Gömleğimin düğmelerini aynanın karşısında iliklerken hala uyku sersemiydim. Yüzümü yıkamış olmama rağmen ayılamamış, sürekli esniyor ve gözlerimi zar zor açık tutabiliyordum. Kapalı gözlerle, gömleğimdeki düğmeleri el yordamı ile kontrol ettiğimde bu meşakkatli işi bitirdiğimi anlamıştım.
Gözlerimi ovuşturdum. İçeriden gelen uğultu gözlerimi açmamda yardımcı olmuştu. Annemin sesini duyuyordum ama ne dediği anlaşılmıyordu. Yine ne oluyor, diye düşündüm. Gözlerimi kısarak dikkatimi seslere versem de hiçbir şey duyamamıştım.
Saçlarımı gelişi güzel bir şekilde yeniden ensemde topladım. Bilinçli olarak gevşek bağlıyordum. Çünkü saçlarım geçmişimin en büyük darbelerini almıştı. Onları daha fazla acıtmak istemiyordum. Parmaklarım saçlarıma uzandı, küçük bir çocuğun başını okşar gibi saçlarımı okşadım. Uzun zamandır omuzlarımın aşağısında göğüslerime geliyordu boyları. Ne çok kısaltır ne de çok uzatırdım, yıllardır sadece bu boyda kullanırdım.
Parmaklarım saçlarımın arasından kayarken birkaç tutam da tokadan kurtulmuştu. Saçlarımın arasından gözlerim aynadaki yüzüme gitti. Uykumu alamamış olmama rağmen uzun zamandır ilk defa bu kadar canlı görünüyordum. Karşımdaki görüntüye inanamayarak aynaya doğru yaklaştım. Göz altlarımdaki çukur kaybolmuştu. Bir sağdan bir soldan profilime baktım. Beyaz tenimde birkaç küçük sivilce lekesi dışında bir şey gözükmüyordu. İşaret ve orta parmağımın tersini zayıf boynumdan yanağıma doğru gezdirdim. Kahverenginin açık bir tonuna sahip gözlerim dikkatle parmaklarımı takip ediyordu. Alt dudağımın üst dudağıma oranla biraz daha dolgun olduğu dudaklarıma doğru bir yol çizdim. Dudağımın şeklini ezberlemek istercesine üzerinde gezdirdim parmağımı. Bir süre orada oyalandıktan sonra küçük burnumun üzerinden hayatımda hiç alacak kadar rahatsız etmeyen hafif kavisli kaşlarıma uzandı işaret parmağımın yolculuğu. Kendimi birçok aynanın karşısında birçok kez inceleme fırsatım olmuştu. Ancak hiçbir zaman yüz hatlarımın bu kadar uyumlu olduğunu fark etmemiştim. Tabii bu kadar uyumlu olmasına rağmen yakışmadığı, çirkin durduğu tek insan olduğumu da o an fark etmiştim.Anneme benzetiliyordum. Ama anlayamıyordum; o öylesine güzelken tüm bu benzer hatlar bende neden ondaki gibi görünmüyordu? Gözlerimiz rengine kadar aynıydı, ama onun göz bebekleri güneş gibi parlarken benimkiler köhne bir sokak lambasının ışığını anca yansıtabiliyordu.
"Öyleyse ben bir sokak çocuğuyum ve o sokak lambası benim güneşim." Boynuma düşen nefesin hala benimle. Bunu inkâr edemezsin! İnkâr edecek olursan; boynumdaki tüm tüylerin diken diken olduğunu, kalbimin boğazımda attığını, yutkunamadığımı, nefesimi dahi kestiğini nasıl açıklayabilirsin?
Annemin ince sesi kulaklarıma iliştiğinde duraksadım. Yeniden içeriye kulak kabarttım. Hararetin arttığını fark edebiliyordum. Buradaki işimin bittiğini anlamıştım. Yatağın kenarındaki çantamı ve montumu alıp odadan çıktım.
Günler olmuştu ancak burada olmak nasıl hissettiriyor hala çözememiştim. Ağır adımlarım salonun girişine geldiğinde duraksadı. Metin ile tartışıyor gibiydiler. Tarihin tekerrür ettiğine her zaman inanmıştım ama bari bu konuda bir iltimas geçseydi hiç fena olmazdı.
Orada olduğumu fark etmemişlerdi. Ben de daha fazla içeri girmemek için bir adım geriye attım. Bir elimi duvara yaslayıp onları dinlemeye karar verdim."Anlamıyorsun Metin! Nisan'ı tanımıyorsun." Annem başını iki yana sallayıp duruyordu.
"Cansu kendine gel." Metin, küçük yüzünü elleri arasına alıp onu sakinleştirmeye çalışıyordu. "Nisan dün o kadar da büyük bir tepki vermedi." Konunun önceki gece olduğunu anladığımda gözlerimi devirdim. Annem her zamanki gibi çok seviyordu olayları büyütmeyi. Üstelik onun açısından büyütecek bir şey de yaşanmamıştı.
"Hayır, onu tanımıyorsun. Nisan iyileşmemiş." Duraksadım, ani itirafı karşısında tükürüğümü yutamayacağımı düşündüm. Gözlerimi bir an olsun kırpmadan duyduğum bu şeyi zihnimin süzgecinden geçirmeye çalışıyordum.
"Yanlış." Boynuma çarpan bu nefes içeriden değildi. İrkilerek arkamı döndüğümde kulağıma doğru eğilmiş Tuna ile yüz yüze geldik. Başka bir zamanda bu kadar yakınlığa sebep olduğum için hata yaptığımı düşünürdüm. Ama şu an o zamanlardan birinde değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NİSAN YAĞMURLARI
Teen Fiction"Derler ki," dedim. "Nisan yağmurları yılanın ağzına düşerse zehir..." Sözümü kesti. "Midyenin içine düşerse inci olurmuş." Dakikalardır ilk defa konuşmuştu. Gözlerimi balkonun loş ışığından görünen yüzüne çevirdim. Bakışlarını karşıya dikmişti, de...