Postal olan botlarım yolda yürürken, çıkarttığı ses ile daha dik, daha kendinden emin yürüyordum.
Hergün yaptığım gibi bugün de aynı yoldan geçerken, kimseye bakmıyordum.
Kumral saçlarım yine yüzüme yapışmıştı fakat düzeltme gibi bir gereksinim yoktu.
Hergün girdiğim mini tekele giriş yapmamla kasiyer bana yine aynı bakışı attı. Hergün uğradığım tekelle daha 1 cümle kurmamış olmamı artık garipsemiyordu.
Hep aynı olan viskiyi elime aldım. Bugün farklılık olsun diye bir tablet de çikolata aldım. Öyle çok tatlı seven biri değildim. Fakat bu illetin yanında çikolata iyi gidiyordu.
Tam tekelden çıkıyordum ki, televizyondan görünen bir kaç ay önce o uçurumda gördüğüm zengin yavruyu görünce duraksadım.
Tekel'de magazin izlenmesine şaşırmış olmamın yanısıra, çalışan adam ilk kez yüzümde bir ifade görmüş olmanın şokunu yaşıyordu.
ÜNLÜ İŞ ADAMI ALPARSLAN KORAÇLI YENİ SEVGİLİSİ İLE KAMERALARDAN KAÇAMADI.
Dudaklarımdan bir homurdanma geçti. Adam sadece kızın dudaklarını somuruyordu. Ve kıza baktığımda o kokoş kız o adamla birlikte olamazdı. Evet alparslan denen herifle konuşmamıştım ama birlikte sustuğumuz o saatlerde bile o adamın bir kokoşla olacağını düşünmek aptallık olurdu. Muhtemelen bir yatakta sonlanacak bir ilişki için haber oldukça gereksizdi.
Tekrar yağmura çıkarak yolun ortasından yürümeye başladım. Derin bir nefes çektim.
Demek adı Alparslanmış. Kurduğumuz tek cümlenin birbirimizin birer aptal olduğu birde benim adım dışında bir bok konuşmamıştık. Ama hiç susmanın bu kadar rahatlatacağını asla bilmezdim.
O gün şafak açarken daha fazla oturmanın bir anlam ifade etmediğini bildiğim için hiçbir şey demeden kalktım gittim. Onun hâlâ orda oturuyor olduğunu hatirliyordum.
Benim ilgincime giden şey orayı sadece benim bildiğimi düşünmemdi. Sebepsiz bir şekilde orayı sahiplenmiştim ve o herif benim yerimde durmuştu. Belki gece gece içen bir herifin yanına gitmek akıl işi değildi fakat ben zaten ne zaman tehlikesi olmayan bir şey yapmıştım ki.
10 dakikalık kısa bir yürüyüşten sonra evimin önünde durdum. Tam girecektim ki bu aralar aşırı rüzgardan sürmediğim motorumu görünce gidip onun benzin deposunun üstüne bir öpücük bıraktım. Yağışlı ve rüzgârlı günleri seviyordum fakat motorumdan beni uzaklaştırmasına çok üzülüyordum. Belki de tek zaafım iki tekerlekli bir ölüm aracıydı.
Evimde komşum yoktu çünkü burası genelde ofislerin olduğu bir binaydi. Ben ise normal bir evde kalmak için normal olduğumu düşünmediğimden, tek oda ve banyosu olan bir ofiste yaşıyordum.
Kapıyı açınca burnuma gelen bozuk yumurta kokusuna dayanamayarak tekrar çıktım. Bir hafta kadar önce yaptığım yumurtaya sövmek ile meşguldum. Eğer üç değil iki yumurta kırsaydım, şuan bu kokuya maruz kalmazdım. En azından midem onu yok ederdi.
İşin gücün israf Yağmur.
Kendimi hazırlamak adına binanın koridorundaki camı açtım. Daha sonra bluzumun kolunu ağzıma dayadım ve kapıyı açmamla içeriye girip tavayı aldım. Daha fazla nefesim bitmeden birinin kafasına gelmeyeceğine umarak koridordaki camdan dışarıya fırlattım.
Kulağıma dışardan ses gelir mi diye kabarttım. Ses olmayınca birinin kafasına gelmediğini anladım.
Evimin kapısını sonuna kadar açtım ve biraz havalanmasını bekledim. Beklemekten sıkılınca bir sigara yakıp camdan sarktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buğulu KALP
Teen Fiction"Aldığın her nefeste ölmek ne demek biliyor musun ?" Genç kız öfkeyle başına silahı yasladı. "Ya sen, soluduğun her nefesten, nefret etmek ne demek biliyor musun ?" Adam kıza baktı. Ve diğer silahı kendi başına yasladı. Kız başını salladı. "Aynı...