👁‍🗨2.BÖLÜM👁‍🗨

117 18 3
                                    

İyi okumalar FOR👁‍🗨

      

       Akşam yemeğini yer yemez odama çıktım. Biraz kitap okudum. Genellikle bilim kurgu kitapları okurum. Yine öyle yaptım. Ardından yatağa yatıp öylece boş tavana baktım. Bir süre sonra uyuya kalmışım.
       Aniden uyanmamla saate baktım. Saat gecenin ikisiydi ve benim uyanmamın sebebi gözümün önünden hiç gitmeyen o yüzün rüyama girmesiydi. Nedendir bilmiyorum Cayle'nin yüzünü aklımdan atamıyordum. Gözümü her kapatışımda karşıma gelen yüzü artık beni rahatsız ediyordu. Kendimi sorgularken sonunda tekrar uykuya daldım.
      Sabah erken saatlerde kalktım. Yüzümü yıkayıp aşağı indim. Annem henüz kalkmıştı. Beni gördüğüne şaşırsa da günaydın dedi neşeyle. Günaydın dedim ben de. Ardından oturup kahvaltımızı ettik babam bugün erken çıkmıştı. Bu yüzden kahvaltıda annemle ikimiz vardık. Kahvaltıdan sonra hemen odama çıkıp üzerimi değiştim, saçlarımı taradım ve okula gittim. Yine birbirini takip eden olaylar her zamanki gibi aynıydı. Beşinci derse kadar...
       Derslerin çoğunda uyuyordum ama tüm sorulara da doğru yanıt veriyordum. Dördüncü dersin çıkışında İlk defa dışarıya çıktım. Etrafımdaki insanları izlemek ve neler yaptıklarına bakmak çoğu zaman yaptığım bir şeydi. Sonuçta yapacak başka bir şeyim yoktu! Az sonra bir kızla bir çocuk kol kola girmiş yürüyorlardı. Tahminimce okulun arkasına gidiyorlardı. Az sonra başka bir kız çocuğun birine tokat atıp ağlamaya başladı. Sanırım kötü şeyler yaşadılar. Biraz daha böyle insanları izlerken Arkamdan biri kolumu tuttu. Arkamı döndüğümde o kişinin Nadia olduğunu gördüm. Nadia nedensizce benim yanımda olan tek kişiydi. Arkadaşım oluyor sanırım. Neden benimle arkadaşlık ediyor bilmem ama iyi biri olmalı ki iki yıldır hiç benimle ilgili kötü bir şey söylemedi aksine beni her zaman destekledi diyebilirim. "Naber asık surat." diyip koluma girdi. "Bayadır görüşmüyoruz. Öldün sanmıştım. Hem sen teneffüslere çıkar mıydın?" dedi ve yanağımı öptü. "Birazcık hava almak istemiştim." dedim. "İyi öyleyse. Beraber alalım." diyip kolumdan çekiştirmeye başladı. Nerdeyse tüm bahçeyi gezdik. Bana sevgilisini anlattı. Daha yeni tanışmışlar ama çok seviyorlarmış birbirlerini. Hiç ayrılmayacaklarmış. Onu dinlerken ne kadar sevinçle anlattığını görüp garipsesem de normal bir şey olduğunu biliyordum. Galiba sadece ben mutlu olmayı ya da üzgün olmayı bilmiyordum. Benim ifadesizliğim herkesçe farkediliyor ama pek de dikkat çekmiyordu. Ben gülmeyi hep saçma bulmuşumdur. İnsanların gülmesi onlara ne kazandırıyor ya da ağlaması? Peki aşk denilen şu şey? Geçen hafta Nadia'nın başka bir çocuğu böyle anlattığını hatırlıyorum. Aşk geçici mi? Öyleyse filmlerdeki sonsuz mutluluk, sonsuz aşk da neyin nesi? Yoksa o sadece filmlerde olan uydurma bir şey mi? Herkesin kendini kandırmak için isimlendirdiği bu tepkiler aslında var olmayan sadece insanların beyninde yer sahibi olan birkaç sözcükten başka bir şey değildi. Zilin çalmasıyla düşüncelerim yarıda kaldı ve içeri girdik. Nadia matematik dersine giderken ben de Tarih dersi için kitaplarımı dolaptan alıp sınıfa geçtim. Sırama oturup kitabın üzerine garip şekiller çizmeye başladım. Ardından bayan Godwin sınıfa girdi. Bize selam verip ajandasında bir şeylere baktı. Ajandasını eline aldı ve ardından ayağa kalktı. "Size yarın için bir ödev vereceğim." dedi. Çoğu kişi dinlemese de sözlerine devam etti. "Dersimden kalmak istemiyorsanız bu ödevi iyi bir şekilde yapın. Şimdi rasgele iki kişiyi seçeceğim. Gurup oluşturacaksınız ve bu ödevler yarına teslim edilecek." dedi. Ve kişileri listeden eşleştirmeye başladı. Betty ile Carl siz 1. gurup Rosa ile Melany  Aurora ile Cayle ....... diye tüm sınıfı ikişerli gurupladı. Ders böylece bitti. Diğer dersler de ayni geçerken sonunda zil çalmış ve okulun bitme vakti gelmişti. Çantamı toplayıp sırtıma taktım. Kapıdan henüz çıkmıştım ki Cayle'nin gittiğini gördüm ve arkasından seslendim. Durup arkasına baktı. "Ödev!" dedim kısaca. Kaşlarını kaldırdı. "Ciddi misin?" dedi. Benim ciddi bakışlarım sonunda offff gibi bir ses çıkarıp "Kütüphaneye mi?" dedi. Başımı sallamakla yetinip kütüphaneye doğru yürüdüm. O da arkamdan geldi. Kütüphaneye geldiğimizde koltuğa oturdu ve bekledi. "Ne bakıyorsun benim ödev yapacağımı sanmadın değil mi?" dedi. Sessizce ona baktım. Madem yapmayacak neden geldi ki buraya? Baktım ki cidden yapmamakta kararlı raflardan konuyla ilgili kitaplar aramaya başladım. Üst raflara bakmak için tahta merdivene tırmandım. Bir süre kitaplara bakındım. Az sonra sabırsızlanıp yanıma geldi. "Hala bir kitabı bulamadın mı!"dediği an ayağımın altındaki eski merdiven basamağının kırıldığını hissettim. Kucağına düşer düşmez soru soran gözleriyle karşılaşmam bir oldu. Bir süre öylece kucağında durdum. "Hadi sakarsın, şişkosun kırdın merdiveni ama kucağımdan inmeyi düşünmüyor musun?" dedi yüzünde bir sırıtmayla. Genellikle filmlerde yaşanan bu sahnede kız kıpkırmızı olurdu. Utanmak! Utanırdı biraz. Ama şu an ne yüzümün yandığını ne de kızardığını hissediyorum. Sanki bir robotmuşum ve duygularım alınmış gibi. Ardından kucağından yavaşça indim. "Çığlık da atmadın yoksa bilerek mi atladın?" dedi dalga geçercesine. "Çığlık atmak için korkmalı insan. Ben korkmadım. Bu yüzden çığlık atmadım." diye cevap verince yüzündeki gülümseme silindi ve yerini şaşkınlığa bıraktı. "Her neyse çabuk yap da gidelim artık." diye söylenip eski yerine oturdu.
     Ödev bittiğinde "Sonunda. Çok yoruldum." dedi hiçbir şey yapmamasına rağmen. Ödevi çantama koydum. Kütüphaneden çıkıp durağa ilerledim. Siyah bir araba yanımda durdu. Pencere açılınca içindeki kişi konuştu."Atla götüreyim seni." Cayle'ın bu teklifine "Niye?" diye cevap verdim. "Otobüs bulamazsın hem geç oldu. Sonra başına bir şey gelir. Tanık falan olmak istemiyorum." diyince. Arabanın yolcu koltuğuna bindim. Evimin adresini sordu. Söylediğimde gaza basıp hızlandı. Arabayı çok hızlı kullanıyordu. "Korkuyor musun yoksa?" diye sordu önüne bakarken. Hayır diye yanıtladım. Sanki benim korkmamı sağlamaya çalışıyormuş gibi daha da hızlandı. Ben hala ifadesizce bakıyordum. Aniden"DUR!" diye bağırınca firene basıp durdu. "Ne o korktun mu?" der demez öndeki iki arabanın çarpışması bir oldu. Şaşkınlıktan donakalan Cayle yol boyunca bir daha konuşmadı. Evimin önüne geldiğimizde. "Nasıl anladın kazayı?" diye sordu. "Küçük bir hesaplama diyelim. Hem arabanın fireni tutmuyordu ve diğeri de yavaşlamadı. Kaza kesindi anlayacağın." dedim. Bir şey söyleyecekken telefonu çaldı açar açmaz sesi yükseldi "Ne?  Kim? Ben sizin yaptığınız işe...tamam geliyorum. Jack'i çağırın soracaklarım var." dedi ve arabanın kapısına uzanıp kapattı. Hızla uzaklaşırken arkasından bir süre öylece baktım. Sonunda eve girdim. Annem kapının önünde beni bekliyordu. "Hoşgeldin. Nasıldı randevu?" dedi heyecanla. Yanlış anlamış olduğunu anlayıp "Ödev için geciktim kusura bakma haber veremedim." diye geçiştirip odama çıktım. Yatağıma uzandığımda annem de yanıma gelip oturdu. " Yüzünü görmedim nasıl biriydi? Yakışıklı mıydı?" dedi. "Kızları peşinde koşturacak kadar." dedim. Annem hiç durmadan soru sormaya devam ediyordu. "Ne zaman tanıştınız?"  diye sordu. O an onu ilk gördüğüm an aklıma geldi. Çok da tanışmış sayılmazdık. Sınıfın kapısında bir kızla öpüşüyordu ve benim içeri girmem gerekiyordu. Geçmek isteyince ters bakışlarını üzerime dikmişti. Düşüncelerimi dağıtıp anneme cevap verdim. "Anne sevgili değiliz aynı dersi alıyoruz. Bayan Godwin ödev verdi. Şans eseri ikimiz denk geldik. Bu kadar." Annem inanmamış olacak ki gülüp "Peki anlatma bakalım eninde sonunda anlarız." diyip alnımdan öptü. "Benim güzel kızım büyümüş, somurtmayı bırakmış da aşık mı olmuş?" diyerek odamdan çıktı. Aşk nedir bile bilmezken nasıl aşık olabilirim ki? Bilinmeyen bir şey nasıl garip geliyorsa aşk da bana bir o kadar garipti. Böyle düşüncelere dalmışken akşam yemeğini yemeden uyuyakalmışım.





Yeni bölümler yazacağım. Umarım beğenirsiniz.        ~FOR👁‍🗨~

✧DENEY༄  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin