BÖLÜM 4: "BEYAZ KELEBEKLER"

402 25 8
                                    

            Alarmın tiz sesi kulaklarıma dolduğunda gözlerimi açmakta zorlanmıştım. Birkaç saatlik bölük pörçük uykuyla güne devam edecektim. Uykusuzluğun getirdiği halsizliğin ağırlığı daha yataktan çıkmadan tüm vücuduma baskı yapıyordu.
           Yorganı ayaklarımla itekledim. Kendimi neredeyse sürüyerek yataktan attım. Yataktan çıkar çıkmaz bir sıtma tutmuştu. Odada hem geceden kalma bir soğukluk vardı hem de uykusuzluğun verdiği bir titreme vücuduma hâkimdi.

          Okul formamı titreyerek giyindikten sonra evin içine kulak kabarttım. Büyük bir sessizlik vardı. Normalde bu saatlerde ya kahvaltıya dair sesler ya da yeni bir tartışmanın gürültüleri olurdu. Bunun üzerinde daha fazla düşünmedim. Adımlarımı sessizliğe uydurarak usulca banyonun yolunu tuttum.
          Uykumu açmaya yardımcı olması için soğuk suyu birkaç kez yüzüme çarptım. Musluğu kapattıktan sonra başımı kaldırdım. Aynadaki tanıdık kızla yüz yüzeydim. Gözlerim uykusuzluktan şişmiş, göz bebeklerime yorgunluk kurulmuş, yüzüm soluk bir tona bürünmüştü. Zaten cansız bakan gözlerim şimdi bir ölüden farksızdı. Gecenin izleri yüzümdeki her bir ayrıntıya ince ince işlenmişti.
         Parmaklarımı saçımı saran tokaya geçirdim. Bir hamlede saçlarımı serbest bıraktım. Yanaklarıma dökülen saçlarım yüzümü gizlemememde yardımcı olabilirdi.

          Sessizliği bir kapı sesi dağıttı. Panikle banyonun kapısının kolunu tuttum. Koridordan gelen sesi dinlerken adımların merdivenlere ilerlediğini işittim. Stresli bir nefes verdim. Adımları artık duyamadığımda kapıyı yavaşça açtım. Gerildiğimi hissediyordum. Banyodan çıkıp kapıyı arkamdan kapattıktan sonra omuzlarımı dikleştirdim.
"Sıradan bir gün." Bunu sürekli kendime hatırlatmam gerekecekti.

          Ağır adımlarla merdiveni inmeye başladım. Ancak gerginlik bacaklarıma kadar sızmıştı. Adımlarımı zorlukla attığımı fark ettim. İki yıllık hastane sürecinde alışkın olduğum her şeyi unuttuğumu fark ettim. Ben böyle olayları gecede bırakıp gündüze devam edebilirdim. Bu iyileşme belirtisi miydi? Normal bir insan böyle mi yapardı? Hiç normal oldum mu?

          Salona girmeden bir kez daha duraksadım. Bir kez daha derin bir nefes aldım. Omuzlarımı hiç düşürmeden yemek masasına doğru yürümeye başladım. Herkes masadaki yerini almıştı. Ancak masanın üzerine yine kasvetli bir sessizlik kurulmuştu. Yeni bir şeyler mi olmuştu yoksa dünün etkisi miydi bu, anlayamamıştım.
          Sandalyemi yavaşça çekip oturdum. Annem başını kaldırıp bana bakmamıştı. Metin'in bakışları onun üzerindeydi. Bir şey yapacak mı diye merak ediyor olmalıydı. Tuna ise rahat bir şekilde oturmuş bakışlarını babasına dikmişti.

"Günaydın kuzum." Sultan teyze neşeli bir sesle bana doğru seslendi. Ortamın kasvetini dağıtmaya çalışıyordu. Başımı ona çevirip zoraki bir tebessümle karşılık verdim.
"Günaydın." Ses tonum beni bile şaşırtacak şekilde çatallı çıkmıştı. Annem sesimi duyduğunda rahatsız olmuş gibi başını Metin'e çevirdi. Herkes, Sultan teyze hariç gergin bir şekilde birbirini izlerken, ben ne yapacağımı bilemiyordum. Pembe bir diziden fırlama bu sahneye daha fazla dayanamadım. Çatalımla, masanın ortasındaki kahvaltılıklara uzandım. Tabağıma tüm kahvaltılıklardan bir parça aldım. Tuna'nın dikkatli bakışlarını üzerimde hissettim. Ardından o da tabağına kahvaltılıkları almaya başladı. Kim kime örnek oluyordu?
          Tuna ile kahvaltıya başlamıştık. Annem oturduğu yerden kalktı. Adımları salonun içerisinde duraksadı. Ağzıma attığım bir dilim peynirden sonra çatalla bir süre ağzımın içinde oyalandım. Annemin ne yaptığını merak etmiştim ama ona bakmamak için kendime engel oldum. Çok kısa bir süre sonra terliğinden çıkan sesler bize doğru geldiğinin işareti olmuştu. Sandalyeyi gürültüyle çekti, ama oturmadı.
"Al," diyerek bir otobüs kartını sertçe masaya bıraktı. "O adama giderken kolaylık olur." Duraksadım. Ona bakmak, yüzündeki ifadeyi görmek istedim. Sonra vazgeçtim. Çatalı tabağın içine bıraktıktan sonra karta uzandım. Kartı masanın üzerinden kendime doğru çekerken:
"Teşekkür ederim," dedim. Ayağını sert bir şekilde yere vurdu. Sinirlenmişti, ona beklediği cevabı vermemiş olmalıyım. Ancak bu sefer uzatmaya niyeti yoktu. Bir hışımla arkasını dönüp uzaklaştı. Metin de onun arkasından ayaklanırken, ben yeniden kahvaltıma dönmüştüm.

NİSAN YAĞMURLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin