Özlem

178 34 8
                                    

Evet, zamanında intihar girişimden bulundum efendim. Çıkış yolunu aradım, kurtulmak istedim, kaçmak istedim, pes ettim. Ne derseniz deyin. Daha sonra intihar etmeyi düşünenleri o yoldan çevirdim. Çevirdim ama bir türlü kendi beynimden atamadım o düşünceyi.
Efendim!
Güçlü değilken, güçlü görünmekten, güçsüz olduğum halde her şeyi yüklenmekten, içime attığım onca şeyi dışarı atamamaktan, insanların pis yüzlerinden, dünyanın acımasız düzeninden bıktım!
Yoruldum efendim.
Bir adım daha atacak takatim kalmadı. Elimi uzatıyorum. Belki diyorum, belki…
Belki birisi tutar elimden.
O kadar iyi rol yapıyorum ki, güçlü görünmekte üstüme yok.
Diğer insanlar gibi olamadım. Ruhu temiz fakat bedeni kirlilerdenim. Bedenini temiz tutabilenlerden, bedenini muhafaza edebilenlerden olmadım. Olabilir miydim? Olamazdım.
Diğer insanlar gibi alın teriyle çalışamadım. Elimden hiçbir iş gelmedi. Zorladım, çabaladım yapamadım. Başarısızdım evet. Şuanda da yaptığım işi ben yapmıyorum. Ben sadece soyunuyorum. Bazı insanlar yardım eli gelmeden tutunamaz bir dala. Bazı insanlar yardıma muhtaçtır. Belki ömür boyu belki tek seferlik ama muhtaçtır. Ben tek seferlik bir yardıma muhtaçtım. Kimse bakmadı yüzüme. Kimse tutmadı elimden. Kimse umursamadı beni. Ben ise soyundum.
Ben mi seçtim bu hayatı?
Söyleyin efendim!
Ben yardım çığlıkları atarken yüzüme bakmayan insanlar değil miydi?
Ben ayağa kalkamazken, bir tekmede atan insanlar değil miydi?
Benim suçum yok efendim.
Ben…
Ben sadece…
Ben sadece bir yardım eli, başımı yaslayacağım bir anne omzu, başım sıkıştığında ‘Benim arkamda dağ gibi babam var be!’ diyeceğim bir baba, akşamları mutlu bir aile tablosu istedim.
Ben sabahlara kadar ağlamak, sabahın bir vakti uyumak istemedim. Ben mutsuzluğu seçmedim efendim.

Hayır!
Bu benim suçum değil!
Benim tek suçum var, oda bileklerimi kesmek yerine hala bu satırları yazıyor olmam.
Son vasiyetimdir.
Kimsesizler mezarlığına gömün!

Ne demek fahişeler aşktan anlamaz? Kim demiş? Böyle bir şeyi demeye nasıl cüret etmiş?
Sever efendim. Öyle bir sever ki, namus bekçileri şaşar kalır.
Sevmek nedir bayım?
Sevmek senin için bacak arası mıdır?
Sevmek, masum bir kadının bedenine dokunmak mıdır?
Sevmek, gökyüzü sen olan bir kadını yatağa atıp, arkadaş ortamında ‘Becerdim’ diye böbürlenmek midir?
Sevmek, güvendiği için kendini, sana emanet eden bir kadını kullanmak mıdır?
Sevmek nedir bayım?
Peki, senin için nedir güzel bayan?
Cüzdanı kaba erkekleri kafalamak mı?
Yoksa vakit geçirmek için takılmak mı?
Veya cinsel ihtiyaçlarını karşılamak mı?
Yahut 3-5 kişiyi aynı anda götürmek mi?
Sevmek nedir bayan? Durun ben anlatayım.
Sevmek; gözlerine bakmaktır. Bilir misin gözlere bakmanın en ateşli seksten daha ateşli olduğunu?
Gözlere bakmak ruha dokunmaktır. Ruha dokunmak varken neden beden?
Sevmek dokunamamaktır aslında. Seversen dokunamazsın. Şahsen ben elini bile tutmaya kıyamam. Otursun karşımda, bakayım inci taneleri gibi gözlere. Ütopyasıdır gözler kadının. Masumluğu, iyiliği, sevgiyi, merhameti her bir şeyi orada bulabilirsin. Hah sevmek diyorduk. Sevmek denince konu benim için derinlere iniyor.
Sevmek sarıldığında, kokusunu ciğerlerinde buram buram hissetmektir. Sevmek gözlerine bakarken, adını duyduğunda, sesini duyduğunda, onu gördüğünde, kalbinin, aşk yerine kan pompalamasıdır. Seven kalp, kan değil aşk pompalar. Bırakır kan pompalamayı her dakika, her saniye, her an aşk pompalar. Bütün vücudun aşk ile sarılır. Bazen de özlediğin için ağlarsın. Ne derin bir aşktır özlem için ağlamak. Dile kolay…
Her saniye özlersinde işte, hani bazen özlem duygusu patlama yapar ya.
Şimdi ben aşkı, sevgiyi burada anlatmaya kalksam romanlar, 10 ciltlik ansiklopediler yazarım.
Velhasıl kelam sevgi ne bacak arasıdır, ne kabarık cüzdan. Sevgi gözlerdir. Sevgi özlemdir.
NOT: BAY VE BAYAN KELİMELERİ KESİNLİKLE HİTAP ŞEKLİNDE KULLANILMIŞTIR. CİNSİYET BELİRTMEK İÇİN DEĞİLDİR.

Kadın, fahişeydi evet. Bedeni fahişeydi.
Unutmamak gereken bir konu var.
Ruhu fahişe kişiler, bedeni fahişe kişilerden daha aşağılıktır. Kadın, insanların duygularıyla oynamıyordu, kadın insanlara umut verip gitmiyordu, kadın insanları parmağında oynatmıyordu. Kadın fahişelik yapıyordu.
Söyleyin. İnsanların duygularını acımasızca sömürmek mi daha aşağılıktır yoksa seks işçiliği  yapan mı?
Kaçınız bir fahişeyi altına almak yerine karşısına aldı? Kaçınız işini bitirdikten sonra ‘Nasıl düştün bu yollara?’ diye sormak yerine en başta sordu? Erkeklerde gülünç bir durumdur bu.
Cinsel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra bir pişmanlık, bir duygusallık, bir aşk adamlığı alır başını gider.

24 yaşında, 1.70 boylarında, balıketli, sarışın bir kadındı. Dış görünüşünün güzelliğinden çok muazzam bir karaktere sahipti.
19 yaşında babası tarafından atılmıştı sokağa.
Sebebi ise aşık olmak. Hiçbir zaman aşık olduğu adama açılamamış, hep içinde yaşamıştır sevgisini.
Sokağa atılan kadın, tek başına bir işe girişememiş, diğer güçlü kadınlar gibi olamamıştı. Uzun süre yardım eli beklemiş fakat kimse yüzüne bakmamıştı.
Kendini bulduğunda otel odasında, kodamanların altında sahtece inliyordu. Girmişti bir kere. İlk başlarda tatlı gelen parası sonraları acı gelmeye başlamış fakat bu işten geri adım atamamıştı. İçindeki sevdasını asla silmemiş, 19 yaşından beri sevdiği adamı bir türlü unutamamıştı.
Kadının bedeni kirlenmiş, ama ruhu su gibi berrak, temizdi.

✄ - - - - - - - - - - -

Kadının günlüğünden;

Bilmiyorlar…
İnsanlara ‘Nasılsın?’ veya ‘Neyin var?’ diye bir kere bile sormamışken, insanların yaptıklarını yada yapamadıklarını yargılamaktan başka bir şey bilmiyorlar. Karşısındakinin durumunu, düşüncesini, yaşantısını bilmeden, dış görünüşüne, yaptığı işe bakarak, konuşmaktan başka bir şey bilmiyorlar. Gözlerinizin önünde eridim ve izlediniz. Çocukluğumu, gençliğimi yaşayamadığım halde bir kere şikayet etmemişken, beni her yönümden yargılıyorlar.
Yargılıyorlar…
İnsanın içindeki deli fırtınaları bilmeden yargılıyorlar. İnsanın beynini kemiren şeylerden haberdar olmadan yargılıyorlar.
O kadar çok konuşuyorlar ki, karşısındakinin konuşmasına fırsat dahi vermiyorlar.
Susturuluyorum…
Tam haykıracakken susturuluyorum.
İçimi dökecekken susturuluyorum.
Yetmiyor gibi ‘Seni seviyorum.’ Diyecekken bile susturuluyorum.
Öldürüyorlar…
İnsanların yaşama hevesini acımasızca kirli ve iğrenç kelimeler ile öldürüyorlar.
En korkak insan ölüm kokusunu burnunda hissediyor. İnsanların içindeki saflığı, masumluğu, iyiliği, merhameti hatta umudu öldürüyorlar. Dinini, siyasi görüşünü, etnik kimliğini, cinsel yönelimini, sevgilerini, bilmeden, dinlemeden öldürüyorlar. Dile kolay gelen ölüm dilden beyne sıçrıyor. En korkak, en beceriksiz çocuk bir anda profesyonel bir katil oluyor. Kendi bedeninin katili…
Oysa yeşerebilirdi umutlar.
Uzatılabilirdi yardım elleri.
Dibine kadar yaşanabilirdi mutluluk.
Olmasaydı karaktersiz insanlar.
Öldürülmeseydi güzel umutlar.
Ölüm dolu geceler…

PSİKOLOJ'İNTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin