Hortumun güçlü darbeleri bir evi daha yerinden söküp yuttuğunda artık jöle kıvamına gelen dizlerimin beni daha fazla taşımadığını anlayarak yere çöktüm. Giederek güçsüzleşen bedenimle büyüyen hortum, bir binayı sökmüştü bu sefer yerinden. Herkes çığlıklarla kaçışıyordu. Saçlarım, tokat gibi gelen kuvvetli rüzgarın etkisiyle uçuşurken bir kol beni olduğum yerden sürükleyerek kaldırdı. Yüzüne gelen darbe, yalpalamamı sağladı. Başımı çevirdiğimde Barış'ı görmüştüm. Bana o tokadı o atmıştı, rüzgar değil. O kadar hızlı vurmuştu ki, dengemi kaybetmiştim ve hortumun olduğu tarafa doğru düşmüştüm. Şimşeklerin haykırışlarıyla bütünleşen hortuma doğru süzülürken bağırdım: "Barış! Beni bırakma!"
Dıııt, dıııt, dııııt.
Alarmımın kulak tırmalıyıcı sesiyle irkildim ve gözlerimi açtım. Yatağımda güçlükle doğrulduktan sonra etrafıma şaşkın şaşkın baktım. Ne bir hortum, ne yankılanan çığlıklar, ne şimşekler, ne de Barış vardı. Sadece odamı görüyordum.
Tanrım... Sadece bir rüyaymış!
Yorganımı üzerimden bir hışımla savurarak yataktan kalktım. Buz gibi yerler ayaklarıma tokat atıyordu sanki. Hemen daha fazla üşümemek için dizaltı okul çoraplarımı giyip üzerime formamı geçirdim.
Hızlıca saçımı örerek Forever 21'den aldığım havalı, mor bir tokayla bağlayıverdim. Koluma pembe saatimi taktım ve salona koştum.
Bir tek kuş sütünün eksik olduğu görkemli bir masa hazırlanmıştı. Annem kalem etek üzerine bembeyaz ütülenmiş bir gömlek giyiyordu, saçlarıysa mükemmel denebilecek kadar hoş gözüküyordu ve topuz şeklindeydi. Yanaklarında hafif kavun içi bir allık ve incecik dudaklarında parıltılı bir dudak parlatıcısı vardı. Babam ise takım elbise giyiyordu ve çok şık görünüyordu, yeni traş olmuştu; ayrıca mis gibi Calvin Klein'in erkek parfümü kokuyordu.
Birlikte masaya oturup ve bir güzel yedikten sonra ben servise, onlar arabaya atlayıp evi bomboş bıraktık.
Bugün okuldan sonra antreman vardı. Barış da gelecek miydi acaba? O günden sonra onu görmemiştim.
Servis bizi okulun geniş demir kapısında bıraktığında koşarak sınıfıma gittim.
...
Off, çok geç kalmıştım! Bu kadar oyalanmak mı zorundaydım sanki?! Spor çantamı taşımaktan kolum kopacaktı zaten! Bir de bağacıklarım çözülmüştü, az daha düşecektim birkaç metre öncesinde.
Sonunda soyunma odasına gelmiştim, kapıyı sertçe açarak gözlerimle odayı inceledim. Terler içindeydim. Yağmur, Zehra, Bahar, Leyla ve Ceyda ile karşılaştım. Henüz çok fazla insan yoktu. Derin bir oh çektim, daha vakit vardı.
Onlara sıkıca sarılarak giyinmeye başladım. Üzerime kırmızı amigo kız formasını geçirirken bir yandan da ponponlarımı düzeltiyordum.
Sahaya geldiğimizde orayı kaplayan tek şey bizim yankılanan gülüşmelerimiz olduğunu farkettim. Sanırım henüz erkekler gelme-
Kulak tırmalıyıcı bir düdük çılığıyla irkildim ve kafamı top seslerinin geldiği yöne çevirdim. Sözümü yarıda bırakmakla kalmamış, nefesimi kesmişti bu top sesleri. Barış'a gözüm ilişti, her zamanki çekiciliğiyle topu aynı yönde durmaksızın sektiriyordu.
Çeşitli akrobasi ve cimnastik figürleri yaparak tezaurata başladık. Bizim verdiğimiz coşkuya basket sayıları artarken Ceyda'nın nefesini kulağımda hissettim. Mini eteğiyle, karışmış ponponlarıyla ve kırmızı yanaklarıyla çok tatlı gözüküyordu.
"Barış seni dikizliyor." diye fısıldadı.
Kafamı hızlıca Ceyda'ya çevirerek ona baktığımda, muzipçe güldüğünü farkettim. Kalbim sıkışmış, ellerim buza dönmüştü. Beynime giden kan akışı artmış olmalı, kafamdan güçlü bir ısı yayılıyordu. Kıpkırmızı kesilmiştim kesin!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kar Beyaz
Teen FictionNOT: Bu hikayeyi 14 yasimda yazmistim, 2014'te. Lutfen eger denk gelirseniz bunu goz onunde bulundurarak okuyun. Keyifli okumalar... :) Bu benim ilk hikayem :D Umarım beğenirsiniz <3 Herkese şimdiden çook teşekkürler. Yorumlayıp votelarsanız geri...