4.Bölüm: En Büyük Tepki Tepkisizlik...

88 4 1
                                    

Soluk soluğa koşarak girmiştim ana kapıdan içeriye. Üst kattan koşuşturma sesleri ve uğultular yükseliyordu. Merdivenleri tırmanmadan önce bu durumlara alışmış ve bundan fazlasıyla yorulmuş zihnime dinlenmesi için biraz zaman tanıdım. Lanet olasıca kader! Bana bir dinlenme molası bile veremezdin zaten değil mi?

Yavaşça gösterişsiz duran ancak içi oldukça zengin olan bara doğru yaklaşıp bir bardak kaptım ve içini viskiyle doldurdum. Midemin yanmasını umursamadan viskiyi tek dikişte mideme gönderdikten sonra derin bir nefes alıp kendimi yandaki koltuğun rahatsız edici yumuşaklığına bıraktım.

Daha önce hayatta yaptığın bir şeyden dolayı hiç pişman olmuş muydun? Ben oldum dostum, hem de fazlasıyla oldum. Ancak en büyük pişmanlığımın ailem ya da her şeyi elimden olan o piçle en ufak bir alakası yoktu. Evet, benim en büyük pişmanlığım o gece yiyecek arayıp da bulamadıktan sonra lanetler okuyarak köprüden atlamak yerine, bana yanaşan o parlak rugan ayakkabılı herife güvenip elinden tutmak olmuştu. Bir zaman makinesi olsa hiç kuşkusuz yapacağım şey o gece geri dönmek olurdu anlayacağın. Diyeceksin ki kafan mı güzel? Evet, güzel, gelmeden devirdiğim iki şişenin üzerine bir de viski yuvarladım unuttun mu?

Ölmeden önce insanların gözünde hayatındaki karelerden bir film çakarmış dediklerine göre. Oysa ben ne zaman yumuşak bir yere oturup da alnımı ellerimin arasına alsam, fragman bile vermeden başlar hemen şerefsiz. Sanırım azraile karşı dokunulmazlığım var, o kadar filme karşın hala burada oturmaya devam edebildiğime göre. Ya da şu anda oldukça meşguldü rugan ayakkabılarını arabasında bırakıp ciğerine saplanmış kurşunla üst kattaki odasına taşınan adamla.

 Bakışlarım istemsizce adım seslerinin geldiği merdivene doğruldu. Gelen kişi Bay Moore’du. Beni görünce yüzünde anlamlandıramadığım bir ifade oluştu. Onu önemsemez bir şekilde süzerken bir anlık gözlerimizin kenetlenmesiyle bakışlarını hemen yan tarafa kaçırdı. Bu, Bay Moore’un benden ilk kez gözlerini kaçırışıydı.  Serseri ve kavgacı kişiliğimden kaynaklı çıkardığım korkutucu kavgalar esnasında bile benden bir kez dahi gözlerini kaçırmamıştı. Hangi durumda olursak olalım karşımda, güçsüz ve yaşlı oluşuna aldırmayarak korkunç yaşanmışlıklarından kaynaklı cesaretiyle dikilir, beni frenlemeyi her seferinde becerirdi.

Onun bu halinden kuşkulanarak yerimden hafifçe doğruldum. Titreyen ayaklarım, bana her defasında söylediği sözleri duymanın beklentisiyle ona doğru yol almaya başlamıştı bile. Hemen önünde dikildiğimde elini hafifçe sağ omzuma yerleştirdi ve gözlerimle buluşan gözleri tekrar savaşı kaybederek karşıdaki boş duvara kenetlendi. Tereddütlü ve iç soğutan sert bir sesle dudakları kıpırdadı:

-  Üzgünüm evlat. Bu defa beceremedi, koca kurdu kaybettik.

Duyduğum sözlerin etkisiyle oda aniden limitsiz bir hızla dönmeye başladı. Vücudumu birden bire bir uyuşukluk sardı, öyle ki omzumdaki elin uzaklaştığını hissetmedim bile. Bu nasıl olurdu? Yani şimdi o ölmüş müydü? Her defasında, ona ilmeğini geçiren azraile ve ona kafayı takmış durumdaki iblis sürüsüne karşın yeniden dikilmeyi başarmıştı. Ne yani şimdi gitmiş miydi?

Daha fazla zihnimde yankılanan boşluğa dayanamayıp güçsüz bacaklarımın zeminle buluşmasına izin verdim. Lanetlerle andığım malum kurtarıcı artık yoktu. Peki, ben ne hissetmeliydim; acı, hüzün, keder, öfke… Belki de az buçuk korku ve endişe? Ancak hissettiğim şey bunlardan hiçbiri değildi. Zaten değerli taşlarla çerçevelenmiş ancak diğerinden çok da parlak olmayan bu yeni hayatın bana sunduğu ilk koşul hislerimi dolaba kaldırmam değil miydi?

Kendimi evden atıp gecenin soğuk karanlığına karışırken aklımda dönen tek bir şey vardı: moruk ölmüştü. Hem de bana verdiği sözlerin birini bile yerine getirmeden. Böyle umarsızca beni bok çukuruna atıp gidebileceğini mi sanıyordu? Daha fazla içimdeki volkanın patlamasına engel olamayarak “Lanet olasıca moruk! Sana kaç defa sözünü tutmadan toprak altına giremezsin dedim, değil mi? Bekle de gör, o ayakkabıları kıçına sokacağım.”diye bağırıp buradan yarım saat uzaklıktaki depoya doğru koşmaya başladım…

Dipnot: yufyufyufff :P anam sövünce az utandım yaa anam pek bir terbiyeli olmuşum bu 4 senede :dil: eferin banaaaa :dil: ama cici kız yazmaya çalışıyorum da o iş yaş hiç olmuo yaa tarzım deil :M:M::M:M:M: umarım beğenirsinizz :dil: şimdilik adiossssss :P

~~azazel~~

DÖNÜM NOKTASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin