*************

47 5 1
                                    

  DEM:1. Hazırlanan çayın renk ve koku bakımından istenilen durumu. 2. Pişirilen yemeklerin yenecek kıvamda olması. 3. Soluk, nefes. 4. Zaman, çağ 5. İçki. 6. Koku. 7. Susuz, kıraç tarla. Kıraç tarlada yetişen ekin 8. Dokumacılıkta kullanılan, iki tarafı tahta ortasına kamış parçaları konulmuş bir çeşit tarak 9. Neşe, gönül hoşluğu, keyf

DEM şubat 2016'da zihnime düştü. Yaklaşık bir yıldır zihnimde maya tutmasını bekliyordum. Geçen yıl yazmaya başladığım şekli bu yıl bana çok amatör geldiği için bu şubatta yeniden yazmaya başladım. Umarım beğeneceğiniz bir hikaye olur, lütfen görüş bildirin.


"Bir yağlı boya tablosunda sürekli hareket eden renklerin oluşturduğu bir bütün gibidir hayat. O tabloyu yapan ressam, milyarlarca yönden izlenilebilecek tablosunu kendi açısından görüntüsünü resmeder yıllarca. O ressamın elindeki fırçaya, tamamen kendi seçimi olmasa da, mutlaka kendindin parçalar içeren renkler bulaşır. Bu renkler asla durağan değildir. Her baktığımızda farklı bir tona bürünürken, aynı zamanda da her baktığımızda ayrı bir resmin küçük parçaları olurlar. Her zamanın ayrı bir resmi vardır çünkü. Zamanla değişir, çünkü zamanla değişir görebildiklerimiz. Bizim evrenimizi var eden, görebildiğimizi sağlayan zamandır. Zaman ve zamanın ruhumuza işledikleri. Bu nedenle her şeye, uzun bir nefes alıp yaklaşmak gerekir. Çünkü her şey..."


  Trenin peronda durması ile kadın kulaklığını kulağından çekerek dinlediği bu sohbeti kendisi için sonlandırdı. Anlamayacağı bu cümleleri dinlemeye devam etseydi; konuşan, kalın, tutkulu sesli adam cümlesine şöyle devam edecekti.

"Çünkü her şey, herkes için ne kadar farklı ise; herkesin sahip olduğu bakış için de öyle farklıdır. Gözlerimizden evrene çevrilmiş fenerin bugün gördükleri, yarın göreceklerinin temelini oluştursa da yarın görecekleri esasında bambaşka şeylerdir. O nedenle her şeyden önce, herkes olarak derin bir soluk almalıyız. Şimdi derin bir soluk niteliğindeki sıradaki şarkımızı dinleyelim."

  Kadın bu konuşmayı dinlemedi, dinlese de zaten anlayamayacaktı. Çünkü onun gözlerinin evrene yaydığı fener için bu cümleler kara deliğin yuttuğu gerçeklerdi. Kara delikten ne kadar aydınlatıcı olsa da ışık bile kaçamazdı.

  Kadın elindeki valizlerle istasyonun çıkış kapısına hızlı hızlı yürümeye başladı. Saat gece üçe geliyordu. Sonbaharın buz soğuğu istasyonun içinde hissedilmiyor olsa da kadın istasyonun iki yana açılan kapılarından dışarıya çıktığı an iliklerine kadar hissetti bu soğuğu. Bedeni titreyerek sarsılsa da benliğini doldurmuş olan katılaşmış lavlar esen rüzgarı hissetmediler bile.

  Kendisini bekleyen adamı, istasyonun otoparkına doğru ilerleyince gördü.

  Geceyi kuşatmış ayaza rağmen adamın üzerinde ince bir ceket bulunuyordu. Esen rüzgar ceketin içine doluyor ve içine giyinmiş olduğu tişörtü havalandırıyordu.

  Kadın elleri cebinde kendisini bekleyen adama doğru seri ve emin adımlarla yürüdü. Adama iyice yaklaştığı zaman elindeki valizleri sürüklemeyi durdurdu. Adama doğru kollarını açtığı sırada adam çoktan kollarıyla onu kavramıştı.

  Uzun bir sarılmanın ardından kollarını gevşetip kendilerini geri çektiler.

  Kadının başını avuçları arasına aldı adam. Her zaman yaptığı gibi kadının saçlarını öptü önce. Ardından ışıl ışıl gözlerle kadının gözlerine bakarak konuştu.

"Hoş geldin."

  Kadın karşısındaki adamı gerçekten özlediğini o saniye çok daha fazla kavradı. Geçmişinde bıraktığı bir anıyı yeniden yaşamak gibiydi şu an yaşadığı. Hatırlamamak için gayret ettiği onca anının içinde, bu adamı yeniden yaşamak iyi hissettirmişti.

DEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin