Baekhyun etraftan gelen gürültüyle uyandı. Başı deli gibi ağrıyordu. Sesin nereden geldiğine bakmak istese de dışarı çıkacak cesareti yoktu, Chanyeol'u görecek cesareti yoktu. Deli gibi utanıyor ve korkuyordu. Aralarındaki güzel dostluğu mahvetmekten korkuyordu. Yine de dışarıdan gelen bağırtılar oldukça güçlüydü, merakla üzerine bir hırka aldı ve dışarı çıktı. İlerideki yanan kulübeye gözü takıldığında birkaç saniye olduğu yerde kaldı.
"Ch-?" konuşmak istese de harfleri bir araya getirememişti. Poseidon çocuklarının hepsi büyük bir çabayla yangını söndürmeye çalışırken Athena oğulları da içeri girmek için hazırda bekliyorlardı. Baekhyun sonunda ayaklarını hareket ettirebildiğinde daha önce hiç yapmadığı bir hızla koşmaya başladı.
Aradaki mesafe en fazla bir kilometre olsa da ona hiç bitmeyecek gibi gelmişti. Kulübenin yanına vardığında yangın sönmüştü. Gerçi, geriye kulübe denen bir şey de kalmamıştı. Athena oğulları harabenin içine dalarken Baekhyun da öne atıldı. Öğretmenlerinden biri onu durdurarak geri itti.
"Bırakın da geçeyim!"
Önü bir sürü kişiyle kapandığında Baekhyun yere çöktü. Yapabileceği hiçbir şey yoktu ve Chanyeol'a, Kyungsoo'ya, Jongdae'ye, Jongin'e ve Sehun'a ne olduğunu bilmiyordu.
Harabenin içinden yüzleri örtülü, sedyede yatan kişiler çıkmaya başladığında Baekhyun içinden bir şeylerin ciddi anlamda koptuğunu hissetti. Ayakları sedyenin dışına taşan, uzun, yüzü örtülü bedeni gördüğünde gözleri karardı ve sırtını arkasındaki ağaca verdi.
"Chanyeol!" hiçbir şey yapamadan onu götürmelerini izledi. Bitmiş hissediyordu, kimsesiz hissediyordu. Böyle bir sabaha uyanmaktansa bir daha uyanmamayı yeğlerdi. Bedenine soğuk bir üzüntü ve sinir dalgası yayılırken zor da olsa kalktı. Gitmeliydi.
Ayakta zor dursa da olabilen en hızlı şekilde gölün oraya gitti ve ağacın altındaki büyük oyuğa saklandı.
Chanyeol'un ölmüş olma ihtimalini düşününce ruhunu daha ince hiç tatmadığı bir duygu ele geçirmek üzereydi. Kaybetme korkusu, çaresizlik.Chanyeol'u düşündü, ister istemez düşündü. Gülüşünü, dağınık ve yumuşak saçlarını düşündü. Dün olan, belki de hayatında en iyi hissettiren teması düşündü. Sevdikleri şeyleri ve onu nasıl koruyup kolladığını düşündü.
Baekhyun onu koruyamamıştı.Gözlerinden yaşlar düşerken sırtındaki acıyla belini bir yay gibi gerdi. Bu acıyı biliyordu. Birkaç dakika sonra derisini yararak dışarı çıkan ve büyümeye başlayan lacivert kanatlar gözünden düşen damlaları güçlendirdi.
"Chanyeol..." Baekhyun onun adını sesli söylediği her zaman biraz daha acı çekiyor ve lacivert bir yaratığa dönüşmesi hızlanıyordu. Gözlerinin o korkunç, buz mavisi tonuna döndüğünü hissedebiliyordu. İnce ve kibar elleri iğrenç pençelere dönüşürken kendini geriye attı.
Chanyeol'un sedyeden sallanan bacakları tekrar gözünün önüne geldi.
Baekhyun kollarını kaplamaya başlayan dikenli kuş tüylerine baktı. Gittikçe büyüyen kanatları hem sırtını kanatıyor, hem de artık ağaç kovuğuna sığmadığı için Baekhyun'u ileri itiyordu.
Baekhyun huzurlu geçen tüm hayatı boyunca hiç böyle duygular hissetmemişti. Hiç çaresiz hissetmemişti, hiç boşlukta hissetmemişti. Hiç bir zaman, birini kaybetmenin bu kadar acıtacağını düşünmemişti.
Ve hiçbir zaman bu kadar çirkin hissetmemişti.
Herkesin ona imrenerek baktığı, heykelleri ağlatan bir güzelliği olabilirdi. Ama aynı zamanda da bir canavardı işte. Olduğu kişi buydu ve bunu Chanyeol'a söylememişti. Sırtını yararak çıkan korkunç, çirkin kanatlar ona küfreder gibi sallanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son of Aphrodite || ChanBaek
FanfictionAres oğlu Chanyeol, Zeus oğlu Sehun, Poseidon oğlu Jongin, Dionisos oğlu Jongdae, Athena oğlu Kyungsoo... Tanrı çocuklarını Hades ile karşı karşıya gelmeleri için hazırlayan bir sığınak... "Toplanın Tanrı dölleri! Toplanın ve sıraya geçip eğilin! Yü...