Berzan

212 38 15
                                    

Neden uzanmaz ellerim yıldızlara? Neden ulaşamaz bedenim uzaklara? Oysa kapının önündeki papatya çokta uzak değildi. Kaldırım taşlarının arasından, umut ışığı gibi fırlamış bir papatyaya ulaşmak neden bu denli zordur?
Dünyanın en kolay eylemi olan yürümek neden imkânsızdır? Koşmak değil, yürümek.
İnsanlar soyut olarak ayakları üzerinde durmaya çalışırken, ben neden somut anlamda ayaklarımın üzerinde durmaya çalışıyordum. Bende gerçeklikten uzak olan ''Ayakta durmaya çalışıyorum'' cümlesini kurmak istiyorum.
Ah bir de durabilsem...
Yorulmak istiyorum. O kadar fazla koşayım ki, bacaklarımda derman kalmasın. O kadar uzun yollar yürüyeyim ki, ertesi sabaha kalktığımda ayaklarım şişsin. Ben artık kollarım ile değil ayaklarım ile taşımak istiyorum bedenimi. Koşmak istiyorum sevdiklerime. Geceleri, kapının önündeki papatya ile pencere kenarında değil, başucunda konuşmak istiyorum.
Neden kendi bedenini ayakları üzerinde taşımak varken 4 tekerlekli, ucube bir sandalye taşır ki bir bedeni?

Berzan, 19 yaşında bir gençti. Özel üniversitede en iyi bölümü okuyor, ailesi tarafından tüm istekleri eksiksiz karşılanıyordu. Babası özel şirkette üst düzey yönetici, annesi ise avukattı. Bazen insanlar ''Ah, şu çocuk gibi hayatım olacaktı'' diye iç geçiriyor, ardından bacaklarına bakıp sözlerini geri alıyorlardı. Evet, Berzan, maddi durumu çok iyi, anlayışlı, dediğini ikiletmeyen bir aileye sahipti.
Fakat onun için yürümek dünyanın tüm zenginlikleri ile eş değerdi. Belki de daha güzeldi.
11 yaşlarındaydı. Futbolu çok sever, çok iyi top oynardı. Haliyle okulun futbol takımında yer alıyor, ayrıca kaptanlık yapıyordu. Hayali, özel üniversitede, yapamayacağı işin bölümünü okumak değildi. Hayali milli takımda ülkesini temsil etmekti.
Futbol turnuvaları başlamış, idmanlar bir hayli yorucu geçmeye başlamıştı. Her hafta bir maç oluyor ve her maçı galibiyet ile bitiriyorlardı.
Babası Berzan'a, şampiyon olurlarsa istediği kadar para vereceğini ve o parayla istediğini yapmasına izin vereceğini söyleyerek gaza getirdi.
Bu kolay sunulmaz teklifi kaçırılır mı? Teklifin üzerine kaptanlık damarları zıplayan Berzan, takımına kan kusturuyor, ''Maçı kesinlikle galibiyet ile sonlandırmamız gerek.'' diyerek adeta kendini parçalıyordu. Elbette bu isteği sadece babasının sunduğu tekliften ibaret değildi. Turnuvalardan şampiyon çıkmak, karşılıksız güzeldi.
Fakat babasının teklifi doğal olarak daha çok hırslandırıp, gaza getirmişti.
Çıktıkları son maçta, tüm gücüyle mücadele eden Berzan ve takımı, maçı galibiyet ile bitirmişti.
Okulda kısa süren galibiyet kutlamalarının ardından, takım arkadaşlarıyla ayrı kutlama yapmak istemişti. ''Hadi bizim eve gidelim. Size meybuz daha sonrada gazoz ısmarlarım. Babam maçı kazanırsak yüksek miktarda para vereceğini ve bu parayı istediğim gibi harcayabileceğimi söyledi.''
Meybuz ve gazozu duyan arkadaşları durur mu? Hepsi kabul etti.
Güle oynaya, birbirlerine takıla takıla oturdukları yere geldiler. Sevinç seslerini duyan babası galibiyeti anlamış ve oğluna sözünü ettiği parayı vermişti. Babası için son sözdü. O sözden sonra kimseye asla söz vermedi.
Parayı aldığı gibi bakkala fırlayan Berzan, bakkaldan 11 adet meybuz 11 adet gazozu poşetlere doldurarak koştu arkadaşlarının yanına.
O kadar sevinçli koşuyordu ki, parayı adeta kendi alın teriyle kazanması ve kendi parasıyla arkadaşlarına bir şey ısmarlamış olması, üstüne galibiyet. Mutluluğu hat safhaya çıkmıştı.

Koşarken düşürdüğü meybuzları fark edip geri döndüğünde, meybuzları caddeye benzeyen ama pek cadde denilmeyecek bir yolda gördü.
Önce sağına, sonra soluna, tekrardan sağına bakıp atladı yola. Yere düşürdüğü 7 mey buzu, arkadaşlarının yanına gitmek için sabırsızlandığı için hızlıca toplamaya çalışıyordu.

İlk galibiyetin, son sevinciydi freni patlamış araba.
''Berzan!'' diye bağıran arkadaşlarına bakmak için, kafasını kaldırmaya fırsat bile bulamadı.
Berzan'a çarptığı halde duramayan araba, yolun sonunda ki elektrik trafosuna çarparak durmuş, elektrik trafosunda küçük çaplı patlamalar meydana gelmişti.

Gözünü açtığı hastanede hatırladığı tek şey meybuz ve ''Berzan!'' diye çığlık atan takım arkadaşlarıydı.
Son söz, son sevinç, son galibiyetti yaşanılanlar.
8 senedir 4 tekerlekli ucubeye mahkûm kalması, okul hayatını, sosyal aktivitelerini, hayallerini, arkadaş çevresini inanılmaz etkilemişti.
Bir çocuğun, daha çocuk yaşta hayallerinin imkânsıza dönüşmesi ne kadar derin kelimeler ile anlatılabilirdi ki?
Sokaklarda onu gören insanların, önce kulağını tutup daha sonra tahtaya vurduktan sonra ''Allah başımıza vermesin'' demeleri, tiksinç bakışlar, acıyan bakışlar, bazen onu ezikleyen karaktersiz insanlar. Kaldırımlara park edilen araçlar, iniş ve çıkış tümseği olmayan kaldırımlar, kendisi için geçerli olmasa da engelli rampasını açma zahmetine girmeyen toplu taşıma şoförleri, yürüyen merdivenlerin olmadığı alışveriş merkezleri, engelli tuvaleti olmayan mekânlar,
üst geçit asansörlerini sağlığı ve kuvveti yerinde olduğu halde işgal eden duyarsız insanlar, hastanelerde fizyoterapi ve buna benzer bölümlerin üst katlarda olması, üstüne birde o hastane asansörlerinin sorunlu olması tahammül edilemez sorunlardı. Bunlar hayatını kısıtlıyor, yaşam hakkını neredeyse elinden alıyordu.
Paranın açamadığı kapı yoktur derler. Para, eğitimde ve birçok alanda kapı açmış fakat mutluluk kapısını açmayı bırak aralayamamıştı bile. Her sene sınıfta kalmaktan para ile kurtuluyor, derslerine hiç çalışmıyor, okuduğu bölümden nefret ediyordu.
Ortaokul ve lise yılları zor geçmiş, üniversitede birazda olsa rahatlamıştı.
İnsanlar ileriye dönük hayalleri için mücadele eder. Bazıları yokluk içinden gelerek var olur. Bazıları bolluk içinde, kolay yoldan var olur. Berzan bolluk içinde var olamayanlardandı. Düşüncesine göre de hiçbir zaman var olamayacaktı.
Prosedür gereği sürekli okula gidip geliyordu. Kendisini sadece okula giden, yarısı tutmayan 70 kiloluk bir et parçası gibi görüyordu. Sosyal medyada ki tüm fotoğrafları belinin üstündeydi. Sosyal medyada tanıştığı insanlar onun bir engelli olduğunu bilmiyor, Berzan ise hiç anlatmıyordu. Sarışın, dalgalı saçları olan, gök mavisi gözlere sahip çok yakışıklı bir gençti. Sosyal medyada herkesin dibi düşüyor fakat engelli olduğunu öğrenince yavaş yavaş uzaklaşıyordu insanlar ondan. Özellikle kızlar. Bu yüzden kendince aldığı karar ile kimseye anlatmayacak, hayal dünyası da olsa orada sağlıklı, çokça arkadaşa sahip bir delikanlı gibi yaşayacaktı. Yaşıyordu da...

✄ - - - - - - - - - - -

Berzan'ın haykırışı;

Kapanmışım odama, sürekli elimde telefon, ağzımda sigara, beynim de düşünceler.
Olmuyor, yapamıyorum.
Hayal dünyamdan dışarı çıkacak cesareti bulamıyorum. Öyle bir kırmışlar ki, 80 yaşındaki teyzeden, 5 yaşındaki çocuktan korkuyorum.
Olmuyor işte be.
Hayal dünyamda mutlu gibiyim. Hayal dünyamdaki arkadaşlarım, hayal dünyamdaki kişiliğim, hayal dünyamdaki bedenim. Mutlu gibiyim işte.
Korkuyorum.
Kırılmaktan o kadar çok korkuyorum ki.
Bir ağacın en zayıf dalına tırmanmış, hareket ettiği gibi dalın kırılacağını bilen bu yüzden sessizce yardım bekleyen bir kedi gibiyim. Yardımı da geçtim, o dalda fark edilmeyen kedi. Düştü, düşecek.
Ama bir umutla aval aval etrafına bakıyor masum kedi.

İnsanların başarılarını görüyorum, yaşantılarına şahit oluyorum, mutluluklarını izliyorum.
Ben her şeyi izliyorum.
İyi yaşayın. İzlemek yetiyor...

PSİKOLOJ'İNTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin