~ Part 3~

376 6 0
                                    

Nasıl bu kadar sakin olduğunu anlamak güç, bu gece burada iki kişinin öleceğini nereden bildiğini asla anlayamadım. Hoca minareden inerken yanına yaklaşıp, hocam kurban olayım günlerdir çekmediğim kalmadı diye sızlanıp durdum. Bir yolu yordamı yok mu diye ağladım. Cidden birkaç gün içinde o kadar kilo vermiştim ki, vücudum allak bullak olmuştu. Ayakta duracak takatim yoktu. Cümle bile kurmakta zorluk çekiyordum. Bana sana ulaşamadıkları her gün yenileri ölecek dedi. İfritin nefreti yavru kancık gibidir. Hızlı büyür. İfrit cinlerin nefreti ateş ile yoğrulmuştur. İfrit cinlerin kabileleri en sapkın cin kabilesidir. Şeytana tapıp, Allah'ı ret ederler. Diğer tüm âlemler ile husumetleri vardır. İnsan ırkını sevmezler, insan ırkına çaresiz hastalık, şifasız dert ve vesvese verirler. Al karıları ve tohumlarını avlarlar. İfrit cinlerin kabilelerinde sapkınlık vardır. Kendi aralarında bile savaş halindedirler. İfrit cinler bizim dünyamızın Yahudileri gibidir. Sürekli fitne fesat ile düşmanlık yayıp kaos ortamlarında büyürler. İfrit cinlerin en rahat ettikleri yerler pis ve hiçbir canlının yaşayamayacağı kadar alçak alanlardır. Özellikle sıçanların kafalarını koparıp evlerine asarlar. Ölülerini asla gömmezler. İfrit cinler kendi ölülerini yiyebilir. İfrit kabilesinden biri bir insan tarafından rahatsız edilirse, tüm kabile onu düşman beller. İfritler kurbanlarını hemen öldürmez, ifrit cinin çarpması çok ağır olur. Kemikler birbiri ile kaynar yüz ve surat şekilsiz bir hal alır. İnsan ucubeye döner. Sonra bu haldeki insanları kabilenin yaşadığı yerde orta yere atıp sürekli rahatsız ederler. Belki aylarca hatta yıllarca acı çektirirler. İfrit cinlerin kabilesi çok büyüktür. Binlercesi bir arada yaşar. İfrit cin sizi çarpıp kabilenin yaşadığı yere götürdüğünde, iki omuz aranızı üç günlük yol gibi hissedersiniz. Öyledir ki her hücreniz acıyı ayrı bir tadar. Her gün farklı bir cin tarafından rahatsız edilirsiniz. Ölmeyi dileseniz de sizi öldürmezler. Çarpılan insan vücudunu kontrol edip kaçamaz. Öyle ucube bir beden ile her gün cinlerin vesvesesine maruz kalırsınız... Hoca ben ona yalvarırken namaza durdu. Kafasını son secdeye koyduğunda ikindi ezanına kadar kaldırmadı. Bu arada dışarı çıktığımda Davut ortalıkta yoktu. Köyün arkasında tepeler vardı. Davut cinlerin köyü basacağı yere doğru gidip nöbete durmuştu. Bir ara köyden kaçıp saklanmak istedik ama köy bizim için en güvenli yerdi. Hoca köyden ayrılan ifritin kucağına düşer dedi. Ne yapacağımızı ne edeceğimizi bilmiyorduk. Köyde yaklaşık 20 hane vardı. Tuvaletler, barakalar, ahırlar vs. işin içine katınca 35 e yakında içinde saklanacağımız yer vardı. Hoca ikindi ezanını okuduktan sonra yanımıza geldi. Kargayı salın, al karısı bulup saçlarını getirsin buraya dedi. Hoca kargayı saldı. Al karısı saçını düğüm düğüm edip köyün girişindeki ağaçlara asacaktık. Hoca Davut'a bir yer gösterip buraya işemesini istedi. Benim koluma bir çizik atıp Davut'un işediği yere damlattı. Çok zaman geçmeden karga ağzında bir tutam saç ile döndü. Cübbeli Hoca karganın gözlerine bakıp hayvanı terk et dedi. İçindeki al karısının oğluna seslenmişti. Karga önce huysuzlanıp sonra uçarak uzaklaştı. Aradan bir dakika geçmedi ki, 17 - 18 yaşlarında sol tarafı felçli bir çocuk belirdi. Suratı orantısızdı. Bir gözü diğerinden büyük, ağzında dişleri yoktu. Sol tarafı felçti. Hoca beni yanına aldı, diğer iki hocanın camide kalmasını istedi. Hocalar ikindiyi kıldıktan sonra okumaya başladılar. Cübbeli Hoca, sabah ezanını duymadan yer bile yarılsa okumayı kesmeyin dedi. Al karısının oğlu ile Davut'tan çatılara çıkmasını istedi. Al karısının oğlunun boyun benden kısaydı. Felçli haline aldırmadan çok hızlı hareket ediyordu. Davut ise daha önce söylediğim gibi benden çok daha uzun ve iriydi. Biz hocayla caminin arkasındaki ahırın kapısına geldik. Hoca eline avuç avuç at pisliği alıp benim diz kapaklarımdan aşağısına sürmeye başladı. Sonra yerden bir avuç toprak alıp toprağa bir şeyler söyleyip üfledikten sonra başımdan aşağı döktü. Bu binanın etrafında 7 tur at ve öğreteceğim kelimeleri söyle dedi. Şimdi size bu kelimeleri söyleyemeyeceğim, yanlış telaffuz ile başınız derde girmesin. Hocanın dediklerini yaptım. O ara hava kararmaya başladı. Korkudan başım dönmeye başladı. Hocaya ne yapacağımızı sordum. Yedi Emini' çağıracağız dedi. Yedi Emin sizin bu bildiğiniz hukuk vs. olaylarındaki yedi emin değil. Burada çağırılan varlığın, zamanının en muhterem evliyasının adıymış yedi, ermişler ona güvenilirliğinden dolayı Emin lakabı takmış. Yedi Emin pek bilinen varlık değildir. Genelde erenlere yardım eder. Öldükten sonra dahi insanlara olan yardımı dolayısı ile Emin adı verilmiş. Hocanın anlattığına göre Yedi isimli ermiş, zamanının en muhterem evliyasıymış. Şu anki Türkiye sınırları içerisinde hiç yaşamamış. Hayatını şuan bizim sıkıntı çektiğimiz bölgeye yakın yerlerde, buralar Osmanlı toprağıyken geçirmiş. Öyle heybetliymiş ki yolda yürüdüğünde şeytanın bile korkup yolunu değiştirirmiş. İnsanlar ifrit cinden nasıl korkar ise, ifrit cin de Yedi Emin hocadan öyle korkarmış görünce. Yedi Emin Hoca yerine uzun uzun yazamamak için Emin Hoca diyeceğim. Cübbeli Hoca, Emin hocayı çağırmak iki kere gusül ve 7 rekât namazın ardından, benim dediklerimi tekrarlayacaksın dedi. Hoca sana yardım edeceği için sen çağıracaksın dedi. Tamam dedim. Boş evlerden birinde bulduğum iki kazan su ile gusül alıp 7 rekât nafile namazı kıldım. Arkasından Cübbeli Hoca'nın yanına gidip dediklerini tekrarlardım. Hoca elime bir tespih verip bir cümleyi 777 kere tekrarlatacak şekilde 7 cümle söylettirdi. Emin hoca ikindi ile akşam arası çağırılır. Emin Hoca'yı yardım için değil, akşam namazı için çağırmak gerekir. Usul budur. Hoca gelir senin ile akşam namazını kılar. Yatsıya kadar sohbet edilip, kuran okunur. Eğer hoca haline acır ise yanında kalır yardım eder. Aksi halde yatsıyı kıldıktan sonra gider. Hocayı bizle akşam namazı kılsın diye, Cübbeli Hoca'nın tarifine göre çağırdık. Hocayı çağırırken, akşam namazına bir saatten az süre vardı. Bu arada Davut ve al karısının oğlu da çıktıkları evlerin üzerinde namaza durmuşlardı. Beni korumak için başını derde sokan iki hoca da camide sürekli okuyorlardı. Biz köyün girişine gelip hocayı beklemeye başladık. Akşam namazı okunmaya başlayana kadar gelmez ise bir daha gelmeyeceğini biliyordum. Bu yüzden umudumu yitirmeye başladım. Çünkü Cübbeli Hoca akşam namazını okumak için teyemmüm abdesti almaya başlamıştı. Hoca teyemmümü alırken benim gözüm bir anda Davut'a gitti. Davut çıktığı çatıda gözükmüyordu. Tam Davut'u ararken Cübbeli Hoca bir anda avazı çıktığı kadar "Allahümme Salli" duasını bağıra bağıra okumaya başladı. O an irkilip hocaya döndüğümde, donup kalmıştım. Gökyüzü ile yeryüzünün birleştiği o noktada uzun, omuzları geniş, sakalı göbeğinin altına kadar gelen, elinde benim boyumu bile aşan asası ile yüzüne baktıkça bakılası gelen mübarek bir insan geliyordu. Ne kadar uzun olduğunu yanıma gelene kadar fark edemedim. Önce korkmuştum. Çünkü sadece silüeti gözüküyordu. Bir anda Cübbeli Hoca da bağırarak dua okuyunca ifrit cinlerin geldiğini sandım fakat Emin Hoca yaklaştıkça o yüzünün nuru öyle etkilemişti ki beni, günlerdir içimi ilk defa o kadar rahatlamıştı. Aradan birkaç saniye geçti ki, Davut'u emin hocaya koşarken gördüm. O iri devasa Müslüman cin, emin hocanın yanında neredeyse çelimsiz kalıyordu. Daha Emin Hoca köye yaklaşmadan, Davut, hocanın ayaklarına kapandı. Bizim Cübbeli Hoca'da koşmaya başlayınca ben ne yapacağımı şaşırdım. Hocanın arkasından gidip yetişmeye çalıştım. Emin hoca öylesine heybetliydi ki, şeytanın bile görünce yolunu değiştirmesine anlam verebiliyordum. Yüzünden nur akıyordu. Cübbeli Hoca Davut'un ile resmen hocanın ayağına kapanma yarışına girdi. Hoca ikisini de doğrultmak için eğildiğinde hocanın ellerini öpmeye başladılar. Bende çok geçmeden yetiştim ama ne yapacağımı bilmiyordum. Emin hoca cüppeli hocaya, ezanı oku, namazımızı geciktirmeyelim diyerek benim ile göz göze gelmeden sanki ben orada yokmuşum gibi yanımdan geçti gitti. Emin Hoca hakkında kısa bir bilgi vereyim, nasıl göründüğü ile ilgili. Ben Davut'un göğüs kısmına geliyorsam, Davut'ta hocanın omuzlarına anca geliyordu. Emin Hoca göbeksiz, sırtı dik, omuzları geniş yüzü tertemiz bir hocaydı. Sakalları bembeyaz ve göbeğinin altına kadar iniyordu. Hoca yaşlı gözükmüyordu. 40 yaşlarında gösteriyordu. Sakalları olmasa belki daha genç dururdu. Kaşları kalındı, alnının üzerinde 7 çizgi vardı. Kafasında yeşil bir sarık vardı. Üzerinde ise keçeden yapılmış renkleri birbirine karışmış bir hırka vardı. Hoca akşam ezanını okuduktan sonra, hocalar, ben, Davut ve al karısının oğlu hep beraber köyün girişinde namaza durduk. Emin Hoca hırkasının içinden lavaş ekmeği çıkardı, mübarek böldükçe ekmeği ekmek hiç azalmadı. Toplam 7 kişi karnını doyurdu o ekmekle. Önce biraz Kuran okundu ama ben gerilmeye başlamıştım. Çünkü gaybın kapılarının açılmasına dakikalar kalmıştı. İfritler 11 gibi basmışlardı önceki gece evi. Bu gece de aynı saatlerde gelir diye düşündüm. Ben bu düşünceler ile boğuşurken, Emin Hoca gür sesi ile, hak bir çaresini bulur. Şeytanın soyundan gelen, şeytan gibi lanettir dedi. Hoca resmen aklımı okumuştu. Tam ben konuşacakken al karısı öldürülen hoca konuşmaya başladı. Olayı benden daha düzgün bir üslup ile anlattı. Emin Hoca bana dönüp sen mi onlara gittin onlar mı sana geldi dedi. Ben de askeriyedeki olayı ağlayarak anlattım. Emin hoca beni dinledikten sonra hiçbir şey demedi. Yatsıyı kaçırmayalım, mümkün mertebe erken kılalım. Ziyarete geldiklerinde kılamayız dedi. O an hocanın gece yanımızda kalacağını anlamıştım. Yatsıyı da kıldık, gece ayazı üzerimize inince hocalar camiye geçti okumaya devam etti. Cübbeli Hoca beni ahırın oraya yolladı fakat bu sefer Emin Hoca, Davut ile al karısının oğlunu yanına alıp ileri doğru yürümeye başladı. Ben hemen Cübbeli Hoca'nın yanına koştum ne olduğunu anlamak için, bizi yalnız bıraktıklarını, beni cinlere teslim edeceklerini sandım. Meğer ise, emin hoca sis çöktüğünü görüp ifritlerin geldiğini anlamış. Onlar köye varmadan karşılaşmak istemiş ama karşılaşınca ne yapacağını kendi bilir dedi Cübbeli Hoca. Bana ahıra girmemi söyledi. Ahırın kapıları hocanın okuyup düğümlediği halatlar ile bağlanmıştı. Ahırın oradan izliyordum. Daha önce ifrit cin görmemiştim. Evi bastıklarında camları olmayan odaya saklandığımdan onları görmemiştim ama ahırın içinden her şey görünüyordu. Emin Hoca sisin içinde kayboldu ama sis ilerlemeyi kesti. Köyün girişine 250 metre kala sis durdu ama ötesi gözükmüyordu. Aradan çok geçmeden Emin Hoca'nın sesini duymaya başladık, öyle gür sesi vardı ki çok net duyuluyordu. Hoca bağırarak Felak ve Nasr surelerini okuyordu. Davut ile Faezeh kavga ederken çıkan sesleri duymaya başladık. Emin hocanın sesi ifritlerin çığlıklarını bastırsa da, o sesin verdiği kasvetli hava bana resmen acı veriyordu. Çığlıklar yavaş yavaş uzaklaşır gibi derinleşe derinleşe azalmaya başladı, bir süre sonra sesler kesilince siste dağıldı. Emin hoca Davut ve al karısının oğlu ile geri yürüyordu. O an bir rahatlama geldi. Emin Hoca cinlerle savaşıp yendi diye düşünürken bir anda köyün arka tarafında patırtı koptu. Hocaların okudukları yere taş yağmaya başladı. Resmen gökten taş yağıyordu. Al karısının sahibi olan hoca kendini dışarı atarken diğer hoca içeride kalmıştı. Cinler önce kaçıp, köyün arkasından dolanıp köyü basmışlardı. Ben hemen ahırda görünmeyecek şekilde saklanıp, saman çuvallarının altına saklandım. Cübbeli Hoca köyün en yüksek binasının tepesine çıkıp, Allahu Ekber Kebira'yı okumaya başladı. O an Emin Hoca taşların yağdığı yerin önüne geçerek kendini siper etti. Taşlar Emin Hoca'ya doğru geliyor ama hocaya çarpmadan yere düşüyordu. Taşlar bile Emin Hoca'dan çekinip ona zarar vermekten korkar gibi ya yön değiştiriyor ya da hemen önüne düşüyordu. Yüzlerce taşa kendini siper etti ama hiçbir taş ona çarpmadı. Bu sefer Cübbeli Hoca'nın oraya da taş atmaya başladılar. Emin Hoca kendini iki yere birden siper edemediği için al karısının oğlu ile Davut'a koşun siper edin dedi. Bu köyde bu gece Kuran sesi işitilmez ise hepimizi çarpacaklar dedi, ve hemen Felak ve Nasr surelerine başladı. Hocalardan dışarı kaçabilen bir köşede okurken, Cübbeli Hoca en yüksek çatıda Allahu Ekber Kebira okuyor, Emin Hoca ise Felak ve Nasr surelerini okuyordu. Ortalığa sis çökmeye başladı. O an en korktuğumuz andı. Eğer sis çökerse cinler bizlere görünmeden hareket edebilirdi. En azından ben göremezdim.  Tam o korku ile kafamı kaldırıp bakmışken, Emin Hoca iki elini kulaklarının arkasına götürüp Allahu Ekber diye en gür sesi ile bağırdı. Hayatımda böyle bir bağırışı, böyle bir gür sesi ilk defa duymuştum. Kulakları yırtan o ses sanki Emin Hoca'nın son anına kadar sakladığı bir şeydi. Hocanın ağzından çıkan nefesi tüm sisi dağıttı. Taş yağmuru durdu. Hoca bir adım ileri atıp bir Allahu Ekber daha çekti. Sis kalktığında tam hocanın 100 belki 150 metre ötesinde hayatımda bir daha görmemek için günde saatlerce dua ettiğim varlıklar vardı, hem de binlercesi. Hoca her Allahu Ekber dediğinde elleri ile yüzlerini kapatıyorlardı. Kaskatı kesildim. Ayakları toynak şeklinde, bedenleri çıplak tüylü, kemiklerinin bazıları dışarıda, kalbur, elleri diz kapaklarına kadar uzun, boyunları şekilsiz ve uzun, kafaları koç kafası gibi 4 boynuzlu, göz çukurlarının içi boş uzun, kulakları kuzu kulağına benzeyen, saçları olmayan, ucubelerin en çirkini varlıkları gördüm. Hatırlamamak için uzun zamandır gördüğüm tedavi dolayısı ile şimdi daha detaylara girmek istemiyorum. Hoca Allahu Ekber çekerek üzerlerine yürümeye başladı. Hoca 7. adımı atınca durdu, Farsça bir şeyler söylemeye başladıktan sonra yerden eline aldığı ucu sivri bir kaya parçası ile bileğini kesip kanını akıtarak köyün etrafında hızlıca dolaştı. Resmen ifrit cinlerin topluluğuna karşı tehdit edercesine konuşuyor bizleri korumaya çalışıyordu. Cinler o yere dökülen kana yaklaşamadılar bile. Bir süre sonra aralarından birinin yanaştığını gördük. Emin hoca öne çıkınca ifrit cin uzaktan bir şeyler söyledi. Sonra kabilesine döndüğünde hepsinin uzaklaştığını gördük. Cüppeli hocanın yanına gittim. Davut ortalıkta yoktu, al karısının oğlu ve Cübbeli Hoca Davut'un, taş atanların olduğu yöne doğru koştuğunu söylediler, Davut'u aramaya çıkamadık. Çünkü kan ile çizilen yeri sabah ezanından önce geçemezdik. O arada öteki hoca camiden, beni ilk önce evine davet eden hocanın cansız bedenini çıkarıyordu... Hoca kafasına aldığı bir darbe ile yere yığılmış, diğer taşlar vücudunu paramparça etmişti. Bizi parçalayan asıl görüntü ise kocanın bedenini Kuran'a siper etmiş olmasıydı. Saatlerce ağladım. Cübbeli Hoca sabah ezanına kadar, ölen hocanın bedenini yıkadı ve gömdük. Sabah ezanından hemen sonra Davut'u aramak için ilerledik. Cinler Davut'u katletmişlerdi, ama o kısmı anlatamayacağım. Cesaret bulduğum bir zaman olursa o görüntüyü size anlatacağım. Cübbeli Hoca'nın dediği gibi iki ölü çıktı o geceden, Davut ve beni ilk kollayan hoca. Bu görüntüden sonra kendimi sorguladım, eğer ölen ben olsaydım belki onlar yaşıyor olurdu. Emin Hoca'ya gidip ağlayarak düşüncelerimi anlattım. İntihar edersem olayların bitip bitmeyeceğini sordum. Hoca dün gece cinlerden birinin yaklaşıp hocaya kan borcunuzu ödediniz, yarın diyet için geleceğiz dediğini söyledi. Cinler can almaya değil mal almaya gelecekler, bu köyü onlara bırakacağız, yağmalayıp gidecekler dedi. Bunun ne demek olduğunu sorunca, Cübbeli Hoca, askeriye alanına geri dönebilirsin. Senle işleri kalmadı. Mallarını alıp gidecekler dedi. İfritler kan borcunu aldıktan sonra diyet için gelirler, almazlarsa ya da vermezsen çalarlar dedi. O an hocaya, diyet söz konusu değilse, bir ifrit cinin hırsızlık yapıp yapmayacağını sorduğumda, verdiği cevap hayır oldu. O an çok büyük bir boşluğa düşmüştüm. Çünkü ifrit cin askeriye ye diyet borcunu almak için geliyordu. Daha sonradan öğrendiğime göre,  ifrit cinler içeri taş yağdırırken uyandırmaya çalıştığım nöbet tutan asker, aslında uyumuyormuş. O askerin sebebini bilmediğim bir nedenden dolayı ifrit bir cin ile husumeti olmuş ve hayatta kalan hoca ona yardım edip ifrit cinle 5000 koyuna anlaşmış. Zaten yazımda söylediğim 5000 koyun ile anlaşma olayı, nöbette uyuyor numarası yapan askere aitmiş. Bu askerin, askeriyeye son saldırıda hayatını kaybeden hocayı öneren asker olduğunu sonradan anladım. Bu asker, 5000 koyunu ödeyemeyince ifritler askeriyeye dadanmış. Bu zaten olayı bildiği için ve olaya müdahale edip başına bela almamak için o gece uyuyor numarası yapmış. Olaylardan sonra, yemekhanede ortaya çıkan yazıları, ilk o görmüştü ve ben bunu okuyamam diyip hocayı çağırmıştı. Ben gece yüzünü göremediğim için, o an o askeri teşhis edememiştim. Aslında her şeyin farkındaymış ama olaya bulaşmamak için bilmiyor numarası yapıp, ifritlerin hırsızlığına göz yumuyormuş. Cübbeli Hoca'nın zaten erenlerden olduğunu herkes anlamıştır, söylememe gerek yok. Emin Hoca geldiği yönde geri gitti. Gitmeden önce helallik aldık verdik, namaz kıldık. Cübbeli Hoca beni burada bırakın diyerek, bizi gönderdi. Sırbistan'da evine sığındığımız hoca, ben ve al karısının oğlu Kosova sınırından geçtik ve askeriyeye geldik. Komutan zaten beni görünce şeytan görmüşe dönmüştü. O gün aynaya ilk kez baktığımda kendimi tanıyamadım. Hâlâ tanıyamıyorum. Hoca olanları komutana anlattıktan sonra al karısının oğlu ile askeriyeden çıktı. Ben olanları komutana anlatıp, nöbetçi asker durumundan bahsettim. Nöbetçi askerin ben askeriyeyi terk ettikten sonra, gece nöbet yerinde bilinmeyen bir yangından dolayı yanarak öldüğünü söylediler. Cesedi Türkiye'ye gönderilmek üzere temizlenirken nasıl olduğu hala bilinmeyen bir şekilde kaybedilmiş, ya da benim inandığım şekilde çalınmış. Ben nöbetçi askerin olayını daha sonra araştırdıkça buldum. Yaklaşık 1 buçuk senemi aldı her şeyin onun yüzünden başladığını öğrenmek. Komutanın ayarladığı gibi bir iki gün sonra uçak ile Türkiye'ye döndüm. Kosova yada Sırbistan'dan kimseyle bağlantım kalmadı. Kimseyle görüşmedim. Görüşmekte hatırlamakta istemiyorum. Yapılan muayeneler sonunda erken tezkere verdiler zaten. İlk 9 ay uyku problemleri çektim, ailem perişan oldu. Hiçbir işte çalışamıyorum. Psikolojik destek görsem de nafile, yaşayamayan bilemez. Bilmeyen yardımcı olamaz. Sonuçta döndüğümden beri, hiçbir normal dışı aktivite yaşamadım. Sanki o ara başka bir boyutta yaşamışımda geri dönmüşüm gibi. Hayat çok garip, insanlar etrafında, dünyada neler olduğundan bir haber yaşıyor...

Korku hikayeleri & bilgiler & paranormal olaylarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin