( Dünkü bölüm biraz kısaydı. Bunu uzun tutmaya çalışacağım. Umarım başarırım.)
Dünden beri sinirliydim. Bunun hesabını soracağım demiştim ve günü gelmişti. Bir hışımla yataktan kalktım doğruca hazırlanıp evden çıktım. Sinirim hala geçmemişti ve bu iş halledilmeden de geçmeyecek gibi gözüküyordu. Yol bir türlü bitmek bilmiyordu. Yolun bir an önce bitmesi için kitap okumaya başladım ama konsantre olamıyordum. Sanki kelimeler dans ediyormuş gibi geliyordu. Kitabı kapatıp şarkı sözlerini içimden mırıldanmaya başladım. Bir an önce okula varayım da ona gününü göstereyim istiyordum.
(...)
Sonunda okula gelmiştik. Hemen servisten indim. İçimden ne kadar hızlı koşmak istesem de yavaş ve sakin olmalıydım. Ama sakin olacağımı hiç düşünmüyordum. Sınıfa aniden girdiğimde Ege ile oturuyordu. Durgundu ama içimden kötü sesim şimdi biraz oyun zamanı diyordu. Deniz sinirli olduğumu fark etmiş olacak ki ne oldu gibisinden durdu ve bana doğru yürümeye başladı. Elimi kaldırıp dur işareti yaptım ve 1 dakika dedim. Denizle eğer şimdi konuşsaydım sakinleşirdim. Ama hiç sakinleşmeyi istemiyordum. Ekin'e doğru yöneldim ve sırasına sertçe vurdum.
- Konuşmalıyız.
- Ne mesela?
- Özel!!
- Burada da konuşabiliriz.
Bu çocuk beni deli ediyordu. Sinirlerimin gerildiğini hissediyordum. Kendime engel olamadım ve kolundan tutup çektim.
- Özelin nesini anlamıyorsun be!!
Biz sınıftan çıkana kadar bütün bakışlar bizim üzerimizdeydi. Ama yalnız olduğu doğru düzgü bir an bile yoktu. Zaten onun yalnız kalmasını bekleyemezdim. Ayrıca da sinirimi belli etmek istiyordum.
- Şovunu beğendim. Tahmin ettiğimden daha iyi oynadın.
- Ne şovu be! Ne saçmalıyorsun?
- Şov senin şovun bunu benden daha iyi bilmelisin. Öyle değil mi?
Son cümlesini bana yaklaşarak kulağıma fısıldamıştı. Bu çocuğun amacı neydi? Ah doğru ya benle oynuyordu. Nasıl bu kadar aptal olabilirdim? Hemen ellerimle onu ittirdim ve tokat attım.
- Şov yapan ben miyim? Kendine bir bak! Kötüsün! Dünya senin etrafında dönüyormuş gibi davranıyorsun! Kimseyi umursamıyorsun! Beni kullandığın gibi herkesi kullanıyorsun! Senden nefret ediyorum! Benim seni sevdiğimi biliyorsun ama beni sevmiyorsun. Buna rağmen gelmiş beni öpüyorsun ve bu yetmezmiş gibi bir de şov yaptın diyorsun! Kim gerçek bir sahtekar bunu bir düşün!
Yanağı acımış olmalıydı. Çok sert tokat atmıştım. Eliyle yanağını tutuyordu ama sonra elini çekti. Bir kızdan tokat yediği için canı acıyan erkek olarak gözükmek istemezdi.
Olamaz! Birisine bağırırken fazla sinirlendiğimde ağlamaya başlıyordum. Gözyaşlarımı görmeden bir an önce burdan gitmeliydim. Koşa koşa okuldan çıktım ve ilerisindeki parka doğru yürümeye başlamıştım. Ben bunu hakedecek ne yapmıştım. Beni resmen kullanmıştı ve ben de buna müsaade etmiştim. Parktaki salıncağa oturdum. Keşke biri olsaydı ve beni sallasaydı diye düşündüm. Salladıkça yükseklere çıkardım, böylece gökyüzüne doğru ellerimi açıp istediğim kadar bağırabilirdim. Her şeyden uzak.. Her şey mavi... Her şey saf ve temiz... Gerçekten öyle olur muydu? Bunu düşünmek huzur vericiydi ama ne kadar yükselsek de eninde sonunda eski yerimize tekrardan döneceğimiz aklıma geldi. Ağlamak yorucuydu. Yormuştu beni... Ağlamamalıydım. Güçsüz hissetmek istemiyordum. Temiz havayı sonuna kadar içime çektim. Yanımdaki salıncağa birisi oturmuştu. Soluma dönüp baktığımda Deniz olduğunu fark ettim. Konuşamak istemediğimde beni zorlamazdı. Sadece birbirimize bakıp gülümsemek bile yeterliydi. Şimdi de öyle yapıyorduk. Ne ara bu kadar yakın olmuştuk? Ne ara bu kadar birbirimize karşı anlayışlı olmuştuk? Deniz'i gizlice izlemeye başladım. Gerçekten çekiciydi. Siyah saçları ve mavi gözleri birbirini bütünlüyordu. Ekin'in de gözleri maviydi. Ama Deniz'in gözleri daha masumdu. Hissediyordum... Kırmızı giymişti. Kırmızı Deniz' e yakışıyordu.
- Bana öyle bakmayı kes!
- Ne?
Dediğiyle şaşırmıştım. Canım konuşmak istemişti.
- Ekinle öpüştük. Daha doğrusu o beni öptü.
- Duydum. Herkes duydu...
Bir süre sesimi çıkarmadım. Ardından devam etti.
- Sen bağırınca herkes duydu. Herkes tokatını konuşuyor. Tabi bir de herkes senin onu sevdiğini öğrendi.
Deniz durgundu. Onu hiç bu kadar sessiz görmemiştim. Beyaz teni gittikçe solmuştu.
- Neyin var?
- Noldu?
-Hiç iyi gözükmüyorsun.
- Bilmiyorum.
Üşümüştüm. Rüzgar esmeye başlamıştı. Sallanmayı çok istiyordum. Ama şimdi Deniz'e bunu söyleyemezdim . Ne yeri ne de zamanı değildi. Deniz'in bana karşı soğuk davrandığını hissedebiliyordum. Tabi ya! Ben bunu neden düşünememiştim? Ona yalan söyledğimi düşünüyordu. Ona Ekin ile artık öyle bir şey yok demiştim. Ama şimdi ise söylediğimin aksine çok farklı davranıyordum.
- Sana yalan söylemedim.
- Ne?
- Ekin ile öyle bir şey yok dediğimde sana yalan söylemiyordum. Sadece onu unutmak istiyordum ve bunu başardığımı sanıyordum. Dün olanlardan sonra böyle davranması sinirimi bozdu. Ama bugün de bana öyle deyince üzüldüm. Yani onu seviyorum ama bir yandan da ondan nefret ediyorum. Nasıl olduğunu ben de bilmiyorum ama...
- Üşüdüm. Sen de üşümüş olmalısın. İçimizin ısınacağı ve kahve içebileceğimiz bir yere gidelim mi?
- Bir şey demeyecek misin?
- Ne diyebilirim ki... Senin hayatın. Bana yorum yapmak düşmez. Benim görevim senin yanında olmak... Sonuçta arkadaşınım öyle değil mi?
- Eeevet . Öylesin... Yanımda olduğun için teşekkür ederim. Aramız iyi değil mi?
- Evet.
Bunu ne kadar içtenlikle söylememiş de olsa gülümsemişti. Ben de gülümsedim. Deniz huzur vericiydi. Yanımda olacağını söylemesi bile beni sevindirmişti.
Deniz ayağa kalkmıştı. Elini uzattı ve:
- E hadi gelmiyor musun?
Bir şey demedim. Sadece elini tuttum ve ayağa kalktım. Ellerimiz buz gibiydi. Üşümenin verdiği yorgunluk ile taksi beklemeye başladık. Taksiyi beklerken aklımda tek bir şey vardı.
Umarım her şey güzel olurdu. Tüm bunları unuturdum. Umarım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Unuturum
أدب المراهقينSıradan ve sıkıcıydı. Hayatı ona sıradan geliyordu. Her şeye sahipken sadece onun eksikliği onu mahvetmeye yetiyordu. Mutluluğu sadece onun sayesinde bulabileceğini düşünüyordu. Karşılığı olmadığını biliyordu. Onun gerçek yüzünü görünce onu sevmekle...