Gökyüzünde oluşan sis etrafı griye boyadığında caddenin ıssızlığı zihnimi anımsatıyordu. Bedenimi bir caddenin sessiz sokağına teslim etmiştim ve bu bir zaferi temsil ediyordu.
Nasıl ki hayat ruhumda gerçeklerin peydahladığı acıyı birer iz olarak bırakmıştı; ben de bu gece bu ıssız caddede ruhumun izlerini bırakarak yürüyordum. Gökyüzü üzerime çökmek istercesine griye karıştım ve düşüncelerimi bir cehenneme ittim. O an sert bir dalga bir kayaya çarptı ama etkilenen kimse yoktu. O karanlık cadde de kimse yoktu.Fakat çok geçmeden griye bulanan sokağın başında birine sokak lambasının ışığı çarptı. Bu bir adamdı üstelik hiç de yabancı değildi.
Tepkisiz bir şekilde beni izliyordu. Tıpkı bir heykel gibi.Farklı ateşlerde aynı yaraları kül etmeye çalışırken, birbirinin aynısı olan yaralarımız çarpıştı ve karıştı. Sonra onunla tanıştık. O an bir çiçek açtı... Avucumdaydı. O çiçeği parmak uçlarımda gizlemeye çalıştığım esnada bir adım attı ve durdu. Yanıma gelip gelmemek arasında gitgel yaşıyordu. Ayaklarım beni istemsiz bir şekilde ona götürdüğünde söylediği cümleler beynimde yankılandı.
Yanına ulaştığımda koyu kahverengi gözleri karanlığa bürünmüştü.
"Neden buradasın?'' Kısık olan gözlerini bana dikti. ''Çünkü canım burada olmak istiyor.'' Ukalaca verdiği cevaba karşılık onun gibi gözlerimi kısarak Asrın'a baktım. Rüzgar saçlarımı geriye doğru savurduğunda derin bir nefes çektim içime.
"Beliz..."
"Efendim" Hiç beklemediğim bir anda bileğimden kavradı. "Yürü.''
Anlamsız bir bakış attım. "Ne?"
Bana aldırış etmeden ilerlemeye başladığında bileğimi ondan kurtardım. "Bıraksana ne yapıyorsun?"
Tekrar bileğimi kavradı, gücü karşısında güçsüzdüm. "Yürü dedim.''
Sesindeki kararlılık bastığım asfaltı çatlatmaya yetmişti. Belki de gücü buradan geliyordu.
"Seninle gelmek istemiyorum," diye mırıldandım. Gözleri beni bulduğunda sabrının tükendiğini hissettim.
"Bak bende sana meraklı değilim ama yapacağımız anlaşma yüzünden gelmek zorundasın.'' Kaşlarımı çattım, ''Peki yapacağımız anlaşmadan benim neden haberim yok?'' Beni umursamadan çekiştirmeye devam etti.
"Oldu işte, yürü.''
Cebinden bir anahtar çıkarıp düğmeye bastı ve karşıdaki arabanın ışıkları yanıp söndü.Arabanın kapısını açıp beni içeriye soktu ve kapıyı kapattı. Gereksiz bir şekilde tedirgin değildim. Asrın'da şoför koltuğuna yerleştiğinde emniyet kemerini taktı ve arabayı çalıştırdı. ''Nereye götürüyorsun beni?''
Alayla, ''eve atacağım seni,'' dediğinde kaşlarımı çattım. Tepkime karşılık olarak sesli bir şekilde güldü. Gülüşü parmak uçlarımda gizlediğim çiçeklere su serpti.
"Cidden şuan seni eğlendiremeyeceğim.'' Sesimin buz gibi çıkmasının nedeni ruhuma ördüğüm duvarlarımdı.
''Hep mi böylesin?'' diye bir soru yöneltti.
"Nasılım?''
''İşte böyle, soğuk.'' Ördüğüm duvarlar çatladı ve içinde biriken kanlar iz bırakarak yere doğru bir yol çizdi.
Gözlerimi gözlerinden ayırdım ve sorusunu yanıtsız bıraktım.Sessiz bir fısıltının ardında yatan o acı gerçek, sessizliği çığlığa çeviriyordu ve o çığlık bir ruhu sağır bırakıyordu. Bir ihanet bir canı söküp atabiliyordu. Bir cinayet soyut olarak da işlenebiliyordu. Bir çiçek kül olabiliyor, bir deniz kuruyabiliyordu. Bir çölde nehirler akabiliyor; bir romanın en kutsal sayfası uçabiliyor, bir kalemin ucundan kan damlayabiliyordu. Bir cennetin en değerli köşesi yanıyor; bir cehennemin en kutsal köşesinde çiçekler yeşerebiliyordu. Ve bir ruh bir bedeni sakat bırakabiliyordu.
''Geldik.'' Başımı yasladığım camdan çekip gözlerimle olduğumuz yeri taradım. Deniz kenarında bulunan küçük tahta bir evin önündeydik. Asrın beni beklemeden arabadan indiğinde dudaklarımı birbirine bastırıp camdan etrafı izlemeye devam ettim.
Çok geçmeden kapım açıldı ve Asrın bileğimden tutarak beni arabadan indirdi.
"Burası neresi?" diye bir soru yönelttim. Ama o beni umursamadan yürümeye devam etti. Öfkem git gide artıyordu. Bir yabancının beni yoksayması garip bir şekilde içimde ki öfkeye öfke katıyordu.
Kendimi tutamayıp, "sana bir soru sordum," dediğimde nefesini seslice dışarı üfledi.
"Tahminen ne zaman susarsın?" Kaşlarım istemsizce havaya kalktığında bileğimi ondan kurtarmaya çalıştım. Yine. "Susmayacağım."
Tepkime karşılık güldüğünde dengesiz tavırlarıyla nasıl başa çıkacağımı düşündüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÜVEYDA
ChickLitRuhuma yayılan şeytanın izleri beni bir hataya sürüklemekle kalmayıp; beni bir günahın en dibine itiyordu. Bir cehennemin en kor ateşleri, bir cennetteki en masum çiçekleri yakıyordu. Ama asıl garip olan; o çiçeklerin yanmaktan zevk almasıydı.