşyalarımızı getirtip düzenlemişti sadece küçük çaplı bir temizlik gerekecekti...

Annemle birbirimize baktık  halimizden memnun bir sekilde gülümsedik sonra babamın kapıyı açmasıyla bavulları alıp içeri girdik ..

Ev tam anlamıyla mükemmel görünüyordu küçük bir koridordan içeri girdik büyük bir salon karşımıza çıktı babam çok güzel döşemişti. Sağ tarafta da Amerikan tarzı mutfak vardı. Salonda büyük bir televizyon karşımızdaydı duvara dayalı l koltuk tam televizyona göre ayarlanmıştı ilerde ise altı kişilik beyaz bi yemek masası vardı her yer o kadar güzel döşenmişti ki ağzım bir saat açık kalmıştı ki annemin dürtmesiyle kendime geldim

-Hadi canım yukarı çıkıp biran önce yerleş kahvaltı hazırlayıp çağırırım seni
Başımla onayladım ve yukarıya doğru uzanan merdivenlere baktım

-Tatlım prenses kesinlikle burayı çok sevmişe benziyor. Babam o ela gözlerini kısarak güldü , annemde onayladı

-Kesinlikle haklısın baba burası bi harika dedim ve sarıldım ona

-Begendigine sevindim kızım bide odana bak istiyorsan dedi ve göz kırptı
  Babamın demesiyle merdivenlerden yukarıya çıktım ilk odanın üstünde          ' Dicle ' yazıyordu hemen odanın kapısını açtım ve gördüğüm manzara karşsında o kadar çok duygulandım ki babama söylediğim her şeyi yapmıştı ...

    Yatak ortaya kurulmuştu ve çift kişilikti yanındaki duvara  boydan boya bir makyaj aynası konulmuştu aynanın hemen yanına krem rengi tatlı bir elbise dolabım vardı yatağımın örtüsü siyah renkteydi  krem çiçeklerle süslenmişti kapını sağınada çalışma masası ve krem rengi bir kitaplık vardı pencerenin yanına babam iki küçük koltuk yerleştirmişti kesinlikle odam süper gözüküyordu ...

  Hemen 'HOPE' diye kendi tasarladığım bir tabloyu kaldırıp duvarıma yapıştırdım. Hope ingilizce de 'umut' anlamına geliyordu ve umut benim felsefemdi hatta öyle ki bazen Umut adında biriyle evlenicem derdim...
Odamı temizledim eşyalarımı yerleştirdim hersey tam yerinde gözüküyordu...
-Dicle kızım hadi aşağı gel kahvaltı hazır
-tamam geliyorum
Annem ne zaman diyecek diye merak ediyordum resmen açlıktan düşüp bayılacaktım . Kahvaltımızı yaptık ve ikisine de odam için teşekkür ettim...

*Arkadaşlar yeni kitap yazıyorum ve desteklerinizi bekliyorum şimdiden teşekkürler :)*

Yönetmen BEN Başrolümde SEN..Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin