Siyah çizmeli çocuklar

159 13 0
                                    

Gürsu Hanımın tiz ve yüksek sesiyle kitapta yazanları okuyordu, biz de bir yandan deftere not alıyorduk.

Ders bitmesine 5 dk kalmıştı. Bu ders geçmek bilmiyordu.

Fen dersini seviyorum ama aynı konuyu bir haftadır görmekten bütün sınıf boğuldu. Herkes başka bir şeylerle ilgileniyor. Ben deftere bir şeyler çiziktiriyorum, Ceyda ve Yağmur dedikodu yapıyorlar, Ardalar Buselerle fısıldaşıyorlar.

Barış... Barış, Arda'nın yanında oturuyor ama Buse'nin Amerika'dan yeni aldığı kiraz aromalı dudak parlatıcısı hakkındaki konuşmasını, Arda gibi dinlemiyor. Belki de dinliyormuş gibi yapıyor. O, pencereden uzaklara bakıyor, düşünüyor. Belki de hayaller kuruyor. Binaları, caddeleri, insanları izliyor, anlamaya çalışıyor.

Belki de, sanmadığım kadar bana benziyordu bu çocuk. Belki de, bu yüzden arkadaş olmuştuk, iyi anlaşıyorduk. Bana benziyordu, bana gerçekten benziyordu.

"Arkadaşlar, öğleden sonraki dersimizde ikili gruplar halinde fen laboratuarındaki deneyimizi gerçekleştireceğiz. Sizi ikili gruplar halinde hazırladım. Bütün yıl bu gruplar halinde deneylerimizi gerçekleştireceğiz."

Bir anda tüm sınıf uyandı. Herkesin gözü faltaşı gibi açılıp Gürsu Hanım'ın suratına baktı.

Hep bir ağızdan "Yaaa!" sesleri yükseldi. Rahatsız edici, büyük bir gürültü koptu. Gürsu Hanım sınıfı susturmaya çalışıyordu. Görünüşe göre kendi laboratuar partnerlerini seçememek tüm sınıfı üzmüştü.

"Deney partnerlerinizin yazılı olduğu tablo, laboratuar girişinde asılı olacak. Kendi sınıfınızı ve isminizi arayıp bulun. Eşleşip beni orada bekleyin."

Zil çalmıştı. Herkes öfleyip püfleyerek koridorlara dağıldı. Dolabıma küçük adımlarla yürüdüm, fen kitaplarımı yerleştirerek geometri kitabımı aldım, sınıfa doğdu ilerledim.

Akşam üstü olmuştu bile. Zil çaldığı gibi herkes Gürsu Hanım'ın dediklerini yaparak fen laboratuarına geldi.

Minik tablonun orada kocaman bir kalabalık vardı, tek gördüğüm birkaç harften ibaretti ve birkaç kafa. Herkes birbirinin üzerine çıkacaktı neredeyse. Sonunda ismimin yazılı olduğu bölümü gördüm.

"Mira Karataş ....... Barış Ufuk"

Midemde acı bir yanma hissi oluştu, ellerim buz gibiydi, her zamanki gibi.

Barışla mı eşleşmiştim? Tüm yıl boyunca yapacağımız deneyleri onunla mı yapacaktım?

Yüzümde nedenini bilmediğim hafif bir gülümseme oluştu. Midemdeki o tatlı yanma şiddetlenmişti sanki, bu acı mı beni mutlu ediyordu yoksa?

Barış sınıfa sonradan geldi, deney partnerlerinin yazdığı tabloya birkaç saniye baktı, parmağıyla ismini aradı. İsmini bulunca bu sefer kalın parmağını ismimin yazdığı yere götürdü. Tabloya arkasını dönerek yanımdaki sandalyeye oturdu.

"Deney partneriymişiz demek ki."

"Evet. Neden ki, mutsuz musun bundan?"

"Saçmalama güzellik."

Gülümsedim, ama gülümsediğimi ondan gizledim. Gülümsememi yok etmek, dikkatini dağıtmak için sınıfa göz gezdirmeye başladım.

Gürsu Hanım yapacağımız deneyi açıklarken, Buse talimat kağıtlarını dağıtıyordu. Bizim masaya gelince Barış'a dikkatlice baktı ve gülümsedi. Barış ta ona gülümsedi.

Birden yan masaya geçti. Bize kağıt vermemişti, bunu kasıtlı yapmıştı! Herkesin kağıdını tek tek dağıttıktan sonra ona seslendim.

"Şey, Buse? Bize kağıt vermedin."

