Bölüm şarkımız yine Depeche Mode'dan. It's no good'u bilerek seçtim. Çünkü bugüne kadar duyduğum en küstah aşk şarkısı.
Don't say you want me, Don't say you need me, Don't say you love me
It's understood.
Don't say you're happy out there without me
I know you can't be, 'Cause it's no goodBeni istemediğini söyleme, bana ihtiyacın olmadığını söyleme, beni sevmediğini söyleme. Gerçekler anlaşıldı zaten. Uzaklarda bensiz mutlu olduğunu söyleme boşuna, olamayacağını biliyorum, inkar etmenin hiç faydası yok.
***
Yılbaşı ve Noel Balosu'nun ardından öğrencilerin büyük çoğunluğu tatil için evlerine giderken Hermione de Hogwarts'tan ayrılanlar arasındaydı. Rahatı yerinde olsa da evinin mahremiyetini özlemişti. Harry ve Ginny'yi ziyaret edip çocukları sevmek, Ron ve Susan'ı görmek, ağustostaki partiden beri buluşamadığı Luna'yla hazır Noel tatili için Londra'ya dönmüşken buluşmak istiyordu. Ayrıca balo sırasında Severus'a karşı hissettiklerini yalnız başına tekrar düşünmek niyetindeydi. Severus'a çekilmesinin nedeninin Hogwarts'ta en çok konuştuğu kişinin o olmasından kaynaklandığına emindi. Biraz uzaklaşıp eski dostlarıyla vakit geçirirse hissettiklerinin değişeceğine, silinip gideceğine emindi.
Londra'ya döndüğünde evine bile uğramadan Potterlar'a gitti. Harry ve Ginny onu görmekten çok mutluydu. Çocuklar her zamanki kadar şekerdi ve okula başlama yaşı yaklaşan James şimdiden heyecanlıydı. Okulla ilgili Hermione'yi rahat bırakmıyor ve bitmek tükenmek bilmeyen sorulara boğuyordu. Ginny gitmemesi için çok ısrar edince kalmaya karar verdi. Bebeğin epey şamatacı olduğu, gece boyunca onu uyutmayacağını söylemelerine rağmen Lily'nin odasında uyumak istemişti. Minik kız gerçekten de huysuz bir bebekti. İlk ağlamaya başladığında Hermione kendine hakim olamayarak bebeği yatağından alıp kendi yanına yatırdı. Hermione artık aşka dair umutlarını kaybetmeye başlamıştı. Bir cadı olarak muggle dünyasında kimliğini saklayarak ilişkilerini sürdüremiyordu. Büyü dünyasında ise, savaşın üzerinden on yıl geçmesine rağmen hala çok ünlüydü. Yeni biriyle tanıştığında, karşısındaki kişi Hermione'yi değil, Harry Potter'ın akıl hocasını, çağının en zeki cadısını, Gryffindor'un Prensesini görüyordu. Halbuki o sümsük bir prenses değildi, prensesliği kabul etmiyordu, arkadaşları arasındayken neyse, ilişkilerinde de aynı şey olmak istiyordu, sadece Mia olmak. Şöhret, sadece bir illüzyondu ve bu göz yanılgısının içinde boğularak aşk yaşanmıyordu. Sonunda Minerva gibi kendini öğrencilerine adayacaktı bu gidişle.
Yanında uyuyan Lily'yi izlerken Hogwarts'a gittiğinden beri kendini çok daha iyi hissettiğini düşündü. Evet, göz yanılgıları Hogwarts'ta da vardı. Bitki Bilim öğretmeye ilk başladığında Neville de bunları yaşamıştı. Ama Neville her zamanki alçak gönüllüğü ve iyi niyetiyle kendisine insanüstü varlık muamelesi yapan öğrencileri istediği şekilde yönlendirebilmişti. Her yıl okulun ilk açıldığı günlerde, Hogwarts'a ilk kez adım atan birinci sınıflar Neville'e bakıp Seçme Şapka'dan Gryffindor'un Kılıcı'nı çıkaran kişi olduğunu fısıldıyor, sonra unutulup gidiyordu. Hermione'nin durumu ise daha karışıktı. Hermione'nin tabiatı Neville'inki gibi sakin değildi. İnatçı ve rekabetçi bir yapısı vardı ve öğrenciler onu sürekli zorluyordu. Özellikle bazı safkan ailelerden gelen öğrenciler; çocuklarına muggle doğumlu birinin iksir öğretmesini istemeyen ailelerden gelen öğrenciler. Hermione bir an hayranlıkla karşılaşırken bir an sonra nefrete maruz kalıyordu. Neville'in dostluğu, Minerva'nın teşvik edici tavırları işe yaramıyordu, ona en iyi gelen ise Severus'un davranış şekliydi. O, Hermione'yi olduğu gibi görüyordu, sadece Mia olarak. Altı yıl boyunca ders verdiği kızın yetişkin hali olduğunun bilincinde, daha önceden nasıl davranıyorsa aynı şekilde davranıyordu. Hermione'nin ihtiyacı olan da buydu. Harry'yi toplarlayan kişinin Severus olması bu yüzdendi. Savaş sonrasında düşmanca davranmayı bırakmış olsa da Harry'ye karşı en ufak bir sevgi duymuyordu ve bunu hiç gizlememişti. Her zamanki soğuk tavrını korumuş, Harry fikrini sorduğunda yol göstermiş, saçmaladığı zamanlarda tutup silkelemeyi ihmal etmemişti. Harry'nin ciğerini biliyordu, bir kaç can alıcı noktaya uyguladığı basınç Harry'nin kapısını aşındırdığı şifacıların tüm iksilerinden daha etkili olmuştu. Hermione bunu çok iyi anlıyordu, çünkü kendisine de aynı oranda iyi geliyordu. Severus aklına gelince bir gece önce balodaki hisleri geri döndü. Bu konuda düşünmeyi bu gecelik kendine yasaklayarak Lily'nin minik ellerini tutarak uyumaya çalıştı. Aynı anda Severus'un da Hogwarts'taki odasında kendini çalışmaya bir türlü veremediğini, Hermione'yi düşündüğünü bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PASSION PLAY - SNAMIONE (Tamamlandı)
FanfictionHogwarts Savaşı'ndan sonra Severus Snape'in hayatta aldığı bir Harry Potter dünyası. Isteksiz bir kahraman. Güçlü bir kadın. Zoraki bir ortaklık.