Yüreğimizin amansızca çırpınışları vardır ya bazen hep kulak vermek isteriz ya içimizdeki çocuğa , kalbimizin sesinden başka tüm seslere kulaklarımızı tıkamak isteriz , yanliz kalmak isteriz, diğer yanimizda acilar ,üzüntüler, umutsuzluklar ,mutsuzluklar olmadan nefes almak isteriz sürekli ben burdayım bana kulak ver der kalbimiz. Elimizden gelenin en iyisini yapmak isteriz kendimiz için hayatımiz için ruhumuz için ve en önemliside benligimizin ardına sakladığımiz aç bir çocuk için.
Onu herseyden koruyup kollariz ya, haberdar olmasını istemeyiz kimselerin orda küçücük bir mutluluğa, huzura,umuda , ihtiyacı olan çocuk beslediğimizden.
Acılarımiza merhem olacağına inaniriz ...Şimdi ben beyaz örtü üzerinde ve serumlardan gelen o iğrenç vitamin kokusunu solumaya mahkum birakilmisken tuana için ne yapabilrdimki. Burdan hemen çıkıp gitmek ve tüm dertlerimle savaşmak istiyordum ama içimdeki asıl beni yansıtan sesim "tüm dertlerine savaş açacak kadar güçlü değilsin " diye adeta haykırdı .Saçma sapan konuşan iç sesimi umursamadan ayağa kalktığım gibi kollarımdan serumun iğnesini çekip atmam bir oldu . Bir anlık acıyan koluma baktığımda birden fazla morluk gördüm buna ben yine ve yine anlam veremedim gerçi ben şimdiye kadar neye anlam verebilirmistimki bedenimde oluşan bir morluk için verebilecektim. Asıl sorunda kollarimdaki görünen morluk değildi asıl sorun ruhumda kimsenin göremediği morluklardaydi.
Ben normal değildim dışarıdan bakıldığında sıradan hatta çok fazla sıradan göründüğümün farkındaydım
Ama değildim işte beş yaşımdan beri normal olamadım ben diğer çocuklar gibi kendimi oyuna çok kaptırıp annesinin verdiği süre zarfını unutup heyecan ve korkuyu aynı anda yasayamamistim bile. Bakkala ekmek almaya diye evden çıkıp gözümün gördüğü o devasa büyüklükteki marketlere hayran hayran bakarak yolumu kaybetmemistim ben. Şimdi bu yaşımda bunları yaşayamamamın
verdiği hüzünle birkez daha sıkıştı kalbim. Daha fazla oyalanmak istemediğimden hastane odasının lavbosuna girip aynadan görüntüme baktım. Herzamanki gibiydim işte soluk kahverengi saçlar , hafif içe çökmüş kahverengi gözler , dolgun ama çatlamış dudaklar ekstra olarak şimdide kurumuş tenim. Musluğu açıp buz gibi yada bana öyle geldi bilmiyorum suyu yüzüme iki üç defa bocalayıp odaya geçtim . Ayakkabılarımı yatağın altında görüp rahat bir nefes çektim ciğerlerime en azından burda zaman kaybetmemistim .Sessiz olmaya özen göstererek kapıyı açtım ve aynı zamanda içimden bildiğim duaları okumakla meşguldüm "Lütfen kimse olmasin lütfen kimse farketmesin çıktığımi lütfen lutfen " kapıyı açıp koridora baktığım zaman iki hemşire arkalarına dönük halde kendi aralarında konuşuyordu ve hasta insanlar dertleriyle başa çıkmakla meşgul oldukları için beni farketmemislerdi bile. Yinede dikkat çekmemek için istifimi dahi bozmadan sol tarafa dönerek asansörlere yöneldim nihayet üç sefer bir aşağı bir yukarı indikten sonra kendime boş bir yer bulup bindim ve birinci kat düğmesine bastım umarım çıkışta naz filan yokturda sıkıntı çıkmaz diye düşünürken asansör kendine has sesiyle işaret verdikten sonra kapılari açılır açılmaz kendimi dışarı attım. Kapıya ulaştığımda etrafta kimseyi göremeyince hızla bahçe kapısına ilerledim ve ordan geçen ilk boş taksiye bindim."Hoşgeldiniz ablam ve nereye gidiyoruz "kirklarinda gibi olan kesinlikle ses tonu ve dış görünüşü benzemeyen tatlı amcaya bakıp gülümsemek ve evimin adresini söylemek istedim ama sadece istemekle yetindim.
"Siluet sokağına gidelim lütfen "sesimi ben bile zor duymuştum ama adamın anladığını dikiz aynasından görebildiğim kadarıyla değişen yüz ifadesinden anladım . Birşey demeden sürmeye devam etti pencereden dışarıyı seyretmeye başladım ne yapacaktim şimdi ben oraya gidip kime ne diyecektim kimseninde başını belaya sokmak istemiyordum bilmeden battigim bataklığa benide kurtarsinlar umuduyla onlarıda cekemezdim.
Taksinin durmasıyla geldiğimi anlayıp taksiciye parayı uzatıp beklemeden indim arabadan. İndiğim gibide gaza basması bir oldu kaçar gibi kendini kurtarmak ister gibi peki beni kim kaciracakti? beni kim kurtaracaktı? Bu halde gidemezdim oraya böyle bitik böyle yorgun böyle güçsüz o yüzden arkama dönüp dümdüz yürüyüp karşı kaldırıma geçip ordan bir elbise mağazasına girdim ve reyonlara bakmaya başladım siyaha aşık biri olduğum için direk gözüme çarpan siyah Jeani elime aldım tişörtlerin olduğu bölümdende üzerinde beyaz bir kuş desenli siyah tişörtü aldım deri siyah ceketide alıp kabinlere yöneldim .
Giyinip çıktığımdaysa zamanımın daraldığının farkına varıp hızla geldiğim yere Siluet sokağının girişine geldim . İçime yine bir huzursuzluk çöktü ve omuzlarım düştü ama güçlü olmam gerektiğimi kendime hatırlatarak tekrar kaldırdım omuzlarımı ve dimdik tuttum başımı. Herşeyin başladığı yerdeyim ve başlayan herşeyi durdurmaya gelmiştim ben Damla Barkın 'dım bunu bitirebilirdim tuana'yı kurtarabilirdim. Siluet sokağına namı değer kurtlar vadisine giriyordum şimdi ağır ağır atıyordum adımlarımı sırtımda tonlarca yük varda ben altında kalsam bile bu yükü sahibine ulastirmam lazımmış gibi. Öylede oluyordu zaten yükü sahibine ulastirmam gerekiyordu. Sokağa girdiğim ilk andan itibaren beni gören herkezin düşman görmüş gibi bakması alışık olduğum bir durum gibi gelmeye başlamıştı umursamadim dimdik yürümeye devam ettim sürpriz yumurtaları bulana kadarda devam edecektim yürümeye içimdeki ses senin geldiğinden ve geleceğinden haberleri var diyordu durmadan bende hissetmiştim çoktan ve hislerimde yanilmadigimi anlamam çok geç olmadı zaten..."Hoşgeldiniz madam sonunda teşrif edebildiniz sizi arkadaşınızı kurtarmanız için daha erken bekliyorduk "yüzünde çarpık asla hoş görünmeyen hatta ve hatta igrenebilecegim bir gülümsemeyle bana bakıyordu Sakin olmaya özen göstererek sesimin sert çıkmasını umarak konuşmaya başladım
"İşte geldim ve karşınızdayım ama tuana'yı göremedim o nerde sana ne yaptın diye sormayacagim çünkü birşey yapamazsın bana istediğimi ver tuana'yı serbest bırak sonra adam gibi konuşalım sen ve ben tek "iç sesim bana şok olmuş bir şekilde hayret nidaları savuruyordu savurmakta hakliydida ben bile kendime şaşırdım bu hareketi beklemiyordum . Tek kaşı tehditvari bir şekilde yukarı kalktı ardından sert ve gür bir şekilde kahkaha attı kahkahasiyla yüzümü burusturmam neredeyse aynı anda oldu diyebilirim.
"Küçük kızımız sonunda beklenen tepkiyide gösterdiğine göre artık başlamalıyız ha ne dersin levent "diye sol arka tarafına doğru konuşmasıyla yanındaki adamın sağ kolu olduğunu anladım hepsimi iğrenç olurdu bunların Allah aşkına ellerimle yüzümü kapatmamak için zor tutuyorum kendimi ya neyse sakinim Damla sakın...
"Tuana nerde !"
"Senin ulaşamayacağın yerde"
"Ulaştır o zaman "
"Kızı getirin levent "o sırada az önceki adam ve daha iki kişi hızla arkalarına dönüp gittiler içimde kötü birşeylerin olacağına dair izler vardı umarım öyle olmaz diye geçirdim umarım iyidir dedim kendi kendime böyle bir ihtimal olmasını varsayarak...
Bu esnada ne ben konuşmak için bir hamlede bulundum ne o sokağın diğer tarafından siyah ve oldukça lüks bir jeep yaklaştı tam yanimizda durduğu zaman tuana'yı getirdiklerini anlayıp tüm İstanbul'un havasını ciğerlerime çekmek ister gibi derin bir nefes aldım ama o nefesi geri vermek pek kolay olmadı diyebilirim. Jeepin kapısını disardaki adamlardan birisi açtı ve içinden önce adını levent olduğunu öğrendiğim adam sonra elleri ve gözleri bağlı şekilde tuana indi. Bir saniye bile düşünmeden yanına gitmek için harekete geçtim ama oğuzun korsan diye tabir ettiği kişi kolumu tuttu ardından göz göze geldik . Daha önce kimse bana öyle bakmamıştı diyebilirim gözlerimi delip geçmek ve içine girmek istercesine baktı bende kaçırmadım gözlerimi ve o anda tek laf etti"Kızı bırakın "demesiyle hızla başımı tuana dan tarafa çevirdim hemen verdiği emirleri yerine getirmek için harekete geçmişlerdi bile bu bir nebze bile olsa içimi rahatlattı . Asıl herşey şimdi başlıyordu sanırım benden ne isteyeceklerdi. Kolumu elinden kurtarıp hiç vakit kaybetmeden tuana'ya sarıldım oda aynı şekilde karşılık verdi onun için ne kadar çok korkmuştum meğerse şimdi karşimdaydi bana sariliyordu iyiydi daha ne isteyebilirdimki..
"Iyimisin birşey yaptılarmi sana "
"Ben iyiyim hiç birseyim yok nerde diğerleri sen tekmi geldin "Onun bu sorusuna alt dudağımı ısırıp gözlerimi kaçırdım ve beklenen an.
"Bana şaka yaptığını söyle Damla ! Sen nasıl böyle birşey yaparsın nasıl tek başına gelirsin! Kafayı mı yedin sen naptin ya ! "
"Senin onun elinde olduğunu görünce hemen geldim kimseye haber vermek aklıma gelmedi "yalan kimse görmesin diye gizlice kaçtım üzgünüm ;(
"Bayanlar bence bu kadar hasret gidermeniz yeter bu kadar sevgi dolu olmak daha önce görmediğim birşey gözlerim yaşardı "diyip gür bir kahkaha attı.
"Sami kızı bırak ve gel "hemen ortalama yirmi yedi yaşlarında olarak tahmin ettiğim uzun boylu siyah saçlı ve koyu kahverengi gözlü adam tuana'nin kolundan tutup sürüklemeye başladı.
"Ne yapıyorsunuz bırakın onu "peşinden yönelmeye çalıştığım anda korsan benim karşıma geçti ve silahı tuananin arkasından ona doğru tuttu. O an nefes alamadığımı farkettim dünyam durmuş gibiydi bu kadar adrenalin bana bile zarar olmuştu. Gözlerim kararmaya ve bedenim hava soğukmuscasina titremeye başladı ayakta duramadigimi hissediyordum ve gözlerim bi sefer gerçekten kapandı sanırım bayılmışım...
Ne kadar süre geçti bilmiyorum ama yumuşak bir yastığın üzerinde yatırıldığimi ve kuş tüyü diye tabir edebileceğim bir yatakta yattığımi anımsadım zorla gözlerimi açmaya çalıştığımda yani başımda oluşan bir hareketlilik sezdim ve içimi birden korku kapladı . Kendimi uykuya teslim etmeden hemen önce o bilindik sesi duymamla zar zor yutkunabildim...
"Bundan sonra benimsin küçüğüm seni kimselere vermem veremem"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Olan Umudum
Teen Fiction"UMUT HİÇ YOKTU APTAL İNSANLAR UMUTTAN BAHSETTİ DAHA APTAL OLANLAR ONLARA İNANDI "