"Ayyy, benim hatam!" dedi, yüzünde sinsice bir gülümseme vardı. Barış'tan gözlerini bir saniye bile ayırmadan "İşte kağıtlarınız! Siz ikinizi unutmuşum, özür dilerim. Ah, Barıştı, değil mi?"

Başını evet anlamında salladı Barış. Buse'ye geri gülümsedi. Yüzümü buruşturarak kafamı çevirdim.

Neydi bu şimdi? Bu kız neyin kafasını yaşıyordu? İçine düşmediğin bir Barış kalmıştı e mi Buse'ciğim!

Bana neler oluyordu? Kıskanıyor muydum?! Hayır, hayır. Öyle bir şey olamaz, im-kan-sız!!!

Bana uymaz, ben nasıl kıskanç bir tip olabilirdim? Zihnimi bu kötü düşüncelerden kurtarmak için savaşıyordum adeta. Bu düşünceler berrak zihnimi bulandırıyordu, git gide kaybediyordum kendimi.

Bu çocuk yüzünden hayatımda hissetmediğin şeyleri hissetmiştim. Daha bana hissettirdikleri yeni başlıyordu, buna emindim.

"Her bir masaya, bir kurbağa bırakacağım, her biri baygın halde ve deney onaylı. Kurbağayı kesin ve organ yapısını inceleyin. Her bir organın yapısı hakkında en az 5 cümleyi dağıtılan kağıtlara geçireceksiniz, bu performans görevi notu olarak geçecek. Hepinize kolay gelsin."

Beyaz laboratuar önlüklerimizi üzerinize geçirdik. Deney talimantlarını ve malzemelerini okumaya başladım. Ardından baygın haldeki iğrenç kokan masum kurbağaya baktım.

Barış, bıçağı kaptığı gibi kurbağanın karnına derin bir yarık açtı. Minik kurbağanın karnından kanlar dökülmeye başladı.

Normalde kandan korkan biri değilimdir ama midem o kadar bulanmıştı ki gözlerimi kapatmak zorunda kaldım.

Barış ise çok rahat görünüyordu. Sanki daha önce bunu yüzlerce kez yapmıştı; ustaca açmıştı o dümdüz kesiği.

Kurbağanın organlarını inceleyerek notlar aldık.

Deneyin her dakikasında Barış'ın bana bakışlarını yüzüme hafif ve ılık bir rüzgar değmişçesine hissediyordum. Bundan gerçekten rahatsız olsam da, hoşuma gitmeye başlamıştı.

...

Okul sonrasında kızlarla evlerimize yürüyorduk. Gülüşmelerimiz, sessiz sokağı gürültüyle dolduruyordu. Evime doğru olan yöne giden yolun önündeki kavşakta ayrıldık. Aniden şiddetli bir havlama sesi kahkahalarımızın yerini aldı. Ne olduğunu anlamamıştım. Her şey çok çabuk olmuştu.

Dev kadar, korkutucu, öfkeyle dolu gözleriyle bana hırlayan bir köpeğin karşımda durduğunu gördüm. Ağzında spor çantamın olduğunu farkedince yüzüme bir tokat yemiş gibi olmuştum.

Köpek hızlıca koşarak beni ıssız bir mahallenin arka sokaklarına sürükledi. Etrafta her çeşit çöp vardı, sokaklar pisti, bakımsızdı. Duvarlarda sprey boyayla yazılmış yazılar ve kan izleri vardı.

Köpek çantamı siyah botlu geçlerin ayaklarının önüne bıraktı ve oradan uzaklaştı.

Siyah çizmeli çocuklar mı?!

Hemen suratlarına baktım. Bir tokat da şimdi yemiştim. Bunlar Arda'lardı. Başka kim olabilirdi ki?

"Vay vay vaaay... Güzel başkanımız gelmiş... Miracım, bu ne sürpriz?" dedi Arda, alaycı ve ürpertici bir sesle.

O kadar çok korkuyordum ki, kalbimin atış sesi kulaklarımda çınlıyordu.

Oradan kaçmayı düşündüm ama sonra gözüm Barış'ın gözüyle buluştu. Gözlerimdeki korkuyu sezmiş olacak, endişeyle bana bakıyordu, "Korkma Mira." der gibi.

"Oyunumuza katılmak istersin diye umuyorum. Barış, bıçağı çıkar."

Barış gözlerini kocaman açarak Arda'ya baktı. Fakat çaresiz bir ifadeyle elini cebine soktu ve bir çakı çıkardı.

Arda sinsice gözlerini üzerimde gezdirdi. Onun bakışları Barış'ınkinin aksine, yakıyordu. Hınzırca güldü.

"Oyun başlasın."

Kar BeyazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin